Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
297.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 3551
297. Mektup
MEVZUU : a) Sübhan Hakkın ihata ve sereyanının tahkiki ile
bunun misallerle izahı.
b) Vücubiyet ve imkâniyet mertebelerini korumaya riayetin beyanı..
***
NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu. Mevlâna Bedreddin'e yazmıştır.
***
Bilesin ki,
Sübhan Hakkın eşyayı ihatası ve sereyanı; mücmelin, mufassalı ihatası ve
sereyanı gibidir. Meselâ: Bir kelime gibi.. Ki o, bütün kısımlarında saridir.
İsim, fiil, harf.. Diğer kısımlarında mazi, muzari, emir, nehiy, masdar, ism-i
fail, ism-i mef'ul, müstesna, münkati, muttasıl, hal, temyiz.. Sülâsî, rübaî,
humasî.. Huruf-u carre ve nasibe, fiillere mahsus harflerle, isimlere mahsus
olan harfler, fiillere ve isimlere dahil olan harfler.. Bu sayılan kısımlardan
daha başka sonsuz kısımlardan hâsıl olanlar vardır.. Bütün bunlar, kelimenin
gayrı değildir. Hatta bu itibarlar, kelime tahtına derc edilmiştir. Onların
tafsili, temyizi kelime için bir fazlalık getirmez. Onlardan bazısının
bazısından ayırd edilmesi, ancak aklî bir itibardır. Ama hariçte, kelimeden başka
bir şey değildir. Bu mana icabı olaraktan da, onun diğerlerine hamli sahih
olur. Ne var ki, mertebelerden her bir mertebenin bir ismi var ki, bu isim ona
mahsustur. Ve., onların ayrıca hükümleri vardır ki, başkasında bulunmaz..
Üstte anlatılanlara misal olarak, şöyle de diyebiliriz:
— Kelime, müstakillen zamana iktiran ederse., fiil olur; zamana iktiran
etmeyince de, isimdir. Müstakillen bir manaya delâlet etmediği takdirde o
harftir. Geçmiş zamana iktiran edince, fiil-i mazi olur. Hazır zaman ve istikbâle
iktiran edince de, muzari olur.
Meşhur olup bilinen dokuz illetten (yani: Sebepten) biri onda mevcud olduğu
takdirde münsarif olmaz; olmadığı takdirde munsa-rif olur.
Cerr (esre) okutan harfler carredir; nasb (üstün) okutan harfler de nasibedir.
Bir mertebenin İsmini diğer mertebeye vermek; birinin hükmünü diğerinde icra
etmeye kalkmak fiil-i maziyi muzari üzerine ıtlak etmek olur; munsarifi gayr-ı
münsarif, carreyi nasibe etmeye benzer.. Bütün mertebelerde kelimenin aynı
olduğu halde, üstte anlatıldığı gibi yapmak dalâlettir; doğru yoldan çıkmaktır.
Üstteki misalleri getirdikten sonra deriz ki:
— Sübhan Allah, en iyi bilendir. Vücud, tenezzülü mertebelerinden her bir
mertebe için, kendine has bir isim vardır; keza hükümleri vardır. Bu, yalnız
onda bulunur; başkasında bulunmaz.
Vücub-ü zati, istiğna-i zatî cem ve ülûhiyet mertebelerine mahsustur. İmkân-ı
zati, iftikar-ı zatî ise., kevn ve fark mertebesine mahsustur.
— Birinci mertebe; Rübubiyet ve halikıyet mertebesidir.
İkinci mertebe ise., ubudiyet ve mahlukiyet mertebesidir.
Mana üstteki gibi olunca, birinin isimleri diğerine verilse., bir mertebeye
mahsus olan hükümler diğer mertebede yürültülmeye kalkışılsa.. sırf küfür ve
zındıklık olur.
Asıl şaşırtıcı durum, bazı zındıklardan ve mülhidlerden gelmektedir. Bunlar,
nasıl da mertebeleri karıştırmakta ve bir mertebenin hükümlerini diğerinde icra
etmeye kalkmaktadır. Mümkini vacib sıfatı ile vasfetmekte ve vacibi mümkin
sıfatları ile anlatmaktadırlar. Halbuki mümkin sıfatların temayüzünü bilmektedirler.
Ki o, biri diğerinden gelen bir mertebeden ibarettir. Hükümleri de karışıktır.
Onları temyiz etme durumunun zeval bulmadığını, hükümlerinin de asla
değişmeyeceğini de bilirler. Hem de, kevnî mertebede ittihatlarına rağmen..
Misal olarak anlatacağımız şu manayı dahi bedahetle bilirler: Hararet ve
aydınlık, ateşin sıfatlanndandır; ona mahsustur. Bunların biri suda
bulunmayacağı gibi, su dahi onlarla vasfedilemez.
Aynı şekilde bürüdet dahi suya mahsus olan bir isim olup ateşte yoktur.
Üstte anlatılan misalden başka, yine onlar; kadınları ile anaları arasında
zaruri olarak bir ayırım yaparlar. Bu manadan olaraktan da onların değişik
durumlarına göre hükümler verirler.
İrşad yoluna hidayet eden Sübhan Allah'tır.
Selâm hidayete tabi olanlara.