إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
İnne hâzâ le huvel fevzul azîm(azîmu).
| inne | : muhakkak |
| hâzâ | : bu |
| le | : elbette, gerçekten |
| huve | : o |
| el fevzu el azîmu | : fevzül azîm, en büyük kurtuluş |
Muhakkak ki bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir.
Şüphe yok ki, bu, elbette en büyük bir kurtuluştur.
Bu işte hiç şübhesiz o büyük murad, büyük kurtuluş
İşte bu, hiç şüphesiz o büyük murat, büyük bir kurtuluştur.
İşte bu büyük kurtuluştur.
İşte büyük kurtuluş şüphesiz budur.
Şüphesiz bu (cennetteki nimetlere ulaşmak) büyük bir başarıdır.
(58-61) Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek ve bir daha azap görmeyecek değil miyiz? Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur. Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsın.
Şüphesiz ki bu büyük bir kurtuluştur.
(58-61) Sonra cennetteki arkadaşlarına dönerek: "O ilk ölümümüzden sonra artık bize burada ölüm olmayacak değil mi, o azap bize hiç ulaşmayacak değil mi? Ne güzel! Şükürler olsun! İşte kurtuluş, işte büyük başarı diye buna derler. Çalışanlar, asıl, böyle bir başarı elde etmek için çalışsınlar!"
İşte bu, şübhe yok ki en büyük kurtuluştur.
İşte bu, şüphesiz büyük kurtuluştur.
Şüphe yok ki bu, elbette büyük bir kurtuluş, büyük bir kutluluk.
Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur.
Şüphesiz, bu, asıl büyük 'kurtuluş ve mutluluğun' ta kendisidir.
Iste buyuk kurtulus suphesiz budur.
İşte büyük başarı ve mutluluk budur.
Şüphesiz, bu, asıl büyük 'kurtuluş ve mutluluğun' ta kendisidir.
İşte bu; bu, gerçekten müthiş bir mazhariyettir!"
İşte bu, en büyük kurtuluştur.
Hiç şüphe yok, bu, asıl büyük 'kurtuluş ve mutluluğun' ta kendisidir.
Asıl büyük bahtiyarlık işte budur.
Gerçekten büyük başarı ve mutluluk budur!
Doğrusu bu, büyük başarının ta kendisidir.
İşte büyük zafer budur.