suara suresi 99. Ayet

1 . 2 . 3 . 4 . 5 . 6 . 7 . 8 . 9 . 10 . 11 . 12 . 13 . 14 . 15 . 16 . 17 . 18 . 19 . 20 . 21 . 22 . 23 . 24 . 25 . 26 . 27 . 28 . 29 . 30 . 31 . 32 . 33 . 34 . 35 . 36 . 37 . 38 . 39 . 40 . 41 . 42 . 43 . 44 . 45 . 46 . 47 . 48 . 49 . 50 . 51 . 52 . 53 . 54 . 55 . 56 . 57 . 58 . 59 . 60 . 61 . 62 . 63 . 64 . 65 . 66 . 67 . 68 . 69 . 70 . 71 . 72 . 73 . 74 . 75 . 76 . 77 . 78 . 79 . 80 . 81 . 82 . 83 . 84 . 85 . 86 . 87 . 88 . 89 . 90 . 91 . 92 . 93 . 94 . 95 . 96 . 97 . 98 . 99 . 100 . 101 . 102 . 103 . 104 . 105 . 106 . 107 . 108 . 109 . 110 . 111 . 112 . 113 . 114 . 115 . 116 . 117 . 118 . 119 . 120 . 121 . 122 . 123 . 124 . 125 . 126 . 127 . 128 . 129 . 130 . 131 . 132 . 133 . 134 . 135 . 136 . 137 . 138 . 139 . 140 . 141 . 142 . 143 . 144 . 145 . 146 . 147 . 148 . 149 . 150 . 151 . 152 . 153 . 154 . 155 . 156 . 157 . 158 . 159 . 160 . 161 . 162 . 163 . 164 . 165 . 166 . 167 . 168 . 169 . 170 . 171 . 172 . 173 . 174 . 175 . 176 . 177 . 178 . 179 . 180 . 181 . 182 . 183 . 184 . 185 . 186 . 187 . 188 . 189 . 190 . 191 . 192 . 193 . 194 . 195 . 196 . 197 . 198 . 199 . 200 . 201 . 202 . 203 . 204 . 205 . 206 . 207 . 208 . 209 . 210 . 211 . 212 . 213 . 214 . 215 . 216 . 217 . 218 . 219 . 220 . 221 . 222 . 223 . 224 . 225 . 226 . 227


وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ

Ve mâ edallenâ illel mucrimûn(mucrimûne).


ve mâ: ve olmadı
edalle-nâ: bizi dalâlette bıraktı
illâ: den başka
el mucrimûne: suçlular


Hasan Basri Çantay
«Bizi o mücrimlerden başkası sapdırmadı».

Ömer Nasuhi Bilmen
«Ve bizi ancak o mücrimler sapıtmış oldular.»

Elmalılı Hamdi Yazır
Ve bizi hep o mücrimler şaşırtmıştı

Elmalılı (sadeleştirilmiş)
Ve bizi hep o suçlular şaşırtmıştı.

Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)
«Ve bizi hep o günahkarlar saptırdı.»

Diyanet İşleri (eski)
(96-102) Orada putlarıyla çekişerek: 'Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak' derler.

Diyanet İşleri
“Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.”

Diyanet Vakfi
Bizi ancak o günahkârlar saptırdı.

Celal Yıldırım
Ve bizi ancak suçlu günahkârlar saptırdı.

Suat Yıldırım
(96-102) Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler "Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!" "Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu." "Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!" "Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!"

Ali Fikri Yavuz
Bizi ancak (kendilerine uyduğumuz bizden önceki) mücrimler sapıttı.

İbni Kesir
Ve bizi suçlulardan başka da saptıran olmamıştı.

Abdulbaki Gölpınarlı
Bizi, ancak o mücrimler saptırdı.

Adem Uğur
Bizi ancak o günahkârlar saptırdı.

Ali Bulaç
"Bizi suçlu günahkarlardan başka saptıran olmadı."

Bekir Sadak
(96-102) Orada putlariyla cekiserek: «Vallahi biz apacik bir sapiklikta idik; cunku biz sizi alemlerin Rabbine esit tutmustuk; bizi saptiranlar ancak suclulardir; simdi sefaatcimiz, yakin bir dostumuz yoktur; keski geriye bir donusumuz olsa da inananlardan olsak derler.

Fizilal-il Kuran
Bizi ağır suçlular yoldan çıkarmışlardır.

Gültekin Onan
"Bizi suçlu günahkarlardan başka saptıran olmadı."

Muhammed Esed
yine de (sizi tanrılaştırarak) yoldan çıkmamıza günah (önderlerimiz) sebep oldu!

Şaban Piriş
Bizi hep o günahkarlar şaşırtmıştı.

Tefhim-ul Kuran
«Bizi suçlu günahkârlardan başka saptıran da olmadı.»

Ümit Şimşek
'Fakat bizi o mücrimler saptırdı.

Süleyman Ateş
"Ama bizi saptıran o suçlulardır."

Yaşar Nuri Öztürk
"Bizi saptıran, o suçlulardan başkası değildi."

Edip Yüksel
'Bizi saptıranlar suçlulardı.'