Feteva-i Hindiye

Süt Emme

 
KİTÂBÜ’R-REDÂ..

( Süt Emme Kitabı)

Redâ Süt Emme.

Redâ'ın Sübûtu :

KİTÂBÜ’R-REDÂ
( Süt Emme Kitabı)


Redâ [1] Süt Emme


Emzirenin sütünün, emenin midesine; az veya çok olarak varması hâlinde; }bu sebeple, nikahlanma haremliği meydana gelir. Hi-dâye'de de böyledir.

Burada, az'dan maksat, sütün mideye, ulaştığının bilinmesi­dir.

Süt Emme Vakti: İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, otuz aydır. Bu, O'nun takdiridir.

İiTîâmeyn'e göre, süt emme vakti, iki yıldır. Fetâvâyi Kadîhân'da da böyledir.

Süt emme müddeti içinde 'bulunan ve süt emmekte olan bir

bir çocuk; süt emmeyi bırakır da, ona, bir kadının sütü Içirillrşe; bu durumda, bu çocuk, o sütü emmiş gibidir. !Bu açıktır. Fetvada, buna göredir.

Süt emme müddeti, geçtikten sonra; süt emmekten dolayı, nikahlanma haramlığı, meydana gelmez. Hidâye'de de böyledir.

Ftedâ' ücretine hak kazanma hususunda, redâ' müddetinin, iki — kamerî — sene, olduğunda icmâ vardır.

Meselâ : Boşanmış bir kadın, iki sene geçtikten sonra; emzirme ücreti istsse; baba da, bunu Vermekten kaçınsa; bu durumda, babaya cebredilmez. Ancak, iki yıl içinde, cebredilefailir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Redâ' do'layrsi ile haramlık, snne tarafından sabit olduğu gibi, baba tarafından da, sabit olur,

Cimâ'ı sebebi ile, kadından süt inmesine, sebep olan koca, emen çocuğun süt babası olur. Zahîriyye'de de böyledir,

Süt emen çocuğa; süt yönünden anası ve 'babası ile bunların nesep ve süt cihetinden usûl ve fürû'ları, tamamen haram olur.

Bir kadından süt emen çocuk; o kadının, sütünü emzirdiği kocasın­dan veya başka bir kocasından olan, bütün çocukların, süt kardeşidir. Bu çocukların, emen çocuğun, emmesinden önce veya sonra, doğmuş olmaları da, müsavidir.

Kocası olmayan bir kadının, emzirmesinden dolayı da, süt akra­balığı meydana gelir.

Sut babanın, emziren kadından önceki veya sonraki hanımlarından doğan çocuklar da, emen çocukla, süt kardeş olurlar.

Bunların çocukları da, emen çocuğun, süt'bakımından, yeğeni olur­lar.

Süt babanın eTkek kardeşi; emen çocuğun, süt amcası olur.

Süt babanın kız kardeşi; emen çocuğun, süt amesi, {= süt halası} olur.

Süt annenin, erkek kardeşi; emen çocuğun, süt dayısı olur.

Süt annenin, kız kardeşi; emen çocuğun, süt teyzesi olur.

Büyük 'baba ve büyük annelerle ilgili hükümler de, böyledir.

Redâ' [= süt emme) ile, sıhriyet 'haramlığı da, sabit olur. Meselâ : Süt babaya; süt oğlunun karısı, haram olur. Süt oğluna da, süt baba­nın karısı haram olur.

Diğer yakınları da, bu kıyas üzeredir.

Sadece, iki mes'ele müstesnadır. Tezhîb'de de böyledir.

İstisna olan, iki mes'ele şunlardır :

1- Bir kimsenin, neseben oğlu olan 'birinin, nesep bakımından kız kardeşini alması caiz olmadığı halde; süt oğlunun, nesep yönün­den kız kardeşini, alması caizdir.

Çünkü : Bir kimsenin, nesep bakımından, oğlunun, nesep bakımından, kız kardeşi; eğer, bu kimseden olmuşsa: onun öz kızı. bu kimseden olmamış3a ,üvey kızı, olur. —Her iki halde de, bu kızla evlenmesi, asla caiz olmaz.

Fakat, redâ £= süt emme) hususunda, durum böyle değildir.

Nesep hususunda da, bu iki manânın bulunmaması hâlinde istisnai bir durum vardır. Meselâ : İki kişinin; müştereken bir cariyeleri olsa ve bu câriye, bir oğlan doğursa; her iki şahıs da, bu çocuğun, ken­disine ait olduğunu iddia etseler de bu çocuğun nesebi, ikisi adına da, sabit olsa; bu iki şahsın da, başka kanlarından kızları bulunsa; bu efendilerden her birinin, diğerinin, müşterek cariyelerinden olmayan, kızını alması caiz olur.

Bu durumda, her efendi, nesep 'bakımından oğlunun kız kardeşini almış gibi oluyorsa da, —söylediğimiz grbi — istisnaî bir haldir.

2- Bir kimsenin; nesep bakımından bacısının, nesep bakımın­dan anasını nikahlaması caiz olmaz. Fakat, redâ' bakımından, bacısı­nın; redâ'bakımından anasını nikahlaması caizdir.

