Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979

312.Mektup

312. MEKTUP

MEVZUU: Bazı sualine cevaptır. Bu cümleden olarak, Hanefî Mezhebine göre, teşehüdle işaret parmağının kaldırılmasının tahkiki sorulmuştur.

***

NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Mir Muhammed Nu'man'a yazmıştır.

***

Âlemlerin Rabbı Allah'a hamd olsun.

Salât ve selâm, Resullerin efendisine ve onun enbiya, mürselin, mükarreb melek, Allah'ın salih kulu kardeşlerine olsun.

***

Molla Mahmud ile gönderilen mübarek mektub ulaştı. Bolca ferah ve sürür getirdi.

***

Ulemanın, şu kavlinden sual etmişsin:

— Resulûllah S.A. efendimizin Medine-i Münevvere'de bulunan mübarek ravzası, kadir kıymet itibarı ile, Mekke-i Muazzama'dan daha büyüktür.

Diyorsun ki:

— Bu nasıl olur?. Ravza-ı Mutahhara'dan nasıl daha büyük olur?. Halbuki, Kabe'nin sureti ve hakikati, Hakikat-ı Muhammediye'nin sureti ve hakikati için secde edilen bir makam olmuştur. Resulûllah S.A. efendimize, salât ve tahiyyat..

Ey Mahdum,

Fakir'e göre sabit olan mana şudur ki:

Yer parçalarının hayırlısı, Kâbe-i Muazzama'dır. Ondan sonra, Resulûllah S.A. efendimizin Medine-i Münevere'de bulunan Ravza-i Mukaddese'sidir. Ondan sonra da. Mekke arzı gelir. Allah-ü Taâlâ, oraları afattan korusun.

Eğer ulema, Resulûllah S.A. efendimizin Ravza-i Mutahhara'sının daha faziletli olduğuna kail olmuşlar ise.. Muradları, Kâbe-i Muazzama arzından başka yerler olmalıdır.

Sormuşsun ki:

— Mülâzimlerimden Merhum Mevlana Alimüllah bir risale yazmış. Bunda, şehadet parmağı ile işaret etmeye cevaz vermiştir. Sözü edilen risaleyi yollamış bulunuyorum. Bu babda ne işaret buyurulur?.

Ey Mahdum.

işaret parmağı ile. tahiyyattan sonra işaret etmeye cevaz veren hadis-i nebeviye cidden çoktur. Bundan başka, Hanefî Mezhebi üzerine yazılan bazı fıkıh kitaplarında dahi, bu hususta bazı rivayetler gelmiştir. Nitekim. Mevlâna dahi, risalesinde bu hususu varid görmüştür. Eğer Hanefi kitapları, tam bir şekilde mülâhaza edilip dikkat edilse., görülecektir ki: İşaret cevazı, ne usule dair rivayetlerdir, ne de mezhebin zahirine..

Muhammed Şeybani'nin söylediği:

— Resulûllah S.A. işaret ederdi; biz de onun yaptığını yapıyoruz.. Bu, benim ve Ebu Hanife'nin kail olduğudur.

Cümle, usule dair rivayetlerden olmayıp nadirattandır. Fetavai Garaib olarak. Muhitte rivayet edildiğine göre:

— Sağ elinin şehadet parmağı ile işaret etmiş midir?.

Diye şüpheli bir rivayetle geçer. Ki bu meseleyi İmam-ı Muhammed asıl olarak anlatmadı.

Ulema, bu hususta, değişik görüş ileri sürmüştür. Onlardan bazısı demiştir ki:

— İşaret etmemiştir.

Bazısı da, demiştir ki:

— İşaret ederdi.

İmam-ı Muhammed usul dışı bir hadis-i şerif rivayet edip işaret ettiğini anlattıktan sonra şöyle demiştir:

— İmam-ı Ebu Hanife'nin ve benim kavlim budur. Yine denmiştir ki:

— Bu sünnettir. Yine denmiştir ki:

— Bu işaret, müstahaptır.

Daha sonra orada şöyle denmiştir:

— Bu, anlatılanlardır. Ama, sahih olan, işaretin haram olduğudur.

Siraciye'de anlatıldığına göre, namazda:

— Şehadet ederim ki. Allah'tan başka ilâh yoktur..

