إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ
İnnel ebrâre le fî naîm(naîmi).
| inne | : muhakkak ki |
| el ebrâre | : ebrar olanlar |
| le | : mutlaka, elbette |
| fî | : içinde, de |
| naîmin | : naîm, ni'metler |
Şübhesiz o iyiler (cennet) ni'met (leri) içinde,
(22-23) Şüphe yok ki sâlih zâtlar, nîmet içindedirler. Tâhtlar üzerine nazar ederler.
Haberiniz olsun ki ebrar muhakkak bir naîm içindedir
Haberiniz olsun ki, iyiler bir naim (cenneti) içindedirler.
Haberiniz olsun ki, iyiler nimet içindedir.
(22-23) İyiler, şüphesiz, nimet içinde ve tahtlar üzerinde etrafı seyrederler.
Şüphesiz iyi kimseler, Naîm cennetindedirler.
İyiler kesinkes cennettedir.
Şüphesiz ki iyiler nîmet içindedirler.
İşte o hayırlı insanlar, naîm cennetlerindedir.
Muhakkak (Allah’a itaat eden) iyi kimseler, nimetleri devamlı olan Naîm cennetinde,
Şüphesiz iyiler, Naim'dedirler.
Şüphe yok ki iyi kişiler, elbette cennettedir.
İyiler kesinkes cennettedir.
Gerçek şu ki, ebrar olanlar, elbette nimetler içindedirler.
(22-23) Iyiler, suphesiz, nimet icinde ve tahtlar uzerinde etrafi seyrederler.
İyiler şüphesiz cennette nimetler içindedirler.
Gerçek şu ki, ebrar olanlar, elbette nimetler içindedirler.
Bakın, gerçek erdem sahipleri (öteki dünyada) mutlaka kutsananlardan olacaklar;
İyiler, elbette nimetler içindedir.
Gerçek şu ki, ebrar olanlar, elbette nimetler içindedirler.
İyilik ehli olanlar, nimetler içindedirler.
İyiler elbette ni'met içindedirler.
İyilik sergileyenler büyük bir nimetin tam içindedir.
İyiler nimetler içindedir.