Umutlarından Barikat Yap ve Cesaretinle Onları Destekle ki Rüzgarda Yıkılmasın

Bir bahar sabahı toprağın üstünde yüzünü güneşe dönmüş gönlün alabildiğince huzurlu, gözün görebildiğince güzel, aklın alabildiğince özgür bir çiçek gibi salınabilmek kolay mı sanırsınız? Halbuki her şey küçücük bir tohumken  başlar.

Bahar geldi diye başını topraktan azıcık çıkarırsın hava ayaz olur , don olur , çürürsün. Aslında bahar gelmemiştir.

Esasında karşılaşılan bu durum sadece bir  aldanışın sonucudur. Bahar gelir, topraktan başını gökyüzüne doğru uzatırsın hava güzel, güneş harika…

Sonra aniden bir fırtına çıkar, güçlü bir rüzgar eser ve seni topraktaki kökünden koparır, savurur gökyüzüne doğru…Aslında yaşam her şeyiyle  fazlasıyla zordur.

Devamını oku: Umutlarından Barikat Yap ve Cesaretinle Onları Destekle ki Rüzgarda Yıkılmasın

Bizim fakir gönülhane

Hoş geldin güzel insan, bizim fakir gönülhaneye.
Kusura bakma etraf biraz tozlanmış, biraz dağılmış,
kırılıp dökülmüş her şey ama hemen temizlerim senin için.

Uzun zamandır gelip giden yoktu buraya..
Son tarumar edilişinden beri ben de pek gelmedim.
Hem dostlar aldırmazmış böyle şeylere.

Devamını oku: Bizim fakir gönülhane

Dünyanın en tatlı ve en tatsız şeyi

Bir zamanlar, yaşlı bir kabile şefi kendisinden sonra kabilenin başına geçecek genç şef adayının ne kadar bilge olduğunu anlamak istedi. Ondan kendisine iki yemek hazırlamasını istedi. Birinci yemek, dünyanın en güzel lezzetli, ikinci yemek te en kötü ve tatsız yemeği olmalıydı.

Belirlenen günde, genç şef adayı yaşlı şefin önünde çok iyi pişirilmiş harika derecede lezzeli bir inek dili koydu. Çeşitli sebzelerle süslenmiş bu yemek, gerçekten çok lezzetliydi. Ertesi gün, genç adam yaşlı şefin önüne dünyanın en kötü ve lezzetsiz yemeğini getirecekti. Ama genç, yaşlı şefin önüne bir önceki günle tıpa tıpa aynı yemeği koydu: bir dil!

Devamını oku: Dünyanın en tatlı ve en tatsız şeyi

Katiller acaba oğluma su verdi mi?

1982 yazında İngiltere’den gönüllü bir grup doktorla birlikte Beyrut’a geldiğinde şimdiye kadar sempati duyduğu İsrail’in nasıl bir canavar olduğunu henüz daha keşfetmemişti. Filistinli sivillere tıbbi yardım etmek için gönüllü gitmişti ama herşeyin sorumlusunun “Terörist” Filistin Kurtuluş Örgütü olduğunu düşünüyordu. İsrail’in, yanı başında kadın ve çocukları nasıl dinamitlediğine şahit olunca, Sabra ve Şatila’daki katliamın korkunçluğunu yazdığı bir kitapla dünyaya duyurmuştu.

“Birkaç gün önce tedavi ettiğim çocuklardan biri de katledilmişti....Yolların etrafında cesetler...Kadın, çocuk, yaşlı....Üst üste yığılmış cesetler...İnsanlığımdan utandım...Bizleri Gazze Hastanesi’nden alıp götürdüler. Hastanedeki herkesi kurşuna dizip üst üste yığmışlar...Cesetlerden bazılarının gözleri oyulmuş, tanınmayacak halde çoğu...Kadınlara tecavüz edilmiş stadyumda.

Devamını oku: Katiller acaba oğluma su verdi mi?

Neler için neleri kurban ediyoruz?

Kurban Bayramı münasebeti ile birçok kanaldan, ne için kurban kestiğimizi, kurbanın neyi temsil ettiğini öğrenme ve bu konuda tefekkür etme fırsatı buluyoruz.

Kurban Bayramı ne için, neyin kurban edilmesi gerektiğini bize öğreten, hissettiren bir bayram. Ama bir düşünüyorum da, biz aslında nelerimizi kurban ettik bu zamana kadar…

İstediğimiz bir şey olmaya görsün, bitmez isteklerimiz uğruna eşimizle muhabbetimizi feda ettik.