Diye şehadet ederken, işaret etmek mekruhtur. Kübra'da dahi, verilen fetva, buna göredir. Zira, namazın binası, sükûn ve vekar üzerinedir.

Gıysiye'de dahi verilen fetva şudur ki: Teşehhüd vaktinde şehadet parmağı ile işaret edilmeye.. Muhtar olan dahi bu olup fetva bunun üzerinedir.

Camiür-rümuz'da anlatıldığına göre, mana şöyledir:

- Ne işaret edilir, ne de parmak kıvrılır.

Ashabımızın usulü dahi budur. Nitekim, Zâhidî'de geçen de bu olup fetva dahi bunun üzerinedir. Muzmerat, Velvalicî, Hülâsa'da mana budur. Diğerlerinde ve ashabımızın tümünden gelen rivayet ise., onun sünnet olduğudur.

Tatarhaniye'de naklen, Hazane-i Rivayat'ta anlatıldığına göre der ki:

— Şehadet kelimesine başlavıp:

— Eşhedü en lâ ilahe illallah..

Okuyan kimse cümlenin nihayetinde parmak kaldırır mı kaldırmaz mı?. Yani, Sağ elinin şehadet parmağını.. Esastan olarak, İmamı Muhammed bunu anlatmadı.

Ulemanın bunda dahi değişik görüşü vardır. Onlardan bazısı dedi ki:

İşaret edilmez.

Kübra'da dahi fetva bunun üzerinedir. Yine onlardan bazıları bu şekilde:

— İşaret edilir..

Dedi.. Gıyasiye'de dahi, teşehhüdde işaret edilmeyeceği anlatılmıştır. Ki, tercih edilen de budur.

Muteber rivayetlerde, işaret etmenin haram olduğu anlatılmıştır. Onun keraheti için fetva verip nehyedenler de vardır. Demişlerdir ki:

- Ashabımızın, zahir olan usulü budur.

Bizim gibi mukallidlere, hadis muktazasma göre amel edip haram bir işi ve mekruh bir işi yapmaya, yani: İşaret etmeye cür'et etmek caiz değildir. Bilhassa bunun nehyedildiği birçok müçtehid ulema tarafından sabittir.

Hanefî mezhebine mensub olanlardan bu işi irtikâb edenlerin durumu, şu iki şeyden hali değildir:

a) Müçtehid ulema için, işaretin cevazı varid olan maruf hadis-i şerifleri bilmeyi müsbet bulmamaktır.

b) Bu manadaki hadis-i şerifler, o büyüklerin malumu ve kendilerince müsbet olduğu halde, onların iktizasına göre amel etmemektedirler. Böylece zannederler ki: O büyükler, hadis-i şeriflerin hilâfına ve kendi görüşleri iktizasına göre haram veya mekruh hükmü vermişlerdir.

Anlatılan şıktan her iki görüş de bozuktur. Böyle bir şeye ancak fasit veya bu yolda inatlaşan cevaz verir.

Terğib-i Salât kitabında, şöyle geçer:

— Teşehhüdde, şehadet parmağını kaldırmak, mütakaddimin ulemanın âdeti idi. Ama, müteahhirin ulema, bunu nehyettiler.

Bunu nehyetmelerinin sebebi de şu idi: Rafızilerin bu hususta taşkınlıklarını görmeleri.. Ta ki, Sünni olan rafızilik töhmetine uğramaya..

Ne var ki, üstteki rivayet, muteber kitapların anlattıklarına aykırıdır. Zira, bizim yolumuzda olanların zahir olan usulü, işaret etmemektir; parmak kıvırmamaktır. İşaret etmemek dahi, mütakaddimin ulemanın âdeti idi. Terk işi dahi, töhmeti nefyetmek için değildir.

Bizim o büyüklere hüsn-ü zannımız vardır. Eğer onlara, bu hususta, zahir olan bir delil çıkmasaydı; yani: Haram veya mekruh olduğuna dair.. bu hususta bir hüküm vermezlerdi.

İşaret etmenin sünnet olmasını ve müstahab durumunu anlattıktan sonra, dediler ki:

— Anlatılan manalar, bunlardır. Sahih olan da. işaretin haram olduğudur.