Bunlar; nesep bakımından, ana bir kardeşseler; kardeşinin anası, kendisinin da öz anası olur.

Eğer, baba bir kardeş iseler; kardeşinin anası; babasının karısı olur. Bu hallerde de, evlenmeleri, kesinlikle haramdır.

Redâ' konusunda ise, böyle bir durum yoktur. Muhıytte de böyledir.

Bir kimsenin; kardeşinin redâ' (= süt emme) bakımından, kar­deşi olan, bir kızla evlenmesi helâldir.

Nitekim, nesep yönünden baba bîr kardeşin, ana bir bacısı ile ev­lenmesi de helâldir. Kâfî'de deböyledir.

Bir kimsenin, kardeşinin süt annesi ile evlenmesi de, haram değildir.

Keza, bir kimsenin; amcasının, halasının, dayısının ve teyzesinin süt anası ile, evlenmesi de helâldir. Vikaye Şarhi'nde de böyledir.

Keza, bir kimse; torununun süt annesi veya oğlunun süt bü­yük annesi ile de, evlenebilir. Bunların arasındaki yakınlık; süt itiba­rîyle değil de, nesep bakımından olsaydı; bu evlilik, helâl olmazdı. Tebyîn'de de böyledir.

Keza, bir kimsenin, çocuğunun süt annesini, alması da caiz­dir. Sirâcü'I - Vehhâc'da da böyledir.

Keza, bir kimsenin; oğlunun, süt kız kardeşinin annesini veya kızını yahut oğlunun süt halasının kızını, nikahlaması da helâldir. Nehru'l - Fâik'ta da 'böyledir.

Keza, bir kadının; kız kardeşinin süt babasına nikâhlanmasi caizdir.

Bir kadının,-oğlunun süt kardeşine; torununun süt babasına; oğlu­nun süt dedesine; oğlunun süt dayısına, nikâhlanmasi da caiz olur. Nesep yönünden, bunların hiç biri İle evlenmesi, caiz olmaz. Tebyîn'de de böyledir.

Sütlü bir kadın; kacasmdan boşanıp, iddetini tamamladıktan sonra, bir başkası ile evlenip, cimâ'ı mükeakip ondan bir çocuk do-ğursa; bu durumda, südün, ikinci kocasından olduğu hususunda icmâ' vardır. Bu durumda, önceki kocanın südü kesilmiş olur.

Bu kadın, ikinci kocasından, hâmile kalmadıkça, süt, bil - icmâ, bi­rinci kocasından olur. Binâenaleyh, feu durumda, bir çocuk, bu ka­dını emse; kadının, önceki kocasının, süt çocuğu olur.

İmâm-! A'zEm Ebû Henîfe (R.A.)'ye göre, bu kadın, ikinci koca­sından hâmile kalsa bile; doğum yapmadıkça, süt, önceki kocaya aittir. Muhiyt'te de böyledir.

Bir kimoenin, evlenmiş bulunduğu, karısından, doğum yap­madan süt gelmiş ve kadın bu sütle bir çocuğu emzirmiş olsa; bu çocuk, kadının süt.çocuğu olur; erkesin ise, süt çocuğu olmaz.

Bu durumda, bu çocuğun; bu adamın, diğer kanlarından olan ço­cukları ile, evlenmesi haram olmaz.

Bir kimse ile zina ederek, bunun neticesinde bir çocuk doğuran kadın; bu sütle, başka bir çocuğu emzirse; emen bu çocuk, zina eden adamın, kendisine, usul ve fürûuna haram olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Zina eden bu kadının, emzirmiş bulunduğu kızı; zina eden kimsenin, amcası ve dayısı nikâhlıyabilir. Nitekim, bunlar; bu kadının, zinadan doğurduğunu da nikâhlıysbilirler. Tebyîn'de de böyledir.

Bir kimsenin, şüphe ile cımâ' etmiş bulunduğu bir kadın, bu şahıstan hamile kalsa ve küçük bir çocuğu emzirmiş olsa; bu çocuk, zinâ eden şahsın, süt çocuğu olur.

Buna göre : Cima' sebebi ile, nesebi sabit olanlar hakkında; redâ' hükümleri de sabit olur.

Cima' sebebi ile, nesöhin, sabit olmaması hallerinde ise; an? tarafı için, redâ' 'hükümeri sabit olur. Muzmarât'ta da böyledir.

Bir şahısla evlenip, ondan çocuk doğuran ve bu çocuğu bir müddet emzirdikten sonra, südü kesilip, 'bilâbere, tekrar südü gelen bir kadın; bu sütle, küçük bir çocuğu emzirse; 'bu kadını emen çocu­ğu, bu adamın, diğer karılarından olan çocukları, nikâhiryabilirler. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Evlenmediği halde, südü gelen, bâkir-s !bir kız; bu sütle, küçük bir çocuğu emzirmiş olsa; o kız, bu çocuğun süt annesi olur. Bunların aralarında da, reâa ile ilgili, bütün hükümler sabit olur.

Bu, bakire kızı .nikahlayıp; cima1 etmeden fopşayan, bir şahıs; bu kızın, emzirmiş bulunduğu, süt kızı ile evlenebilir.