Eşimizle tartıştık, sinirimizi çıkaracak biri lazım oldu, hâkim olamadığımız sinirimize yavrumuzu kurban ettik.

Devamını oku: Neler için neleri kurban ediyoruz?

İnsan tek başına ne yapabilir?

Bayramın ikinci günü ziyaretine gittiğim eski bir dostumla sohbetteyim. Sevgili dostum sürekli şikâyet ediyor, her şeyden yakınıyor: Tam bir “gayr-i memnun!”

Şikâyetlerini azaltacak faaliyetlerde bulunup bulunmadığını, yakındığı konularda kurulmuş vakıf ve derneklere üye olup olmadığını soruyorum...
Omuz silkiyor: “Bir çiçekle bahar gelmez ki, tek başıma bir şey yapamam” diyor.

Devamını oku: İnsan tek başına ne yapabilir?

Hayatta pes etmediğiniz müddetçe yenilmiş sayılmazsınız

İnsanoğlu dünyaya geldiği andan itibaren hayatındaki boşlukları doldurma kaygısı ile düşünce kanatlarını çırpar… Ve var olmanın dayanılmaz hafifliğini hissetmek ve teneffüs etme ister tüm hücrelerinde.

Sessiz bir çığlıktır , “ Ben de Varım ” özne ve yüklemi arasında gidip gelen uzun soluklu bir yolculuktur göçmen kuşlar misali… Ve her kanat çırpışımızda kendimizi ararız semaya süzülerek…

Kimi zaman bir gökkuşağında buluruz kendimizi içinde tüm ruh hallerimizi yansıtan iklimleri yaşarız ellerimizle dokunmaya çalıştığımız ama bir türlü dokunamadığımız… Sonbaharı yaşarız..

Devamını oku: Hayatta pes etmediğiniz müddetçe yenilmiş sayılmazsınız

Gecenin Ürpertisi...

Gecenin en ıssız ,sadece rüzgarın sesinin yayıldığı bir vakitteyim...

Yavaş yavaş sönene ışıklar,camlarda balkonlarda tek tük sigarasını içine çekip derin düşüncelere dalan insanlar var etrafta.

Gökyüzündeki yıldızlar ,yeryüzündeki kirlilikten tek tük görünür oldu.

Saymaya kalksam bir elimin toplamını geçmez...

Devamını oku: Gecenin Ürpertisi...

Sadece Oku

Aç gözlerini ve sadece okumayı dene. Usanmadan, sıkılmadan, yılmadan sadece oku.
Alemi oku.
Hayatı oku.
Al kitabı eline, gerekirse hiç bırakma.
Sarıl kitaba sadece oku.
Okudukça anlayacaksın sana en luzumlu şeyin okumak olduğunu.

Sonra…

Devamını oku: Sadece Oku

Hayatın Renklerini Hiç Düşündünüz mü?

Mutluluğun toz pembesiyle, mutsuzluğun simsiyahlığından başka renk yokmuş gibi davranırız. Bir de renksizlik. Oysa, hayatın her döneminin renkleri vardır. Toz pembe ile siyah arasında doğanın nice rengi oynaşır durur.

 

İçimizden fışkıran bir sevinç an'ının şafak kırmızısı nasıl da sarıverir bizi? Her yanımız nasıl canlı, nasıl sıcaktır? Umudumuz, birdenbire kırıldığında nasıl da soluverir? Bir kahverenginin kendi içinde kıvrılmış hüznünü duyarız. Belki de içimizde bilmediğimiz bir ressam, nerede oturduğunu bilmediğimiz bir ışıkçı var.

Devamını oku: Hayatın Renklerini Hiç Düşündünüz mü?

Ve Derviş Sustu

Kelimelerin duygularını ifade edemeyeceğini gayet iyi bildiği için sustu… Anlamın muğlâklığı, yorumun sınır tanımayışı ve muhatabın yargıları, konuşmanın safiyetini erittiği/ incittiği için sustu… Hâlbuki konuşma, kendini ele vermek demekti. Düşündüğünü dillendirmekti. Duygularına harf elbisesi giydirip harfleri, dağarcıktaki kelimelerin emrine vererek cümleleri aşikâr eylemekti, içini aşikâr eylemekti.

Devamını oku: Ve Derviş Sustu

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.