Bu manadan ötürü, bilinen durum şu ki: İşaret etmenin sünnet veya müstahab olması, bu büyükler katında sıhhat derecesine ulaşmamıştır. Daha ziyade, bunun hilafı sıhhat bulmuştur.

Son söz şu ki: Bu hususta, bize ulaşan delil yoktur. Bu da. o büyüklere ar düşürmeyi gerektirmez..

Burada şöyle bir soru sorulabilir:

— Bizde, bu anlatılanın hilâfına delil vardır. Ne denir?.

Bunun için cevabımız şudur:

— Mukallidin ilmi, helâl veya haramın isbatmda muteber değildir. Bu hususta muteber olan müçtehidin kavlidir.

Müçtehidlerin delili için söylenen:

— Onlar, örümcek ağından daha zayıftır..

Sözü ise., büyük bir cür'ettir. Bilhassa, kendi ilmini onların ilminden üstün görmek, Hanefi Mezhebine mensup büyüklerin zahirî usullerini iptal etmek, fetva verilen rivayetleri tahrip cihetine gitmek dahi yine büyük bir cür'etkârlıktır.

Bu büyükler, anlatılan hadis rivayetlerini pek itimada şayan bulmamışlardır. Onlar, asr-ı saadete yakın olmaları, bilgilerinin derinliği, kendilerinde takvanın ve vera halinin hâsıl olması dolayısı ile, o rivayetleri bizim gibi âcizlerden daha iyi bilirler. O rivayetlerin sıhhat ve sakat tarafını, nesh'olup hüküm dışı kalıp kalmadığını bizden daha iyi anlarlar. Bu anlatılan hadis rivayetlerinin muktazasına göre amel etmeyi terk etmenin, elbette onlara göre bir yanı vardır.

Bizim gibilerin bilgisi, işaret ve parmak bükme keyfiyeti Hakkında çokça rivayet edilen hadisler arasında anlayıştan uzak kalır. Onların bu husustaki muhtelif durumu, işaretin kendisinde dahi çok zorluk vermektedir. O rivayetleri şöyle sıralamak mümkündür.

Bazı rivayetlerde, parmak bükmeden işaret yapılması sabittir.

Parmak bükmekle beraber işaret edilmesine kail olanlara gelince:

Bazı rivayetlerde, elli üç çeşidi anlatılmıştır.

Bazı rivayetlerde yirmi üç çeşidi anlatılmıştır.

Onların bazıları dahi şöyle rivayet etmiştir:

— Küçük parmak ve yanındaki yumulacak, baş parmakla orta parmak halka yapılacak, şehadet parmağı ile de işaret edilecek.

Bazı rivayette ise., yalnız baş parmağın orta parmak üzerine konması vardır.

Bazı rivayetlerde ise, şöyle anlatılmıştr:

— Sağ eli sol oyluk üstüne, sol eli dahi sağ oyluk üstüne koymak sureti ile işaret eder.

Bir başka rivayette ise şöyle gelmiştir:

— Sağ elini sol eli üstüne, bilediğini bileği üzerine, kolunu da kolu üzerine koyup işaret eder.

Bir başka rivayette ise şöyle gelmiştir:

— Bütün parmaklarım yummak sureti ile işaret eder..

Bazı rivayetlerde ise, şehadet parmağı oynatılmadan işaret edilir. Bazı rivayetlerde ise, şehadet parmağını oynatmak da vardır.

Bazı rivayette ise. belli bir an tayini olmadan, şehadet okunurken işaret edilir. Bazısında ise, tam şehadet kelimesi okunurken işaret edilir.

Bazılarında ise., bu işaret, duâ vaktine bırakılmıştır. Yani, şu duâ okunurken:

— Ya Mukallib'el-kulub, kalbimi dininde sabit eyle..

***

Yukarıda anlatılan ravilerin, işaret şekli üzerinde durup bakan Hanefi uleması, kıyas hilâfına namazda fazladan bir şey eklememişlerdir. Bu dahi, namazın sükûn ve vekar ile kılınmasıdır.

Bu arada, parmakların kıbleye doğru yönelmesi dahi, sünnet olduğu vardır. Bu manada, Resulûllah S.A. efendimiz, namaz kılan için şöyle buyurmuştur:

— «Gücü yettiği kadar, azasını kıbleye çevirsin.»

