Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
385.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 3914
385. MEKTUP
MEVZUU:
a) Allah'ın Mukaddes Beytinin muamelesi; tecillerin, zuhurların, hatta arşa bağlı zuhurların dahi üstündedir.
b) Kabe'nin hakikatına girmek ve ona vasıl olmak.
c) Kâbe-i Muazzama'nın dışını ziyarete suretin iştiyakı.
NOT: İmam-ı Rabbani Hz.leri bu mektubu, Mahdumzade Hace Muhammed Masum'a yazmıştır.
***
Allah'a hamd olsun. Selâm olsun onun seçmiş olduğu kullarına...
Arşa bağlı zuhur, her ne kadar bütün zuhurların üstünde ise de; lâkin, Allah'ın mukaddes mutahhar Beyti'nin muamelesi, zuhurların ve tecellilerin üstündedir. O kadar ki, orada zuhur ve tecelli ismini anmak dahi ardır.
Tecellilerin ve zuhurların hükmü, daireyi ihatasına alanın hükmü gibidir. Bu muamele ise, o dairenin merkezi hükmündedir.
Hiç şüphe edilmeye ki, daireyi ihata edende bir vüs'at bulunmasına rağmen, daire merkezinin bir zillidir. Zira, dairenin noktası öyle bir şeydir ki, onun zilli genişlemiş; yüz nokta sıfatında zuhur ettikten sonra, daireyi sarmıştır. Burada üzerinde durduğumuz manayı:
-Nokta... tabiri ile anlatmamız, eşyayı, kendisine en yakın olan bir şeyle anlatmak kabilindendir.
Halbuki orada nokta dahi daire gibi yoktur. Orada zahire ve mazhara dahi yer yoktur. Ne asla, ne zılla yer vardır. Zira, asıl dahi, zil gibi, o devlet kasrına varma işinde yolda kalmıştır.
Bir şiir
Kuşumu nasıl anlatayım alâmetle sana;
Mevhum anka kuşuna benzer ki, yaygın her yana...
Ankanın bir ismi var ki,
halk arasında belli;
Kuşumun ismi yok ki, onu
bildireyim sana.
***
Beniisrail peygamberlerinin kâbesi, Beyt-i Makdis'in büyük taşı idi. Onun kemalâtı ve zuhuratı, sonunda bu Kâbe-i Muazzama'nın kemalâtına katılmaktadır. O kemalât dahi, bu kemalâtta mülhak olmaktadır. Zira, etrafın merkeze katılması mutlaktır. Etraf, merkeze katılmadığı takdirde, matluba ulaşma yolunu bulamaz. Zira o, sırat-ı müstakimdir.
Ah! Ah! Kâbe-i Muazzama'ya ne kadar şevkim arttı.
Allahu Teala, şöyle buyurdu:
"Şüphesiz, alemlere mübarek ve hidayet olarak insanlar için ilk yapılan beyt Mekke'dekidir.(3/96)
Onda ayetler ve beyyinat (olarak) makam-ı İbrahim vardır. Her kim, oraya girerse emin olur. Ona bir yol bulabilenlerin, (gücü yetenlerin) Beyt'i haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Bir kimse küfrederse, şüphesiz Allah alimlerden ganidir."(3/97)
Sübhan Allah'ın fazlı ile, Kabe'nin hakikatına katılmak müyesser olur ki, bu katılmadan sonra, sonsuz terakkiler hasıl olur. Ne var ki, suretten surete mülakatın şevki de mevcuttur.
Hac farz oldu. Yol emniyeti dahi, selâmetin çokça oluşundan tahakkuk etti. Haccın farz oluşundan dolayı, şevk dahi pek arttı, çoğaldı. Hal böyle iken, erteleme üzerine erteleme olmaktadır. İstihare, sefere müsaade etmiyor.
Hüsn-ü teveccühle her ne zaman teveccüh edecek olsam, yola gitme işi açılmıyor. Kabe'ye vusul dahi, nazarda zahir olmuyor. Ne yapabiliriz?..
Bütün bu özürler, haccın edasının tehirinde bir işe yaramıyor. Hangi halde olursa olsun; Allah'ın tevfikı ile, farz olan haccı eda etmek niyeti ile evden çıkmamız gerek. Merhaleler kat edip gitmeliyiz. Eğer kavuşmak müyesser olursa ne büyük nimettir. Şayet yolda kalırsak, ümit vaktin kazancıdır.
Dua makamında bir ayet-i kerime meali:
"Rabbimiz, nurumuzu
tamamla, bizi bağışla. Çünkü sen her şeye kadirsin."(66/8)
Allahu Teala, Efendimiz
Muhammed'e, âline ve ashabına salât ve selâm eylesin...
***