Hormonlu Vicdanlar

Hormonlu bir dünyada yaşıyoruz. Sadece meyve, sebze hormonlanmadı... Vicdanı hormonlanmış insanlar, herşeyi hormonladı. Varlık şişti, gelişti, gösteriş kazandı; ancak tadı, tuzu, kıvamı kalmadı.

Manav tablalarını süsleyen meyvelerin nasıl da albenisi var... Ama tadı, lezzeti, kokusu yok... Hepsi de sun’i gübreli, hormonlu...

Hayvanlar da sun’i yemle besleniyor. Tabii olmayan ortamlarda üretiliyorlar. O kadar fıtrata uygunsuz ortamlarda bulunuyorlar ki, yetiştiriliyorlar demeye dilim varmıyor....

Tavukların beslendiği ortamı bilseniz, herhalde tavuk etinden soğursunuz. Nerede o köy tavukları...

Devamını oku: Hormonlu Vicdanlar

Teslimiyetçilik açmazı

Peygamberlerin hayatı bize hem ufuktur, hem de umuttur...

Hatırlayın ki, Hz. Nuh bin sene yaşadı, ama yaşamaktan asla umut kesmedi...

Kendisine emredilen gemiyi yaparken uğradığı baskı ve şiddete ek olarak kendisiyle dalga geçilmesi karşısında bir an bile tereddüde düşmedi...
Vazgeçmedi, olumsuz şartlara teslim olmadı.

Hz. Nuh, amansız hastalığı karşısında pes etmedi, bir an bile “Artık bıktım” demedi, yaşına ve hastalığına rağmen elinden geleni yaptı.

Devamını oku: Teslimiyetçilik açmazı

Mutluluk...

Yaşadığımız ve ne kadar süreceğini bilemediğimiz bir ömrümüz var... Çoğu zaman bunun elimizden her an uçup gidebilecek bir şans olduğundan habersiz, lüzumsuz işler ve lüzumsuz telaşlarla yoruyoruz kendimizi... Zaman geçiyor; karşı çıkamıyoruz... Ölüm gelecek; ne zaman, bilemiyoruz...

Dolu dolu ve doğru yaşamaktan başka çıkış yolu yok... Sözde hepimiz mutluluğun peşindeyiz. Ama dönüp bir bakalım geriye; mutlu olmak için ne yapmışız... Bütün yaptığımız, günün birinde mutlu olabilmek için zamanı hoyratça harcamak...

Devamını oku: Mutluluk...

Kuş merhameti

Başından sonuna; çiçek seralarından güzel, hazine sandıklarından kıymetli bir mazinin çocuklarıyız. İşte bu hakikati kimin bilmesi gerekiyor? Çocuklarımızın!..

Sen şu güzel hayatın filmini izlemiştin, bu menkıbeyi dinlemiştin, bu konuyu okumuştun, evet biliyorum. Fakat biliyorum ki; şu bardak da daha önce suyun altına tutulmuştu!

Devamını oku: Kuş merhameti

Dürüstlük taca lâyıktır

Bir zamanlar, ülkelerin birinde yaşlı bir kral varmış. Bu kralın çocuğu olmamış. Yaşlandıkça kendi yerine kimi bırakacağını düşünmeye başlamış. İyilik sever, dürüst, doğruluktan ve doğrulardan sapmayan biri kendisinden sonra kral olsun istiyormuş. Bunun için şöyle bir yol izlemiş:

Adamları, ülkedeki bütün erkek çocuklarına birer çiçek tohumu dağıtmış. Kral da bu tohumlardan çıkacak çiçekler arasında hangisi en güzel olursa, kendisinden sonra onun kral olacağını ilan etmiş.

Bu çocuklardan biri, kralın verdiği o tohumu saksıya dikmiş.

