Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
295.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 4132
295. Mektup
MEVZUU : Tarikat-ı Nakşibendiye-i Aliyye'nin esaslarından
olan NAZAR BERKADEM - HOŞ DERDEM - SEFER DER-VATAN - HALVET DERENCÜMEN
tabirlerinin beyanı üzerinedir.
***
NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Hacı Yusüf Keşmiriye yazmıştır.
***
Şunun bilinmesi gerekir ki,
Allah, meşayihinin sırlarının kudsiyetini artırsın; Tarikat-ı Nakşıbendiye'nin
mukarrer temellerinden biri:
— NAZAR BERKADEM.. (GÖZLER AYAKTA..) Tabiri ile anlatılmaktadır. Bundan murad,
gözün ayakta olması değildir. Uygun düşer ki: Nazar ayaktan daha ötede ola.,
daha yukarıya meylede.. Yani: Ayak atılmadan evvel.. Zira öbür türlüsü,
vakıanın hilâfınadır. Zira, nazar ayaktan yukarıda ve daima ondan öndedir.
Nazar edilir; ondan sonra adım atılır. Kaldı ki, yüksek basamaklara çıkmak,
önce nazarla olur; bundan sonra ayak atılır. Kadem, nazar mertebesine geldiği
zaman; nazar onu aşar daha yüksek dereceye çıkar. Ayak dahi ona tabi olarak
yükselir. Nazar dahi, tekrar yükselir; o makamdan çıkar ve ayak ona tabi olarak
peşinden çıkar. Bu kıyas, böylece devam edip gider. O cümleden murad, şayet şu
demek ise:
— Nazar için, bir makama terakki etmek uygun düşmez ki; orada kademin mecali
olmaya..
İşbu cümle ile ifade edilen mana dahi gayrıvakidir. Zira, kademe bağlı
seyirlerin tamamında, nazar tek basma kalmadığı takdirde; kemal mertebelerinden
nicesini kaçırır.
Üstte anlatılmak istenen manaların daha açık beyam şöyledir:
Kademin nihayeti, salikin istidad nihayetine kadardır; salik, kademi üzerinde
olduğu peygamberin istidadı nihayetine kadar da olabilir. Ne var ki, birinci
kadem asaletle olup ikinci kadem ise., tebaiyet iledir. Bu istidad
mertebelerinin üstünde dahi bir kadem yoktur; amma nazar vardır.
Eğer anlatılan nazarın bir keskin görüşü olursa., onun müntehası, kademi
üzerinde bulunduğu salik peygamberinin nazarının ni-
hayetidir. Zira bütün kâmil olan peygamber etbaından her birinin, onda bütün
kemalâttan nasibi vardır.
Lâkin, kadem ve nazar, salikin istidad mertebelerinin nihayetinde birbirlerine
uyarlar; asaletle ve tebaiyetle.. Bundan sonra, kadem aciz kalır; tek başına
nazar yükselir. Peygamberin nazar mertebelerinin nihayetine kadar terakki eder.
Üstte anlatılan manalardan dahi bilinmiş oldu ki: Peygamberlerin nazarı,
kademlerinin fevkinde yükselir. Onların kâmil olan etbaının dahi, nazar
makamlarından nasipleri vardır. Nitekim, aynı şekilde kademlerinden dahi
nasipleri vardır.
Hatem'ür-risalet Resulûllah S.A. efendimizin kademinin fevkinde rüyet makamı
vardır. Bu dahi, ondan başkalarına âhirette vaari edilmiştir. Başkasına sonradan
olacak şey, onun için peşin olmuştur. Onun kâmil tabilerine dahi bu makamdan
nasip vardır; isterse rüyet olmasın.
Bu manada bir şiir:
Boş söz yoktur hiç de Hafız'm feryadında: İbretli söz. kıssa var
anlattıklarında..
Biz yine mevzuumuza dönelim.. Deriz ki:
— Eğer o cümle ile murad, kademin nazardan geri kalması ise.. şu şekilde ki:
Vakitlerin hiç birinde nazar makamına ulaşamaya.. bu mana güzeldir. Zira bu
mana, terakkiye mani değildir.