Ancak, cima1 etmiş 'bulunursa; bu kad'.nın, süt kızı ile -evienemez. Hızânetü'l - Müftîn'de de böyledir.

Dokuz yaşına girmeden südü gelen, bir kızın emzirmesinden dolayı; emzirme haramlığt te&lluk etmez.

Süt hususunda, haramiiğm meydana gelmesi için, emziren kızın, dokuz yaşında veya daha 'büyük olması lâzımdır. Cevheretü'n - Neyyî-re'de de böyledir.

Keza, yaşlı bir kadının memesinden gelen, san su —süt de­ğil — ile de, redâ' haramlığı sabit olmaz. Fethu'l - Kadîr'de de iböySedîr.

Memesini, bir küçük çocuğun ağzına koymuş bulunan bir ka­dın; bu durumda, onun emip emmediğini bilmese; 'hüküm bakımından, şek (= şüphe) ile haramlık sabit olmaz; İhtiyat bakımından ise, sabit olur.

Memeden, çocuğun ağzına, sarı renkli 'bir su gitse 'bile; bu durum­da, redâ' haramlığı sabit olur. Çünkü, südün rengi, değişebilir. Hızâne-tü'l - Müftîn'de de böyledir.

Bir erkekten, sut gelse de; bü erkek, bu sütle, küçük bir çocuğu emzirse; 'bu emme ve emzirmeden dolayı, redâ' tıaramliğr. mey­dana gelmez. FetâvâyI Kâdîhân'da da'böyledir.

Südü olan ve bir çocuğu emziren, bir hünsânın, kadın olduğu bilinirse; redâ' tıaramliğı tahakkuk eder. 8u hünsânın. erkek olduğu biliniyorsa; redâ'haramhği meydana gelmez.

8u hünsânın, erkek mi kadın mı olduğu biMnmez;. fakat, kadınlar r «Bu kadar süt, ancak kadınlarda olur-.» derlerse; bu durumda, ihtiyaten, redâ' haraırrJjğı meydana gelir. Kadınlar, böyle söyiemezierse; bir şey usrekmez. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Küçük bir çocuğun; sütü oian; diri veya ölü kadım, emmesi halinde, redâ1 'haramiığı meydana gelir, Zahîriyye'de de böyledir.

Sir kaç, küçük çocuğun; bir hayvanın südünü emmeleri jleF redâ' haramhği meydana gelmez. Fetâvâyî Kâdıhân'da da 'böyledir.

Emişmenin, dâr-f harbte veya dâr-i islâmda meydana gefmîs olması, müsâvîdir.

Hatta, ;bir çocuk; kâfir diyarında, bir kadını emdikten sonra; emen de. emziren de: müslüman olup, dâr-i İslama gelse; bunların arasında, redâ1 hükmü sabit olur. Kerrdeî-Î'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Redâ', memeden emmekle sabit olduğu gibi, sütü, sabinin bo­ğazına dökmekle veya burun yoluyla, ağzına akıtmakla da sabit olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Süt, 'boğazın dışında, ön ve arka vsya kulak gı'bi bir menfez­den veya şırınga ile çocuğun, karnına veya dimağına uiaşss bile; redâ haramhği sabit oimaz.

imâm Muhammed [R.AJ : «Hunke [— şırınga) fl-e olursa, redâ haramhği, sâ^it olur.» buyurmuşsa da, zahir olan kavii, önceki kavildir, Fetâvâyİ Kâdîhân'da da böyledir

Bir kadının sütü, yemeğe karıştığı zaman, bu süte ateş doku­nur veya yemek pişerse; süt az oisa da, çok olsa da; bu durumda; re­dâ' haramhği sabit olmaz.

Süte, ateş dokunmadığı halde; yemek, sütten çok olursa, yine re­dâ'haramhği sabit olmaz.

İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe [R.AJye göre; bu durumda; süt, çok oi­sa 'bile, yine redâ' haramhği sabit olmaz. Çünkü, mâî {= akıcı olan) 'bir şey, mâî olmayan bir şeye karışınca; akıcı olan şey, diğerine tabi olmuş olur. Böylece de, içilefoilen şey olmaktan, çıkar. Bu sebeple: «Yemek az olur ve süt, içiiebiiecek şeküde bulunursa; 'bu durumda. redâ1 haramhği sabit olur.» demişlerdir

Keza, bu durumda : «Lokma taşındığı zaman, süt, yemekten dam­larsa, redâ' 'haramlığı sabit olur; bu durumda, süt damlamazsa; redâ' haramhği sabit olmaz.» da denilmiştir. Çünkü, damlayan bu süt, küçük çocuğun boğazına gittiği zaman, redâ'nın 'haram olmasına kâfîdir.

Esahh olan kavle göre; bu 'hallerin hiç birinde, İmâm Ebû Hanîfs (R.A.) indinde; redâ'nın haramlığı sabit olmaz. KâfPde de böyledir.

Sahih olan, budur. Çünkü, bu durumda, çocuk; yediği bu ye­mekle vidalanmaktadır.

Şayet, kadının sütü, koyun sütüne karışmışsa; bu karışımda, kadı­nın sütü, koyun sütünden fazla ise, redâ' haramhği sabit olur.

