Kur'an-ı Kerim'de: "Dinde zorlama yoktur. Hakikat; iman ile küfür apaşık meydana şıkmıştır. Artık kim Tağut'u tanımayıp da, Allahû Teâla (cc)'ya iman ederse, o (kimse) muhakkak ki, kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah hakkı ile işitici (Her şeyi) kemâli ile bilicidir"(El Bakara Sûresi: 256) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu ayet-i kerime'de hem imanın ve küfrün mahiyetinin apaşık meydana şıktığı, hem insanların tercihlerinin bulunduğu haber verilmiştir. Yine bir başka Ayet-i Kerime'de : "Eğer rabbin dileseydi yeryüzündeki kimselerin (insanların) hepsi iman ederlerdi. Böyle iken sen hepsi mü'min olsunlar diye insanları zorlayıp duracak mısın?" (Yunus Sûresi: 99) hükmü beyan buyurulmuştur. Başta Fahrüddin-i Razi olmak üzere müfessirler; "İlahi iradenin aksine herhangi bir hal meydana gelmeyeceği işin, bu ayet-i kerime'de zamir "Tûkrihû" fiili üzerine takdim olunmuş ve "efe'ente tûkrihû'n nase" şeklinde varid olmuştur. Resûl-i Ekrem (sas)'in kavminin iman etmesi hususunda haris olduğundan, bu kuvvetli arzuyu izale işin nazil buyurulduğunu"(14) kaydetmişlerdir. Ayrıca "De ki; o (Kur'an) Rabbinizden (gelen) bir haktır. Artık dileyen iman etsin, dileyen (inkar ederek) kafir olsun" ( El Kehf Sûresi: 29) ayet-i kerimesi, meseleyi kavramamızı kolaylaştırmaktadır. Şurası muhakkaktır ki, Allahû Teâla (cc) insanoğlunun küfrüne razı değildir. Fakat hevâsına uyan insanoğlu cüz'i iradesiyle küfrü tercih edebilir. Bunun tabii sunucu şudur: dünyada hem Allahû Teâla (cc)'ya teslim olan "mü'minler", hem hevâsına uyarak tağut'a kulluk eden "kafirler" bulunacaktır. Bu durumda şu suale cevap bulmamız gerekir; "Yeryüzünde Allahû Teâla'nın (cc) indirdiği hükümlerle mi, yoksa insanların hevalarından kaynaklanan ideolojilerle mi hükmedilecektir?" Bu suale verilecek cevap, Hz. Adem (as)'dan itibaren devam eden mücadelenin keyfiyetini belirleme aşısından önemlidir.