suara suresi 101. Ayet

1 . 2 . 3 . 4 . 5 . 6 . 7 . 8 . 9 . 10 . 11 . 12 . 13 . 14 . 15 . 16 . 17 . 18 . 19 . 20 . 21 . 22 . 23 . 24 . 25 . 26 . 27 . 28 . 29 . 30 . 31 . 32 . 33 . 34 . 35 . 36 . 37 . 38 . 39 . 40 . 41 . 42 . 43 . 44 . 45 . 46 . 47 . 48 . 49 . 50 . 51 . 52 . 53 . 54 . 55 . 56 . 57 . 58 . 59 . 60 . 61 . 62 . 63 . 64 . 65 . 66 . 67 . 68 . 69 . 70 . 71 . 72 . 73 . 74 . 75 . 76 . 77 . 78 . 79 . 80 . 81 . 82 . 83 . 84 . 85 . 86 . 87 . 88 . 89 . 90 . 91 . 92 . 93 . 94 . 95 . 96 . 97 . 98 . 99 . 100 . 101 . 102 . 103 . 104 . 105 . 106 . 107 . 108 . 109 . 110 . 111 . 112 . 113 . 114 . 115 . 116 . 117 . 118 . 119 . 120 . 121 . 122 . 123 . 124 . 125 . 126 . 127 . 128 . 129 . 130 . 131 . 132 . 133 . 134 . 135 . 136 . 137 . 138 . 139 . 140 . 141 . 142 . 143 . 144 . 145 . 146 . 147 . 148 . 149 . 150 . 151 . 152 . 153 . 154 . 155 . 156 . 157 . 158 . 159 . 160 . 161 . 162 . 163 . 164 . 165 . 166 . 167 . 168 . 169 . 170 . 171 . 172 . 173 . 174 . 175 . 176 . 177 . 178 . 179 . 180 . 181 . 182 . 183 . 184 . 185 . 186 . 187 . 188 . 189 . 190 . 191 . 192 . 193 . 194 . 195 . 196 . 197 . 198 . 199 . 200 . 201 . 202 . 203 . 204 . 205 . 206 . 207 . 208 . 209 . 210 . 211 . 212 . 213 . 214 . 215 . 216 . 217 . 218 . 219 . 220 . 221 . 222 . 223 . 224 . 225 . 226 . 227


وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ

Ve lâ sadîkın hamîm(hamîmin).


ve: ve
: yok
sadîkın: dost, arkadaş, sadık
hamîmin: samimi


Hasan Basri Çantay
«ne de candan bir dost yok».

Ömer Nasuhi Bilmen
(100-101) «Artık bize ne şefaat edicilerden var. Ne de yakın bir dost var.»

Elmalılı Hamdi Yazır
Ne de yakın bir sadîk

Elmalılı (sadeleştirilmiş)
ne de sadık bir dost!

Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)
«Ne de yakın bir dost.»

Diyanet İşleri (eski)
(96-102) Orada putlarıyla çekişerek: 'Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak' derler.

Diyanet İşleri
“Candan bir dostumuz da yok.”

Diyanet Vakfi
(100-101) Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var, ne de yakın bir dostumuz.

Celal Yıldırım
(100-101) Artık (bugün için) ne şefaatçilerimiz vardır, ne de candan sıcak bir dostumuz...

Suat Yıldırım
(96-102) Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler "Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!" "Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu." "Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!" "Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!"

Ali Fikri Yavuz
Ne de yakın bir dost...

İbni Kesir
Ve sıcak bir dostumuz da yoktur.

Abdulbaki Gölpınarlı
Ne bir can dostu.

Adem Uğur
''Ne de yakın bir dostumuz''.

Ali Bulaç
"Ne de candan, yakın bir dost."

Bekir Sadak
(96-102) Orada putlariyla cekiserek: «Vallahi biz apacik bir sapiklikta idik; cunku biz sizi alemlerin Rabbine esit tutmustuk; bizi saptiranlar ancak suclulardir; simdi sefaatcimiz, yakin bir dostumuz yoktur; keski geriye bir donusumuz olsa da inananlardan olsak derler.

Fizilal-il Kuran
Cana yakın bir dostumuz da yok.

Gültekin Onan
"Ne de candan, yakın bir dost."

Muhammed Esed
ne de candan bir dostumuz.

Şaban Piriş
Sıcak bir dost da yok..

Tefhim-ul Kuran
«Ne de candan, yakın bir dost.»

Ümit Şimşek
'Ne de candan bir dostumuz.

Süleyman Ateş
"Ne de sıcak bir dostumuz."

Yaşar Nuri Öztürk
Ne sıcak, samimi bir dostumuz."

Edip Yüksel
'Ne de yakın bir dostumuz.'