Keza, bir çocuğun; bir kadının, içine ekmek doğranmış veya sevik [= kavut, kavrulmuş un) katılmış bir 'miktar sütünü içmesi veya ye-mesi halinde; eğer bu şeyde, süt tadı varsa; redâ' haramhği sabit olur. Âlimlerimize göre, bu şeyin; lokma lokma yenmesi veya içilmesi ara­sında, bir fark yoktur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Kadının sütü, suya, ilaca veya bir hayvanın sütüne kanştırıl-mışsa; hangisi fazla ise, orra itibar edilir. Zahîriyye'de de böyledir.

Bu şeylere karıştığı zaman, sütün fazla olduğu; bu karışımda, ta­dının, renginin ve kokusunun —kaybolmadan— görünmesi ile anla­şılır. «Bunlardan birinin görünmesi de, sütün fazlalığının alâmeti sayı­labilir.» denilmiştir.

İmâm Ebü Yûsuf <R;A.)'a göre, süt; karışımın, rengini ve tadım değiştirirse; bu karışımda, fazla sayılır. İmâm Muhammed (R.A.)'e göre; karışımdaki şey, sütü, sütlükten çıkarırsa; o şey,, sütten fasla ol­muş olur. Sirâcü'I - Vehhâe'da da böyledir.

Sütle, karışmış bulunduğu şey; birbirine eşit ise; redâ1 haram-!ığı sabit olur. Çünkü, bu karışımda: süt, diğerinden fazla değildir, Bahru'r - Râık'ta da böyle-dir.

İmâm Ebü Hcnîfe (R.A.) ile İmâm Vûsuî (R.A.)'a göre; Jkl kadının 3üdü, birbirine karıştığı saman; hangi kadının, sütü çoksa, redâ' haramlığı ona teallukeder.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre ise; az veya çok olması arasında bir fark yoktur; her durumda, bu iki kadın için de, redâ' haramlığı mey­dana gelir. İmâm Muhsmmsc! (R.A.), bu kavli de; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'den rivayet etmiştir. Zahir ve ihtiyata uygun oian kavil de, bu­dur. Tebyîn'de de böyledir.

«Esslih olan, imârn Muhomrnsd (R.AJ'dsn gelen, bu kavildir.» denilmiştir. İbn-î Melik'in Mecmsu'I.-Bahreyn Şe^hi'nde de'böyledir.

Bunların, sütlerinin müsâvî olması 'halinde, ikisine de, redâ' harem­liğinin tealluk edeceğinde icmâ' vardır. Nehru'l - Fâık'ta da 'böyledir

Bir kadının sütü, yoğurt, ayran, .süzme yoğurt, peynir, keş veya tarhana 'ysp'Isa da, çocuk 'bunları yeso; bu durumda redâ' haram-!ığı sabit olmaz. Çünkü, bunlara redâ' ismi verilmemektedir. Bedâi'de de böyledir.

Mütekıtı'i - Mutakkas'da : «Bir kız çocuğunu, !b:r köyün kadın­larından 'bir-kısmı emzirrniş olsa; fakat, kimin emzirdiği bilinmese; bu köyden, iher hangi bir kimsenin, bu kızı almasına, ruhsat vardır.» de­nilmiştir. Muzmsrât'ta da böyledir.

Fakat, bu köydeki erkeklerin, o kızı, nikâbiamaktan kaçınma­ları, daha efdâldir. Zehiyrede de 'böyledir.

Zaruret 'olmaksızın,- kadınların, önüne geîan her çocuğu emzîr-memesi icâbeder.

Zaruret halinde, bir çocuğu emzîrmiş bulunan kadtn; bu durumu iyice hıfzetmefi veya yazmalıdır. Âlimlerimizin, 'böyle söylediğini işit­tim. Muzm&rât'ta da böyledir.

Redâ' -iıaramlığında, çocuğun, yıllarca önce doğmuş olması iie, yeni doğmuş bulunması arasında da 'bir fark yoktur. Dolayisiyie, bir kadının, yirmi —otuz sene önc-3 doğurduğu— çocuklariyle, şimdi — yirmi, otuz sene sonra— emzirdiği çocuk, süt kardeşi olur. Muhıyt'-te de böyledir.

Bir kimse, süt emmekte olan bir kızı nikahlamış olsa; kocanın; nesep anası, kız kardeşi, veya süt bakımından anası ile kız kardeşi veyahut kızı, gelip, nikâhlısı olan, bu küçük kızı emzirse; bu kız, o. ada­ma haram olur.

Bu şahsın, o kıza nısıf (= yarım) mebir vermesi gerekir.

Bu kızı emziren kadın; bu işi; nikâhın fesholması için kasden yap mış olursa; koca, bu süt anaya müracaat ederek; verdiği, nısıf mehri İster.

Fakat, emziren kadının, böyle bir kasdı yoksa; koca, metırin yarı­sını <&lmak İçin, ona müracaat edemez. Sirâcü'I-Vehhâc'da da böyle­dir.

Bir kimsenin nikâhı altında bulunan iki küçük kızı; yabancı bir

kadın emzirmiş olsa; bu iki küçük kız da, kocalarına haram olur. Fet-hu'I - Kadîr'de de böyledir.

