Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
296.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 4506
296. Mektup
MEVZUU : Yüce Hakkın sıfatlarının yayıldığının beyanı ile
eşyaya taalluku taaddüdünü nefyetmek..
***
NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Mahmudzade Muhammed Saide yazmıştır.
***
Âlemlerin Rabbı Allah'a hamd olsun. Salât ve selâm resullerin efendisine ve
onun pâk âlinin tümüne..
***
Bilesin ki,
Yüce Mukaddes Vacib Zat’ın sıfatları zatı gibidir; benzeri olmaktan ve misalden
münezzehtir. Onlar basait-i hakikiyedir. Misal olarak, onun ilim sıfatını ele
alalım, Basit bir inkişaftır. Bu bir inkişafla, ezeli ve ebedî malumat inkişâf
eder.
Kudret sıfatı da öyledir; kâmil manada bir basitedir. Ezeli ve ebedî makdurat,
onun vasıtası ile bulunur.
Kelâm sıfatı dahi onlar gibidir. O dahi bir basit olmaktadır. O Sübhan Zat bu
kelâm sıfatı ile kelâm eder.
Üstte anlatılan kıyas, sair hakikî sıfatlarda dahi geçerlidir.
İlmin ve kudretin, malumata ve makdurata taalluku sonunda hâsıl olan taaddüd bu
mertebede yoktur.
Eşya, Sübhan Hakkın malumu ve makduru olan (Yani: Bilgisine dahil olup kudreti
üe halk ettiği) işlerdir. Lâkin, ilim ve kudret sıfatı ile asla taalluku
yoktur. Bu marifet, akıl görüşünün çok çok ötesindedir. Akıl erbabı, anlatılan
manaya asla cevaz vermezler. Hepsi, Sübhan Hakkın bilgisine ve kudretine dahil
olduğu halde, ilim ve kudret sıfatının eşyaya taallukunu muhal sayarlar.
Bilmezler mi ki: Ezel ve ebed bu mertebede hazırdır. Hatta şu anda, onu
anlatmaktan başka çıkar yol yoktur. Zira, eşyaya en yakın ye en çok uyan odur.
Ezelin ve ebedin malumatı, şu anda hazırdır.
Şu hazır anda, Sübhan Hak bilir ki: Zeyd madumdur, mevcuttur, ana kanundadır,
sabidir, gençtir, yaşlıdır, diridir, ölüdür; berzahta, mahşerde, cehennemde,
cennettedir.. Bütün bunları onun durumuna göre bilir. Şu dahi bilinmektedir ki,
bütün bunlar, şu anla alâkalı değildir. Zaten böyle bir taalluk hâsıl olmuş
olsa, o:
- An..
Tabiri ile anlatılmaktan çıkar; zaman olur. Mazi veya müstakbel olur. Halbuki
bütün bu oluşlar, şu anda ya sabittir; ya sabit değildir. Bu manaya göre sabit
olursa., yani: Hakiki basit bir inkişaf., malumattan herhangi biri iie onun
taalluku olamaz.
Bütün malumat, o bir inkişaf ile olmaktadır.
Üstte anlatılan manada şaşılacak ne var ki?.. Zira, bu yerde zıdların biraraya
gelmesinin muhal olması yoktur. Zira o, zamanın ve cihetin birleşmesi ile
şartlıdır. Hatta orada zamanın yeri de yoktur. Zira Sübhan Zat üzerine zaman
yürümez. Hatta icmali ve tafsili ayırd etmek için, cihetin ittihadı dahi burada
yoktur. Bu mana, bir kimsenin şu deyişindeki manaya benzer:
— Ben ismi, fiili ve harfi; birini diğerin kısm-ı ahari olarak, kelime
mertebesinde bazısını bazısı ile müttahid görmekteyim. Hem de bir an içinde..
Munsarifi gayr-i münsarif, mebnayı dahi murebin aynı olarak buluyorum.
Yine devam edip der ki:
— Bütün bu camiiyet durumun olmasına rağmen, bu kısımların hiç biri ile,
kelimenin alâkası yoktur. Onlardan tamamen müstağnidir.
Aklı başında olanlardan hiç biri, o şahsı inkâr edemez. Kelamını dahi vakıaya
uzak bulamaz O halde, bizim üzerinde durduğumuz meseleyi uzak bulup kabule
yanaşmıyorlar.
— «En yüce mesel (vasıflar) ise.. Allah'ındır.» (16/60)
Burada şöyle bir şey söylenebilir:
— Böyle bir kelâmı söyleyen hiç kimse yoktur.
Buna cevab olarak derim ki:
— Bunun zararı nedir?. Her nekadar bir kimse, onu söylememiş ise de; son gelen
zatların kelâmına da muhalif değildir. Yüce Mukaddes Zat'ın vücub mertebesine
münasip olmayan bir mana da değildir.
Bu manada bir şiir:
***
Ebu Cehil karpuzunu sen yersin;
Başkaları dahi faluzec yesin..
***
Mahlukat Hakkında getirilmesi mümkün olan misal, bu marifetin tavzihi içindir.
Onlar demişlerdir ki:
— İlleti bilmek için, illetliyi bilmek gerek Müdrike ise., bu surette, asaleten
illete müteveccih ve onunla ilgilenir. Böylece, ilmin illete tebaiyeti ile
illetliyi bilmek hâsıl olur. Hem de onun için bir başka alâka peydah olmadan..
Fakat, akıl erbabı, ikinci mertebede, ilmin illetliye başka bir taalluku
olmadan; anlatılan surette illetlinin bilinmesine cevaz vermezler. Ne var ki,
bu anlatılan misalden manaya daha yakın bir misal bilinmiyor. Esas maksad ise.,
tavzih olup isbat değildir.
İşlerin hakikatlerini en iyi bilen Yüce Allah'tır.
Selâm hidayete tabi olup Mütabaat-ı Mustafa'yı bırakmayanlara..
O'na ve âline salât, tahiyyet ve bereketler dileriz..