***

Burada şöyle bir soru sorulabilir:

— İhtilâlin çokluğu ile, ancak rivayetler arasında bir uyum olmayınca karışıklık olur. Halbuki, üzerinde durduğumuz mevzuda uyum bulunması mümkündür. Yine mümkündür ki, bunlar: Çeşitli zamanlarda, bütün rivayetlerde varid olduğu şekilde yapılmış ola..

Ne denir?.

Bunun cevabı olarak deriz ki:

— Rivayetlerin pek çoğunda:

— Kâne..

Lafzı kullanılmıştır. Bu lafız ise., mantıkçıların dışında, külliyet belirten edat arasındadır. (Yani: Her zaman ve daima, manasını çıkarır.) Haliyle, böyle bir manada uyum beklenemez.

İmam-ı Azam'ın şu kavline gelince:

— Kavlime muhalif bir hadis bulursanız, kavlimi bırakıp o hadisle amel ediniz..

Burada anlatılan hadis, herhalde, İmam-ı Azam'a ulaşmayan bir hadis olmalı.. Onu bilmediği için de, ona aykırı bir hüküm vermiş olabilir. Ne var ki, işaret hadisi bu kabilden değildir. Bunlar, bilinen hadislerden olup bilmediği ihtimali yoktur.

***

Burada bir başka soru da şöyle olabilir:

Hanefi uleması, işaretin cevazı yolunda dahi fetva vermişlerdir. Buna göre, birbirine mütaarız olan fetvalar muktazasına göre amel etmek caizdir.

Bunun için de şu cevabı verebiliriz:

Caiz olan ile olmayan, haram ile helâl arasında mütaarrız bir durum meydana gelince, caiz olmayan yanı, haram olan tarafı tercih edip ona göre amel etmek gerekir. Bu mana icabıdır ki:

— Namazda el kaldırılması..

Manasında gelen hadisini, Şeyh İbn-i Hümam:

— Namazda el kaldırılmaması..

Hadisine muarız bulup kıyas yolu ile, el kaldırılmaması tarafını tutmuştur. Zira, namazın binası huşu ve sükûndur. Kaldı ki, icma kararı ile matlub olup rağbet edilen de budur.

Şeyh İbn-i Hümam'dan asıl şaşılacak bir mana gelmiş olup şöyle demiştir:

— Meşayihin çoğundan, işaret edilmemesi gelmiştir. Ama bu, rivayet ve dirayet hilâfınadır.

Acaba, müçtehid ulemaya nasıl cehli yakıştırdı?. Onlar kıyasa tutunmuşlardır. Kıyas ise, edille-i şer'iyenin dördüncü esasıdır. Mezhebin zahir manası ve rivayetin zahiri, işaret etmemektir. Yani: Ebu Hanife'den geldiğine göre: Herhalde bu Şeyh, rivayetlerin çokluğundan hâsıl olan sıkıntı dolayısı ile, nadirattan az rivayetlerin zaafı cihetine gitmiş olmalı..

Kıymetli oğlum Muhammed Said bu babda bir risale yazmaktadır. Temize çekildiğinde onu yollarım inşaallah..

Yazıyorsun ki:

— Her tarafta, tarikat taliplerinden bir cemaat var. Herhangi bir mahalde tarikat talimi için, onların birine icazet vermeye cesaret edemedim. Bu hususta gelecek işareti bekliyoruz.

Bunun cevabı olarak, bilmeni isterim: Her kimi münasip görürseniz, cemaat halkasının başı o olur. Bu iş, sizin görüşünüze bırakılmıştır.

İstihare ve teveccühten sonra, işin olacağı sudur eder.

Selâm size ve sizinle beraber olanlara..

 

X (Twitter) sayfamız!

X (Twitter) adresimizi takip ederek, her türlü ilmi bilgilendirmeden istifade edebilirsiniz.

Günün Sözü

"“Şânım hakkı için, size kendinizden bir rasûl geldi ki; gâyet izzetli, zorlanmanız ona ağır geliyor, üstünüze hırs ile titriyor, mü’minlere raûf (çok şefkatli), rahîmdir (çok merhametlidir)!” (Sûre-i Tevbe, 128)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.