Bir kimsenin, nikahlamış bulunduğu, iki küçük kızı; bir ka­dın gelip ikisini birden veya birini önce, diğerini sonra emzirse; bu kocaya, kızlardan ikisi de haram olur.

Ancak, bu iki kızdan birisini, bu adamın, —sonradan, tekrar—ni­kahlaması caiz olur.

Bu adamın, nikâhı altında küçük yaşta, üç kız bulunsa ve bunların üçünü de, bir kadın emzirmiş olsa; bu-üç kız da, kocalarına haram olur­lar. Koca, bunlardan, dilediği birini; tekrar nikahlayabilir.

Emziren kadın, bu kızları; birbirini takiben, emzirmişse; önceden emzirdiği iki kız, kocaya haram olur; sonraki kız İse, onun karısı ola­rak kalır.

Keza, bu kadın; önce kızlardan ikisini; sonra da, birini emzirmiş olursa; büküm, yukarıdaki gibidir.

Fakat kadın; önce, kızlardan birini; sonra da, diğer ikisini,'beraber­ce emzirirse: bu durumda kocaya, bu kızlardan üçü de haram olur. Be-dâi'de de böyledir.

d Su durumda, kocanın; her nikâhlısına, nısf (= yarim) mehir vermesi gerekir.

Eğer,'bu kızları emziren kadın, bu işi kasden yapmışsa; koea, ver­diği mehirleri alabilmek için, bu kadına müracaat edebilir, Muzmarât'ta da böyledir.

Bir kadın; bir-kimsenin nikâhı altında bulunan, dört küçük kızı hep birlikte veya ayrı ayrı zamanlarda emzirmiş olsa; bu kızların hepsinin de. nikâhı fesada gitmiş olur. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyle­dir.

Keza, bu kadın; bu kızların, önce birini; sonrada üçünü,-—bir­likte— emzirmiş olsa; bu durumda da, kızların hepsi, kocaya, haram olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, bir büyük, bir de küçük kız nihâklasa; büyük ka­dın, küçük kızı emzirirse; 'bu kocaya, ikisi de haram olur.

Bu koca, büyük karısına cima' etmemişse; ona mehir Ödemesi gerekmez. Küçüğe ise, nısıf (= yarım) mehir vermesi gerekir.

Büyük kadın, bunu; nikâhın fâsid olması için, kasden yapmışsa; . koca, verdiği mehri, ondan isteyebilir. Kadın, bunu kasden yapmamışsa, bîr şey vermesi gerekmez. Hidâye'de de böyledir,

Bu kadının, kasden yapmış olması; küçüğün nikâhını bilmesi ile olabilir. Çünkü, büyük; küçüğü emzirmekle, nikâhını bozmaktadır. Üstelik, bu kadın; açlıktan veya uğradığı bir ziyandan kurtulmak için; bu nikâhı bozmaya kasdetmiş değildir.

Şayet, büyük kadın; küçüğün nikâhlı olduğunu bilmez veya bunu bilmekle beraber; emzirmesinin bu nikâhı bozacağını bilmezse; yahut bunu da, bildiği halde; küçük kızın, —emzirmemesi halinde—helak olacağından korkar, açlığını gidermek kasdıyle emzirmiş olursa; —iki­si de, bu kocalarına haram olmalarına rağmen; küçüğe verilecek yarım mehir hususunda — bu büyük kadına müracaat edilmez.

Bu 'hususların tesbitinde, kadının yemin ederek söylediği söze, itibar edilir.

Ancak, İmâm Mıfhammed (R.AJ'den, kocanın; her İki halde de yâni, nikâhı, feshetmeyi kasd etmiş olsa da, olmasa da, büyük kadına, müracaat edebileceği rivayet edilmiştir, Sahfh 'olan, O'ndan, zâhiru'r-rivayettir. Ki, îmâmeyn'in kavli de budur. Fethu'I - Kadîr'de de böyledir.

Bu durumda, emziren kadın, mecnune ise, küçüğe ödenen nısıf mehir için, ona müracaat ediimez.

Cimâ'dan önce, boşanan mecnûne kadına da, mehrîn yarısı ödenir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bunamış kadın için de, <hüküm böyledir. Muhiyt'te de böyledir.

Keza, zorlanmış kadın için de, hüküm aynıdır. Fethu'l Kadrr'de de böyledir.

Keza, bu adamın nikâhı altında bulunan küçük kız; uyumak­ta olan, büyük karısının, yanına gelerek, memesini tutup -emse; her ikisi de, bu kocadan boş olur.

Bu durumda, her ikisine de, nısıf mehir ödemesi gerekir. Koca, bu metıirleri, 'hiç birinden geri isteyemez. Slrâcü'l - Vehhâc'da da böy­ledir.

Bundan sonra, büyük kadın, bu kocaya ebediyyen 'haram otur.

Şayet, koca; süt ernzira^ kadına cima' etmişse ve süt bu kocadan ise; küçük kız da, kendisine ebediyyen haram olur. Durum böyle de­ğilse; koca, bu küçük kızı, ikinci defa nihâklayabilir. NehrıTI - Fâik'ta da 'böyledir.

