فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّى حِينٍ
Fe zerhum fî gamratihim hattâ hîn(hînin).
| fe | : artık, böylece |
| zer-hum | : onları bırak, terket |
| fî | : içinde |
| gamrati-him | : onların sapıklık, dalâlet, gafletleri |
| hattâ | : oluncaya kadar, kadar |
| hînin | : süre, vakit |
Şimdi sen onları bir vaktâ kadar sapıklıkları içinde bırak.
Artık sen onları kendi dalâletleri içinde bir zamana kadar terket.
Şimdi sen onları bırak dalgınlıkları içinde tâ bir deme kadar
Şimdi sen onları bir zamana kadar dalgınlıkları içinde bırak.
Sen şimdi onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!
Onları bir süreye kadar sapıklıklarıyla başbaşa bırak.
Ey Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş başa bırak!
Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!
Artık sen onları (ilâhî emir ve hüküm ininceye kadar) bir süre şaşkınlıkları içinde (bocalar halde) bırak.
Sen onları, bir süreye kadar daldıkları gaflet içinde kendi hallerine bırak!
Şimdi (Ey Rasûlüm), o Mekke kâfirlerini bir vakte kadar dalgınlıkları içinde bırak.
Bir süreye kadar onları kendi sapıklıklarıyla başbaşa bırak.
Artık bir zamâna dek sapıklıkları içinde bırak onları.
Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!
Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.
Onlari bir sureye kadar sapikliklariyla basbasa birak.
Bir süre için onları gafletleri ve sapıklıkları ile başbaşa bırak.
Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.
Fakat onları bir vakte kadar, kendi cehaletlerine gömülmüş olarak, kendi hallerine bırak.
Bir süreye kadar onları kendi sapıklıklarıyla baş başa bırak.
Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.
Sen onları bir süre gafletleriyle baş başa bırak.
Bir süreye kadar onları, (daldıkları) gafletleri içinde bırak.
Artık sen onları bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.
Belli bir süreye kadar onları şaşkınlıkları içinde bırak.