وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ
Ve necceynâ humâ ve kavme humâ minel kerbil azîm(azîmi).
| ve necceynâ-humâ | : ve ikisini kurtardık |
| ve kavme-humâ | : ve ikisinin kavmi |
| min | : dan |
| el kerbi el azîmi | : büyük üzüntü |
Hem onlar, hem kavmlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
(114-115) Andolsun ki, Mûsa ve Harun üzerine de ihsanda bulunduk. Ve ikisini de ve kavimlerini de pek büyük bir gamdan kurtardık.
Hem kendilerini ve kavmlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık
Hem kendilerini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık,
Hem kendilerini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
İkisini ve milletlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.
Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
İkisini de, milletlerini de büyük bir sıkıntı ve üzüntüden kurtardık.
Onları da, milletlerini de müthiş bir gaileden kurtardık.
Hem kendilerini, hem (kendilerine iman eden) kavimlerini o büyük felâketten, (suda boğulmaktan) kurtardık.
O ikisini de, kavimlerini de büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.
İkisini ve kavimlerini, büyük bir sıkıntıdan kurtardık.
Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık.
Ikisini ve milletlerini buyuk bir sikintidan kurtarmistik.
Onları ve kavimlerini büyük sıkıntılardan kurtardık.
Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık.
onları ve kavimlerini büyük bir (kölelik) felaket(in)den kurtardık,
O ikisini ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.
Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık.
Her ikisini ve kavmini o büyük dertten kurtardık.
Onları ve kavimlerini büyük sıkıntıdan kurtardık.
Onları ve toplumlarını büyük sıkıntıdan kurtardık.
İkisini ve halklarını o büyük felaketten kurtardık.