Fıkıh Köşesi
VELAYET HUKUKU VE İŞTİŞARENİN KEYFİYETİ
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Köşesi
- Gösterim: 4456
Soru: "Bundan yirmibeş yıl önce, İslam'ı savunan bir gazetemizin olmasını arzu ediyorduk. Kim çıkarırsa çıkarsın, önemli değildi. Şimdi durum değişti. İslam'a hizmet niyetiyle bir araya geldigimiz Müslümanlarda, meşrep taassubu ön plana çıkmaya başladı.(...) Cemaatimizin İstişare heyeti, bazı gazetelerin ve mecmuaların okunmamasına karar vermişler. Bu kararlarını bize tebliğ ettiler. Gerekçeleri şudur:(...) Taassubu sevmediğim için "İştişare heyetinin böyle bir karar alma hakkı yoktur. İslam'a hizmet niyetiyle çıkarılan yayınları okumaya devam edeceğim. Mesele maslahata binaen ise, taassuba karşı çıkmak vazifemdir" dedim. O tarihten itibaren bana soğuk davranıyorlar.(...) İstişare heyeti üyeleri; bazı gazetelerin ve mecmuaların okunmaması için, karar alabilirler mi?"
CEVAP: Önce bir hususa işaret edelim. Kelime-i Şehadeti tasdik ve ikrar eden her insan, birbirine "velayet bağı" ile bağlanmıştır. Bunun delili şu ayet-i kerimedir: "Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. Bunlar (insanlara) iyiliği emrederler, (ve onları) kötülüklerden vazgeçirmeye çalışırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle bağışlayacaktır. Çünkü o aziz ve hakimdir" (Et Tevbe Suresi: 71) Her Müslüman; şeriatın hükümlerine tabi olmak ve ihlasla amel etmekle vazifelidir. İbn-i Abidin: "Velayet; başkası üzerine ister-istemez sözünü geçinmektir. Bu velayetin fıkhi tarifidir. Bahır'da da böyle denilmiştir. Yoksa lugat manası itibariyle sevgi ve yardımdır. Nitekim Mugrip'de beyan edilmiştir"(1) diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir. Birbirlerini Allahu Teala (cc)'nın rızası için seven ve iyiliklerin yayılması hususunda yardımlaşan kimseler, gayr-i meşru asabiyetten (taassuptan) uzak durmak mecburiyetindedirler. Bu girişten sonra mektubunuza geçebiliriz. Her teklife kulak vermek ve o tekliflerin en güzeline uymak, mü'minlerin değişmez bir vasfıdır. Zira Kur'an-ı Kerim'de: "Onlar söze (dikkatle) kular verirler de, o sözlerin en güzeline uyarlar. İşte bunlar Allahu Teala (cc)'nın kendilerine hidayet ettiği kimselerdir. İşte bunlar temiz akıl sahipleri olanların ta kendileridir"(Zümer Suresi: 18) ) hükmü beyan buyurulmuştur. Sebeb asabiyetine (hizip, fırka, grup vs) kapılıp; farklı tekliflere tahammül edemeyen kimselerin hakikatten mahrum kalmaları mümkündür. İmam-ı Şafii (rh.a) "Er Risale" isimli usul kitabında: "Bir meselede muhalif olan (farklı düşünen) kimse de dinlenir. Çünkü bu fiilde gafletin ortadan kaldırılması ve hakikatin ortaya çıkması için, yerinde tesbit vardır"(2) diyerek, önemli bir inceliğe işaret etmiştir. Sebeb asabiyeti; değişik şahısların çevresinde, fırka haline gelenlerin tutulabildiği bir hastalıktır. Allahu Teala (cc) kitap ehlinde görülen sebeb asabiyeti hastalığını, (sırf ibret alabilmemiz için) bize hatırlatmıştır. Nitekim: "İşlerini (dinlerini) aralarında parçalayıp, çeşitli fırkalara ayrıldılar. Her fırka kendi yanında bulunan(kitap, rey ve tavır)la sevinmektedir"(El Mü'minun Suresi: 53) ayet-i kerimesinde, bu hastalığın belirtileri mevcuttur. İmam-ı Kurtubi, bu ayetin tefsirinde: "Denildi ki; onlardan (ehl-i kitaptan) her fırka veya hizip, kendilerine ait bir kitabın hükümlerine sımsıkı yapıştı ve sadece ona iman etti. Ayrıca onun dışındakilerin tamamını inkar ettiler"(3) diyerek, hastalığı teşhis etmiştir. Bilindiği gibi nuzül sebebinin hususi olması, hükmün umumi olmasına mani değildir. Günümüzde sebeb asabiyetine kapılan grupların; "okuya okuya bitiremediği bir kitabı veya insanüstü güçler vehmettiği bir lideri," maalesef vardır. Bu noktada Resul-i Ekrem (sav)'in: "Kulacı kulacına, arşını arşınına, karışı karışına sizden öncekilerin (Ehl-i kitab'ın) yoluna uyacaksınız. Hatta onlar kiler deliğine girseler, siz de gireceksiniz..."(4) mealindeki mübarek tesbitini hatırlamamak mümkün müdür? Mektubunuzdan anladığım şudur: Siz güzel sözlü kimselerden olmayı ve sadece "Ben şüphesiz Müslümanlardanım" demeyi arzu ediyorsunuz. Bu gayretiniz devam ettiği müddetçe, dünyada birçok ızdırap ile karşılaşmanız mümkündür. Velayet hukukunu korumak ve fütüvvet ahlakını ihya etmek için gayret gösterir; karşılaştığınız musibetlere sabrederseniz, hesap gününde mükafatını görürsünüz. Aksi de mümkündür. Eger sebeb asabiyeti hastalığına tutulur ve kitap ehlinin ahlakı ile ahlaklanırsanız, hesap gününde, bu tercihinizin de karşılığını elde ederseniz. Zira her mükellef "Zerre miktarı hayrın da, zerre miktarı şerrin de" hesabının sorulacağı güne adım adım yaklaşmaktadır. Alınan her nefes, kabir hayatına dogru atılan bir adımdır. İstişare heyetinizin üyeleri, maslahat ile mefsedeti birbirine karıştırmış ve yanlış bir karar almışlardır. Bu kararlarını iptal etmeleri zaruridir. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim. (1) İbn-i Abidin-Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar-İst.: 1983 C: 5 Sh: 358. (2) İmam-ı Şafii-Er Risale-Kahire: 1979 (2 bsm) Sh: 510 Madde: 1473. (3) İmam-ı Kurtubi-El Camii Li Ahkami'l Kur'an- Kahire: 1967 C: 12 Sh: 30. (4) Sünen-i Tirmizi-İst.: 1401 K. Fiten: 30 Had. No: 2195