Bir kimsenin nikâhı altında, bir kadın, bir de küçük kız bu­lunur ve büyük kadının anası, küçük kızı emzirirse; bundan 'her ikisi de, kocalarından boş olurlar.

Şayet, küçü kızı, büyük kadının kız kardeşi, emzirmiş olsa; yine ikisi de boş olurlar.

Fakat, küçük kızı, büyük kadının halası veya teyzesi emzirmiş olur­sa; hiç birisi, kocasından boş olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bîr kimse, bir şahsın nikâhı altında bulunan, büyük kadının, sütünden alıp; yine, onun nikâhı altında bulunan, iki küçük kıza içir-se; bunların üçü de, bu kocadan fcoş olur Koca, Iher birine, nısıf me­hir'borçlanır.

k(2, o kadının kızı olur. Böylece de, ana-kız, 'bir nikâh altında, cem edilmiş bulunurlar. Bu sebeple, her ikisi de, kocalarmaharam olurlar. Kadın, ikinci- kızı, emzirdiği zaman; her ne kadar, ikisinin bir ni­kâh altında topla'nmasi, söz konusu olmasa da; koca büyük kadına cima' etmişse; kız, kocanın, —süt bakımından— rebibesi) (~ ücey kızı) olmasından dolayı, nikâhı 'haram olur.

Bu durumda, koca, bu kızın süt -annesine (büyük kadına) cima' etmemişse; bu. kadın, üçüncü kızı emzirene kadar; ikinci kızın nikâhı haram olmaz.

Üçüncü kız, kadını emince; hepsinin de nikâhı haram olur. Çünkü, bu kızlar; süt kardeş, olurlar.

Bir kimse, bir büyük kadın, üç de, süt emen küçük kızla ni-kâhlansa; kadın, küçük kızlardan, önce 'bîrini; sonra da ikisini emzirse; ' hepsi birden, kocalarına haram olurlar.

Kadın, eğer; önce iki kızı birlikte; sonra da, tek kızj emzirirse; önce emzirdiği iki kız ile kadın, kocalarına haram olurlar. Üçüncü kü­çük kız, kocasına haram olmaz. Fetâvâyı Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, iki büyük kadın ve iki de, süt emen küçük kız, ni-kâhlasa; adam büyüklere cima' etmediği halde, onlar; küçüklerin ni­kâhını ifsâd etmek kasdı ile, önce küçük kızlardan Zeyneb'i; sonra da, Umre isimli küçük kızı beraberce emzirseler; bu durumda, iki büyük kadın ile önce emzirdikleri Zeynep, kocalarından boş olurlar. İkinci kü­çük kız,,Umre ise; bu şahsın, karısı olarak kalır.

Şayet, kadınlardan birisi, küçük kızları ayrı ayrı emzirdikten son­ra; diğer kadın da, öncekinin yaptığı gibi, Zeynep'ten başlayarak, bu kızları ayrı ayrı emzirmiş olsaydı; bu durumda da, iki büyük kadınla Zeynep, bu şahıstan boş olurdu. İkinci küçük kız Umre de, — yukarıda söylendiği gibi — bu şahsın, nikâhında kalırdı.

Fakat, ikinci kadın; emzirmeye Umre'den başiasaydı; bu durumda, hepsi de,'bu şahıstan boş olurlardı. Muhıyt'te de böyledir.

O Bir şahsın, büyük ve küçük olmak üzere, iki karısı; oğlunun da, büyük ve küçük olmak üzere, iki karısı olsa; babanın büyük karısı, oğlunun küçük karısını; oğlunun büyük karısı da, babanın küçük karı­sını emzirse; bu kadınların sütleri de, bu kocalarından olsa; küçükle­rin nikâhları fâsid olur. Büyüklerin nikâhlarına ise, bir şey olmaz.

Keza, bu baba-oğu! yerine, iki kardeş olsaydı; hüküm yine böyle olurdu.

Şayet, bunlar, amca - yeğen olsalardı, yeğenin nikâhına bir zarar gelmezdi. Fakat, amcanın küçük nikâhlısı, boş oiurdu. B&hru'r- Râik'ta da böyledir.

Bir kimse, süt emen küçük kızı, nikahlayıp, 'boşadıktan sonra, büyük bir kadınla evlense; 'bu kadın,'bu kocasının veya başkasının sü-dü ile, bu küçük kızı emzirlrse; kocasına haram olur. Çünkü, kadın, böyte yapmakla, kocasının, karısının süt annesi olmuş olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimsenin, üç talâkla boşamış olduğu karısı, iddeti bitme­den, bu şahsın; süt emen, küçük nikâhlısını emzirmiş olsa; bu küçük de,'beş olur. Çünkü, bu durumda, bu kız, kadının, süt kızı olmuş ve id-det hâlinde, kızı ile cem- edilmiş olur. İddet hâlindeki cem de, nikâh halindeki cem gibidir. Bedâi'de d-s böyledir.

Bir kimsenin ,üç talâkla boşamış olduğu karısının kız kar­deşi, bu şahsın, küçük nikâhlısını emzirse; bu durumda, küçük kız, kocasından boş olur. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir kimse, ümm-ü veledini; kendisinin, küçük yaştaki köle­sine nikâhfasa; kadın da, onu, efendisinin südü ile emzirse; bu kadın, hem nikâhlısına, hem de efendisine haram oiur. Zahîriyye'de de böy­ledir.