Devamını oku: Dürüstlük taca lâyıktır

Kalp Aynası

Kalbini ayna eyle, parlak ve candan bir ayna. Oraya bakanlar, seni sadece seni görsün olduğun gibi. Sen yalnız kendine ayna ol. Başkalarına nasıl ayna olunacağını, onlara, dışarıdan nasıl göründüklerini ve yüzlerinin hâlini göstermeye çalışarak yorma kendini. Nasibi olan; ayna olmaya meyli, niyeti, istidadı olan, sen istemesen de seni görünce: “İşte böyle bir ayna olmalı” deyip can evinde, ocağını kendisi kurup; kumu cama kalbedecektir.

Kalbi ayna kılmak, aynalaştırmak bir gönül işi. Bu yolda, kalp sahibine yapılan zorlamaların aksi ile netice verme, kumu kaya yapma ihtimali var. Bu yüzden sen, sadece ayna ol. Cam ya da kaya olmak tercihini zaman içinde herkes kendisi yapacaktır.

Devamını oku: Kalp Aynası

Akşam oldu...

Akşam oldu...
Fincanların dibine çöken telveye benzer bi’şeyler var içimde; öksürsem, acı bir kahve tadı.

Akşam oldu...
Zannediyorsun ki; bir sıradan gün daha bitti!
Hâlbuki öyle değiiil, ben bir gün daha öldüm; sen bir gün daha eksildin benden!..
Yani biz, uzakta kaldık bi’gün daha, birbirimizden.

Devamını oku: Akşam oldu...

Söze ve Yazıya Dair

Konuşmak kolay, yazmaksa zor. Söz uçar gider, yazı kalır. Sözün kusuru fazla görülmez, yazının kusuru göze batar. Söz inkâr edilebilir ama yazı ortadadır.

Şimdi herkes cep telefonu ile konuşuyor, onlar da zapt edilip saklanıyor. Gün gelir, kayıtlar ortaya dökülür, adamın başına bir sürü çorap örülür.

Aslında söz de uçup gitmez. Herkesin başında bir kâtip vardır, konuştuklarını yazar. Faydalısını yazar, zararlısını yazar.

Devamını oku: Söze ve Yazıya Dair

Düşünmek, nereye kadar...

Bu adam ne düşünüyor böyle, yıllardır?.. Havuzun başında. Eğilmiş. Bir eli çenesinde... Dünya giysilerini çıkarıp düşüncelerini giymiş gibi! Ayağı altında su şırıltıları...
Hastane bahçesindeki “düşünen adam”ın en bariz özelliği; düşüncelerinin sanki görünerek bütün bedenini kapatıyor olması... Hem çıplak hem de edebe mugayir algılanmayan (belki de tek) eserdir bu heykel.
*
Düşünceyi zorlayacak şeyler yazmak istemedim bugün. Düşünmenizi açacak, kapayacak, değiştirecek filan değil... Farklı bir soluk aldım cuma günü ve o havayı size de aktarmak istedim.

Devamını oku: Düşünmek, nereye kadar...

Bahar Gelme Üstüme

Bahar, yalvarırım çek git işine!..
   

Salma üstüme çiçeklerini,
 

     ...aklımı çelme!..
 
Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra

Devamını oku: Bahar Gelme Üstüme

Çizgi

Hadi bir çizgi çizin. Kâğıda, duvara, suya, toprağa, havaya... Herhangi bir yere bir çizgi çizin; eğri büğrü, dümdüz, yamuk, zikzaklı, dolaşık veya her nasılsa...
Hadi bir çizgi çizin ve görün ki, bunlardan hiçbiri bir diğerinin aynısı değil. Dosdoğru sandığınız çizgilerinizde bile eğilmeler, yamulmalar, titremeler var ve eğri büğrü gördüğünüz çizgilerde bile doğruluklar var...
Bir gün “bakmayı” öğreneceğimden ümidim var; hatta bakarken “görmeyi” bile keşfedeceğimi umuyorum!..

Devamını oku: Çizgi

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.