Şayet nazardan ve kademden murad, zahiri olan nazar ve kadem ise., bunun için
de bir mecal vardır. Yani: Bir manada tevil yanı.. Zira nazar, dağılır; yürüme
vaktinde dağınık mahsusata kapılmak sureti ile, perişan duruma düşer. Bu
durumda, nazarı ayak üstünde tutmak, mana topluluğu için daha yararlıdır. O
kelime için. bu mana daha yerindedir.
Ayrıca, anlatılan mana üstte geçen tabirin beraberinde gelen:
— HUŞ DERDEM.. (Bir manada kendini bilmek..)
Tabiri ile anlatılmak istenen manaya da uygun düşer.
Netice kelâm şu ki:
Üstte anlatılan birinci tabir, afaki hallerden doğup gelen tefrikayı önlemek
üstünedir. İkinci tabir ise., enfüsî dağınıklığı düzeltmek üstünedir.
— SEFER DERVATAN.. (Yani: Kendi özünde sefer., seyir..)
Tabirinde olan üçüncü cümle ise., enfüsî seyirden ibarettir. İşbu enfüsi seyir
ise., nihayetin bidayete derc edilmesi husulünün menşeidir. Bu dahi, Tarikat-ı
Nakşıbendiye-i Aliyye'ye mahsustur.
Enfüsî seyir, her nekadar diğer tarikatlarda dahi varsa da; seyr-i afaki
husulünden sonradır. Amma, bu Tarikat-ı Aliyye böyle değildir. Zira, bunda
seyr-i enfüsî ile başlanır; seyr-i afakî ise., onun zımnına dahildir. Eğer biz:
— Bu Tarikat-ı Aliyye'de nihayet bidayete dere edilmiştir.
Demiş isek., anlatılan itibara göredir; yerinde bir manadır.
Anlatılan üç tabirin dördüncüsüne gelelim:
— HALVET DERENCÜMEN.. (Yani: Çoklukta yalnız olabilmek: kesrette vahdeti
bulabilmek..)
İşbu tabirle anlatılan mana, vatanda sefer manası ile müyesser olur. Yani:
Vatan halvetinde.. Hem de, tefrikanın kendinde.. Hiç bir şekilde, af'ak
tefrikası, enfüs hücrelerine girmemelidir. Böyle bir şey dahi, bütün hücrelerin
kapısını kapamak ve cümle pencerelerini ve açık yanlarını tıkamakla olur. O
şekilde ki: Tefrika açıklığında, konuşacak, muhatab olacak, iltifat edilecek
hiç bir kimse bulunmamalıdır.
Ancak, bütün bu zorlu çalışmalar, bidayette ve orta hallerdedir. Amma,
nihayette, böyle bir şey lâzım olmaz. Zira, müntehi olan bir kimse, tefrikanın
kendi özünde cemiyet haline girmiştir. Gafletin kendinde ise., huzura
girmişlerdir.
Üstte anlatılan manadan sanılmaya ki: Tefrikanın oluşu ve olmayışı müntehinin
cemiyet halinde mutlaka müsavidir; böyle bir şey olamaz. Bundan asıl murad o
ki: Onlar batın manası cemiyetinde müsavidirler. Durum böyie olmasına rağmen,
zahiri batını ile birleşse.. zahirden tefrika def edilse., daha uygun ve
yerinde olur. Bu manadan olarak, Yüce Allah'ın Resulûllah S.A. efendimize
buyurduğu şu âyet-i kerimeyi alabiliriz:
— «Rabbın adını an; yalnız ona yönel..» (73/8)
Şunun da bilinmesi yerinde olur ki: Bazı vakitlerde, halkın haklarını eda için,
zahiri tefrika gerekli olur. Böyle olunca, bazı vakitlerde, zahirî tefrika
güzel görülür. Batınî tefrikaya gelince., vakitlerin hiç birinde güzel
değildir. Zira o: Halis olarak Sübhan Allah'ın Hakkıdır.
Sübhan Allah'ın Müslüman kulunda üç Hakkı vardır. Şöyle ki:
a) Batınının tamamı.,
b) Zahirinin yarısı..
c) Zahirin kalan yarısı dahi halkın Hakkını eda için olup bu hakları. Sübhan
Hakkın emrine uyarak yaptığı takdirde, Sübhan Hakka döner.
Bu manada bir âyet-i kerime meali:
— «İş tümden ona varır; (Yani: Yüce Allah'a.) öyle ise., ona ibadet et..»
(11/123)