إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ
İzhum aleyhâ kuûd(kuûdun).
| iz | : o zaman, olmuştu |
| hum | : onlar |
| aleyhâ | : onun üzerinde, etrafında |
| kuûdun | : oturmuşlar |
O zaman onlar (o ateşin) etrafında oturucu idiler.
(5-6) Şiddetli tutuşturulmuş ateş (sahipleri). O vakit ki, onlar onun üzerine oturucu idiler.
O vakıt ki üzerine oturmuştular
O zaman ki, çevresinde oturmuşlardı.
Hani o ateşin başına oturmuşlar,
(4-7) Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur!
(6-7) O vakit, ateşin etrafında oturmuş, mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
Hani ya onlar ateşin çevresinde oturmuşlardı. .
(6-7) Hani onlar ateşin başında oturur, müminlere yaptıklarını acımasızca seyrederlerdi.
O vakit, (o zalim kâfirler) ateşin etrafında oturmuştular;
Hani onlar, onun çevresinde oturmuşlardı.
O sırada kendileri de kıyısında oturmuşlar.
Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar,
Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı.
(4-7) Hazirladiklari hendekleri, tutusturulmus atesle doldurarak onun cevresinde oturup, inanmis kimselere dinlerinden donmeleri icin yaptiklari iskenceleri seyredenlerin cani ciksin!
Hani onlar hendeklerin başında oturuyorlardı.
Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı.
Hani, onlar (keyifle) o (ateşi) seyretmişlerdi,
Kenarında oturmuşlar.
Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı.
(5-6) Tutuşturdukları ateşle dolu hendeklerin karşısına otururlar,
Onlar, o (ateş hendeği)nin başında oturmuşlardı.
Onlar onun başında oturmuşlardı.
Başında oturmuşlar,