Bir kimse, ümm-ü veledini, küçük bir çocukla nikahladıktan sonra azâd etse; bu ümm-ü veled de, muhayyerlik hakkını kullanarak, bir 'başkası üe evlenip ondan bir çocuk doğursa; sonradan da gelip, önceden nikâhlı olduğu küçük çocuğu emzirse; bu kadın, kocasından boş olur. Çünkü; süt oğlunun karısı olmuş oîur. TEfcarhâiîiyys'de de böyledir. [2]



Redâ'ın Sübûtu :


Redâ', iki şeyden biri ile açığa çıkar;

1- İkrar,

2- Beyyine. Bedâi'de de böyledir.

Redâ' konusunda, ancak, iki erkek veya bir erkekle, iki âdil kadının şahidliği kabul ediiir. Muhıyt'te de böyledir.

Emişmeden dolayı ayrılık, ancak, hâkimin karan ile olur. Nofrru'l - Fâık'ta da böyledir.

Redâ' hususunda, iki erkek veya bir erkek, iki kadın şahit, şe-hâdette bulunduğu zaman, karı - kocanın araları tefrik edilir.

Bu ayrılık, cimâ'dan önce, meydana gelmişse; kadına, herhangi bir şey verilmesi gerekmez.

Ayrılık, cimâ'den sonra olmuşsa; kadına, roshr-j misil'in azrvsri-lir. Ayrıca, nafaka ve ev vermek gerekmez. Bec'âi'de de böyledir.

Âdil ,iki erkek veya bir erkek, iki ksdın şahit, nikâhtan sonra, redâ1 hususunda şahitlik yaparlarsa; kan - koca, bir araya gelmezler. Çünkü, 'bu şehâdet, hakimin huzurunda, olunca, emişme sabit olur. Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.

Haber veren, bir kişi olduğu 'halde; adam kalben, o şahsın söylediğinin doğru olduğuna inanırsa; bu durumda, erkeğin, karısından uzaklaşması evlâdır. Bu haberin, nikâhtan önce veya sonra olması, du­rumu değiştirmez; bu kocanın yapacağı bîr şey yoktur. Muhıyt'te-de böyledir.

Bir kimse, bir kadınla nikâhlansa da, başka bir kadın da, bu kan * kocaya : «Ben ikinizi de ernzirdtm.» dese; bu durumda, dört ve­cih vardır:

1- Eğer, kan-kocanın her ikisi de, bu kadına inanırlarsa; ni­kâh bozulur. Ancak, cima' yapmamişlarsa, mehir gerekmez.

2- Eğer, her ikisi de, bu kadını yalanlarsa, nikâh hâli üzere ka­lır.

Ancak, !bu kadın âdile ioe, kan - kocanın ayrılması daha güzel olur.

Bu durumda, cimâ'dan önce aynlmışlarsa .erkeğin yarım mehir vermesi, kendisi için efdâl olur. Kadın içinse, bunu almamak daha ef--dâldir.

3- Şayet, bu durum, cimâ'dan sonra, ortsya çıkmışsa; erkek için, efdâl olan; kadına, tam mehir nafaka ve evvermsktir. Kadın İçin efdâl olan ise; bu durumda mehr-i müsemmâsından. ve mehr-i mislin­den az almak; nafaka ve ev İstememektir.

4- Bu durumda, boşanıp ayrılmamaları da, bunlar İçin bir genişüktir.

Keza, hu hususta, iki kadın veya 'bir-erkek, bir kadın şehâdet-te bulunsalar; yahut, şahitlik yapan iki erkek veya bir erkekle iki ka­dın âdil olmasalar; hüküm yukarıdakinin aynıdır. Sirâoü'I - Vehhâc'da da böyledir.

Eğer, «Sizi, omzirdim.» diyen kadtrra; erkek inanır; karısı ise inanmazsa; yine nikâh fâsid olur. Mettir de, hâli üzere kalır.

Eğer, kadın inanır ds» erkek inanmazsa; nikâh hâil üzere kaîir. Fakat, bu durumda, kadına, yemin teklif edilir; yeminden kaçınırsa; ay­rılık vâki olur. Tchzîb'ds do böyledir.

Bir kimse, bir kadını nikahladıktan sonra; «Bu, benim — süt — kardeşimdir.» dese veya buna benzer bir şey scyfese; 'bilâhare de, «Ben, şüphelendim.» demiş olsa; bu bir şey değildir. îstihsânen, bu karı - kocanın arası tefrik edilmez.

Fakat, bu adam; sözünde Israr eder ye «Söylediğim doğrudur.» derse; bu durumda, araları tefrik edilir. Bundan sonra, sözünü inkâr etmesi da,'bir fayda sağlamaz. Muhiyt'te de böyledir.

Yukarıdaki mes'elsde, kadın; kocasını tasdik ederse; bu ka­dına, mehir verilmesi gerekmez.

Şayet kadın, kocasını, yalanlar ve koca cima' etmemiş bulunursa; bu durumda kadın, yarım mehir ahr.

