فِي جَنَّاتٍ يَتَسَاءلُونَ
Fî cennât(cennâtin), yetesâelûn(yetesâelûne).
| fî | : içinde |
| cennâtin | : cennetler |
| yetesâelûne | : karşılıklı sorarlar, birbirlerine sorarlar |
(Onlar) cennetlerdedirler. Soruşurlar,
(39-40) Ashâb-ı Yemîn ise müstesna. Onlar cennetlerdedirler, soruşurlar.
Cennetlerdedir, soruşdururlar
Cennetlerdedir; soruşur dururlar
Onlar cennettedirler, sorup dururlar.
(39-42) Ancak, defteri sağdan verilenler böyle değildir; onlar cennettedirler. Suçlulara: 'Sizi bu yakıcı ateşe sürükleyen nedir?' diye sorarlar.
(40-42) Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?”
(40-42) Onlar cennetler içindedir. Günahkârlara: Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir? diye uzaktan uzağa sorarlar.
(40-41) Cennetlerde, suçlu günahkârlar hakkında birbirlerinden sorarlar :
(40-42) Onlar mutlaka cennetlerde mücrimlerin durumu hakkında, kendi aralarında konuşurlar. O suçlulara: "Neydi bu cehenneme sizi sürükleyen?" diye sorulur.
Cennetlerdedirler; sorarlar.
Cennetlerdedirler. Sorarlar,
Cennetlerdedir onlar, soralar, konuşurlar.
Onlar cennetler içinde sorarlar.
Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar.
(39-42) Ancak, defteri sagdan verilenler boyle degildir; onlar cennettedirler. Suclulara: «Sizi bu yakici atese surukleyen nedir?» diye sorarlar.
Onlar cennetlerde ağırlanırlar. Sorarlar.
Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar.
onlar (cennet) bahçelerinde (oturarak) soracaklar
Cennettedirler. Ve soruştururlar.
Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar.
Onlar Cennetlerde, soruşturmaktadırlar.
Onlar cennetler içinde soruyorlar;
Bahçelerdedirler. Birbirlerine soruyorlar,
Cennetler içindedirler, sorarlar,