فَإِذَا جَاءتِ الطَّامَّةُ الْكُبْرَى
Fe izâ câetit tammetul kubrâ.
| fe izâ | : fakat ..... olduğu zaman |
| câet (i) | : geldi |
| et tâmmetu | : dayanılmaz musîbet |
| el kubrâ | : büyük |
Fakat o (bütün belâlardan üstün) en büyük belâ geldiği zaman,
Artık o vakit ki, pek büyük bir âfet zuhûra gelir.
Fakat geldiği vakıt o «tâmme-i kübrâ»
Fakat o en büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman,
Fakat o her şeyi bastıran büyük felaket geldiği vakit,
(34-35) Güç yetirilemeyen en büyük baskın geldiği zaman, o gün, insan ne uğurda çalıştığını anlar.
(34-35) En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar.
(34-36) Her şeyi alt üst eden o büyük felâket geldiği vakit, insan dünyada iken ne için çalıştığını hatırlar. Cehennem de gören her kişiye açıklığı ile gösterilir.
O güç getirilemiyecek büyük (Kıyamet) felâketi geldiği zaman ;
Fakat her şeyi bastıran o felaket geldiği zaman,
Fakat o büyük felâket (kıyamet) geldiği vakit,
Fakat o en büyük bela geldiği zaman;
Derken o pek büyük felâket gelip çatınca.
Her şeyi alt üst eden o büyük felâket geldiği vakit,
Ancak o, 'her şeyi batırıp gömen büyük felaket' (kıyamet) geldiği zaman.
(34-35) Guc yetirilemeyen en buyuk baskin geldigi zaman, o gun, insan ne ugurda calistigini anlar.
Her şeyi bastıran o büyük felaket geldiği zaman.
Ancak o, 'her şeyi batırıp gömen büyük felaket' (kıyamet) geldiği zaman.
Ve böylece, büyük, sarsıcı (yeniden dirilme) olayı gelip çattığında,
En büyük baskın geldiği zaman,
Ancak o, 'her şeyi batırıp gömen büyük felâket (kıyamet)' geldiği zaman.
O büyük felâket gelip çattığında,
Herşeyi bastıran o büyük felâket geldiği zaman,
O güç yetmez büyük felaket geldiğinde,
Büyük baskın geldiği zaman,