Fakat, koca, cima' etmişse; kadına, tam mshir, nafaka ve ev ve-rİİİr.

Kadın, hem yalanlar, hem de inanırsa; bu durumda, mehr-i mû-semmâmn ve mehr-i mislin azını alır; nafaka ve mesken alamaz. Muz-marst'ta da böyledir.

Bir kimse, nikâhtan önce; nikâhlanacağı kadın için: «Bu, be­nim süt annemdir.» veya «...süt kardeşimdir.» der; sonra da: «Ve-hlmlendim; hata yaptım.» derse; o şahsın, bu kadını alm'ası, caiz olur.

Fakat, bu şahıs, sonradan da : «Söylediğim doğrudur.» derse, o kadım alması caiz olmaz.

Şayet, evlenirlerse; aralan tefrik edilir.

Bu şahıs, ikrarını inkâr eder; fakat, ikrarda bulunduğuna [ki şahit, şahitlik ederse; bu karı - kocanın araiarı tefrik edilir. Sirâcü'I - Vehhâc'-da da' böyledir.

Bu durumda, nikâhianacak kadın, nikâhlanacağı erkek için: «Bu, benim, süt babamdır.», «...süt kardeşimdir.» veya «...süt kar­deşimin oğludur.» şeklinde ikrarda bulunur; kadının bu ikrarını, kocası, yalanladıktan sonra; kadın da,—önceki sözünden dönüp— kendisini yalanlar ve «Ben hata yaptım.» derse; bunların nikâhlanmaları, câîz olur.

Şayet, kadın kendisini tekzip etmeden öncs, adam onu nikâhlar; bundan sonra da, kadın : «Ben, nikâhtan önce, bu süt kardeşimdir, diye ikrarda bulunurken, doğru söylememiştim.» derse, bu durumda da, aralarrtefrikedilmez.

Yukarıdaki sözü, koca söyemiş olsaydı, 'bu karı - kocanın aralan tefrik edilirdi.

Bu durumda, kan-kocanın ikisi de, süt kardeşi olduklarını ikrar etseler; sonra da kendilerini yalanlıyarak : «Biz, hata ettik.» deseler; bunların nikahlan caiz olur. Zehiyre'de de 'böyledir.

Redâ' hususunda, kadının ikrar ve İsrarına itibar olunmaz.

Dolayısıyla kadın, kocası için : «Bu, benîm, süt oğlumdur.» dese ve bunda İsrar etse; bu "erkeğin, o ksdını, nikahlaması caiz olur. Âlim­lerimiz : «Her hâl-ü kârda, bununla fetva verilir.» demişlerdir. Bahru'r-Râık'ta da böyledir. (Şu kadar var ki, bu kadın, bu ikrar ve iddiasında sâdık ise; kocasına, nefsini temkin etmesi caiz olmayacağından, ayrı­lık için, çâre araması, diyâneten iâzim gelir.)

Bir erkek, evleneceği kadın için, «Bu, benim, neseben kız kardeşimdir.»; «... anamdır.» veya «... kızimdır.» şeklinde bir ikrarda bulunur; kadının da, nesebi belli olmazsa; bu durumda, adamın sözü­nün doğru olma ihtimali 'bulunduğundan; durum, tekrar, kendisinden sorulur; şayet: «Ben, vehlmlendim.»; «Hata ettim.» veya «Yanlış söy­ledim.» derse; 'bunların nikâhı, îstihsânen. akdedilir. Fakat, bu şahıs, önceki sözünde İsrar ederek : «Durum, dediğim gabidir.» derse, bunlar, nikâhiansmazlar. Hatta, nikahlanmış olsalar bile, ayrılırlar. Sirâcü'I-Vehhâc'da da 'böyledir.

Erkeğin, «Ar-amdir.» dediği kadın; onun yaşıtı olursa veya kadın, o erkeği doğurmuş olma ihtimâlinden —yaşça— uzak bulunur­sa; bu durumda, —erkeğin iddia ettiği nesep sabit olmaz. Bunlar, evlenmişlerse, aralan tefrik edilmez. Mebsut'ta da böyledir.

Şayet erkek, evlendiği kadın için : «Bu, benim nese'ben kı-zımdır.» dese; fekat kadının nesebi belli oisa; (yani, babasının başka bir kimse olduğu bilinse) 'bu karı - kocanın sraları ayrılmaz.

Kezâf erkek : «Bu, benim annemdir.» dese; fakat bu şahsı doğur­duğu 'herkesçe bilinen bir annesi de olsa; yine, bu karı - kocanın ara­lan açılmaz. Muhıyt'te de böyledir. [3]



-----------------------------------------------------------------------

[1] Reda': Lügatte, süt emme; meme emme manasınadır. Istılahta ise : Bir kadının sütünün, vakt-i mahsûsunda, bir çocuğun midesine gitmesi; de­mektir. Rıda' nikâha mânidir.

[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/485-498.

[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/498-502.


Günün Sözü

"“Ben, uzatmayı arzu ederek namaza dururum da, bir çocuğun ağlamasını işitir, annesine meşakkat vermekten hoşlanmadığım için, namazı kısa keserim.” (Hadîs-i Şerif—Buhârî)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.