فَأَخَذَهُ اللَّهُ نَكَالَ الْآخِرَةِ وَالْأُولَى
Fe ehazehullâhu nekâlel âhıreti vel ûlâ.
| fe | : o zaman, bunun üzerine |
| ehaze-hu allâhu | : Allah onu ahzetti, yakalayıp helâk etti |
| nekâle | : korkunç ceza, azap |
| el âhırati | : ahiret |
| ve el ûlâ | : ve ilk, önceki (dünya) |
Bunun üzerine Allah onu hem âhiret, hem dünyâ azâbiyle yakaladı.
Fakat Allah, onu ahiretin de, dünyanın da ukûbetiyle yakaladı.
Allah da onu tuttu sonuna önüne nekâl olmak üzere tenkîl ediverdi
Allah da onu tuttu, sonuna ve önüne (ahirette ve dünyada) ibret olmak üzere bir cezaya çarptırdı.
Allah da onu tuttu, dünya ve ahiret azabıyla yakalayıverdi.
Allah bunun üzerine onu dünya ve ahiret azabına uğrattı.
Allah onu, ibret verici şekilde dünya ve âhiret cezasıyla cezalandırdı.
Allah onu, (herkese ibret olarak) dünya ve ahiret azabıyla cezalandırdı.
Bu yüzden Allah onu (öğüt ve ibret alınacak şekilde) Dünya ve Âhiret azâbıyla yakalayıverdi.
Allah da onu dünyada da, âhirette de şiddetle cezalandırdı.
Allah da onu dünya ve ahiret azabı ile yakalayıverdi.
Bunu üzerine Allah, onu dünya ve ahiret azabıyla yakaladı.
Derken Allah onu, dünyâda da, âhirette de azaplandırarak helâk etmişti.
Allah onu, (herkese ibret olarak) dünya ve ahiret azabıyla cezalandırdı.
Böylelikle Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı.
Allah bunun uzerine onu dunya ve ahiret azabina ugratti.
Allah bunun üzerine onu dünya ve ahiret azabına uğrattı.
Böylelikle Tanrı onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı.
Bunun üzerine Allah onu yakalayıp hesaba çekti (ve bunu) hem bu dünyada hem de öteki dünyada uyarıcı bir örnek yaptı.
Allah da onu dünya ve ahiret azabıyla yakaladı.
Böylelikle Allah (c.c.) onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı.
Allah da onu hem dünya, hem âhiret azabıyla yakaladı.
Allâh da onu, sonun ve ilkin (âhiretin ve dünyânın) azâbıyle cezâlandırdı.
Bunun üzerine Allah, onu sonraya ve önceye ibret olmak üzere bir ceza ile çarptı.
Sonunda, ALLAH onu ahiret ve dünya cezasına çarptı.