Emanet ve Ehliyet

ZEKÂT VERMENİN CÂİZ OLMADIĞI YERLER

891 Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Zengin olan bir kimseye zekât malı helâl olmaz"(77) buyurduğu bilinmektedir. Hanefi fûkahası, bu hadis-i şerifi esas alarak: "Zekât'ın, zengin olan kimseye verilmesi caiz değildir. Ayrıca zengin olan mü'minin; kölesine ve akıl-baliğ olmamış çocuğuna da zekât verilmez. Çünkü kölenin malı efendisinin olduğu gibi, bülûğa ermemiş çocuğun da nafakası babasına aittir. Zengin olan kimsenin karısına da, nafaka ve menfaat yönünden şüphe bulunduğu için vermemek esastır"(78) hükmünde ittifak etmiştir. Ancak köle "Mükateb" duruma geçer ve çocuk da bülûğa ererse; zekât vermekte beis yoktur. Ayrıca zengin olan kimsenin; karısı çok fakirse ve mal ayrılığına riayet olunuyorsa zekât verilebilir.

 892 Menfaatleri müşterek olduğu için, zengin bir kocanın, fakir olan karısına zekât vermesi mümkün değildir. Aynı şekilde zengin olan kadın da, fakir olan kocasına zekât veremez.(79)

 893 Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Ey Haşimoğulları!.. Şüphesiz Allahû Teâla (cc) insanların mallarının kirlerini ve pisliklerini size haram kıldı."(80) Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi fûkahası: "Haşimoğullarına ve onların mükâteb kölelerine zekât vermek caiz değildir"(81) hükmünde ittifak etmiştir. "Haşimoğulları"ndan murad;  Resûl-i Ekrem (sav)'in amcası Hz. Abbas (ra)'ın evlâd ve ahfadıyla, diğer amcası Ebû Talib'in oğulları, Hz. Ali (ra)'nin, Hz. Cafer (ra)'in ve Hz. Akil (ra)'in evlâd ve ahfadı, bir de Abdulmüttalib b. Hars'ın evlâd ve ahfadıdır.(82) "Beni Haşim"den, bu sayılanların dışında kalanlara zekât vermek caiz olur. Meselâ: Ebû Leheb'in zürriyetinden gelenler gibi!.. Çünkü onlar Resûl-i Ekrem (sav)'e yardım etmediler. Siracü'l Vehhac'ta da böyledir. Zekât, Nezir, Öşür ve Keffâret gibi verilmesi icabeden sadakalar, Beni Haşim'e verilmez. Ancak bunlara nafile sadakaları vermek caizdir. Kafi'de de böyledir. Beni Haşim'in kölelerine de zekât verilemez. Kenz Şerhi Ayn'de de böyledir. Beni Haşim'den; fakir olanlara madenlerin ve definelerin beşte birini vermek caizdir. Cevheretü'n Neyyire'de de böyledir.(83) Resûl-i Ekrem (sav): "Ey Beni Haşim, Allahû Teâla (cc) bunun (Zekât'ın) yerine size humus'un humusunu (Ganimet'lerin beşte birinden) bedel kıldı"(84) hükmünü beyan etmiştir. Dolayısıyla Haşim oğullarına, kazancının en temizi ve en efdali olan ganimetten payları verilir. Bilindiği gibi, ganimetler önce humus'a (beş'e) bölünür, bunun biri Allahû Teâla (cc) ve Resûlü (sav)'ne  aittir. İşte bu beşte birin beşte biri, "Beni Haşim'in" payıdır.

 894 Bilindiği gibi zekâtın edâ edilebilmesi için temlik (Milk edindirmek) şarttır. Bu genel kaideyi esas alan Hanefi fûkahası: "Zekât parası ile mescid yaptırmak, yolları tamir ettirmek, su kanalları açmak, müsafirhane ve hastahaneler inşaa ettirmek caiz olmadığı gibi, bir ölüye kefen almak veya borcunu ödemek de caiz değildir"(85) hükmünde ittifak etmiştir. Çünkü bu fiillerde temlik (Milk edindirmek) yoktur. Yine "Demokratik-Laik bir devlet'te", meclislerin çıkardığı kanunlarla teşekkül eden; siyasi partiler, Çocuk Esirgeme Kurumu, Kızılay ve bunun gibi derneklere "Zekât" verilemez. Çünkü bunlar hükmi birer şahsiyet kabul edilir. Bizzat ferd hükmünde değildir. Hiçbir hükmî şahsiyet; açlık tehlikesi geçirmez, çünkü canlı değildir. Ayrıca Laik devlet; "Din ile Devlet işlerinin ayrılığı" ilkesine dayanır. Bu hükmî şahsiyetler ise; İslâm'ın değil, devletin hükümlerine göre vücût bulmuşlardır.

 895 Resûl-i Ekrem (sav)'in Hz. Muaz (ra)'a hitâben: " Ey Muaz!..  Sen ehl-i kitab bir kavmin yanına gidiyorsun. Onları "Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah'ın Resûlü olduğuma" şehadete davet et!.. Eğer senin bu davetini kabul ederlerse, kendilerine tebliğ et ki, Allah (cc) onlara her gün ve her gecede beş vakit namazı farz kılmıştır. Bu hususta da sana itaat ederlerse, onlara bildir ki, Allahû Teâla (cc) kendilerine zekâtı farz kılmıştır. Bu onların zenginlerinden alınacak, fakirlerine verilecektir."(86) buyurduğu bilinmektedir. Hanefi fûkahası bu hadis-i şerifteki: "Bu onların (Müslümanların) zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecektir" hükmünü esas alarak, "Zekâtın hiçbir zimmi (Zimmet akdi imzalamış gayr-i müslim) ve Harbi'ye, yani küfür ehlinden hiç kimseye verilemiyeceği" hususunda ittifak etmiştir.(87) "Peki diğer sadakalarda durum nedir?" sualine cevap arıyalım. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Din ehline sadaka veriniz"(88) Hadis-i Şerifini esas alan İmam-ı Azam ve İmam-ı Muhammed (rh.a), nafile olan sadakaların zimmet ehline verilebileceğini beyan etmişlerdir. İmam-ı Şafii ve İmam-ı Yusuf (rh.a) ise, Hz. Muaz (ra)'a hitaben Resûl-i Ekrem (sav)'in emrinin, diğerlerini neshettiğini esas alarak; farz veya nafile hiçbir sadakanın küfür ehline verilemeyeceğine kail olmuşlardır.(89) Sonuç olarak; farz olan zekâtın kâfire verilemeyeceği hususunda tam bir ittifak vardır. Nafile olan sadaka hususunda ise iki ayrı ictihadla karşı karşıyayız. Ancak günümüzde Ulû'lemr ile zimmet akdi yapmış; herhangi bir gayr-i müslimden söz edemeyeceğimiz için, farz veya nafile hiçbir sadakanın küfür ehline verilmemesi esastır. Darû'l İslâm'da; Nafile sadakada, durum değişir.

 896 Zekât vermekle mükellef olan mü'min zekâtını; babasına, dedesine ve bunun gibi ne kadar yukarı çıkarsa çıksın "Usûlüne", oğluna, torununa ve bunun gibi ne kadar aşağı inerse insin "Furû'una" veremez. Çünkü usûl ve fürûu arasında milk menfaatleri iç-içedir. O halde bütün şartlarıyla temlik (Milk edindirme) gerçekleşemez.(90) Aynı şekilde kölesine, ümmü veledine ve bir kısmını azad ettiği mükâtebine de zekât veremez. Çünkü menfaat ve milk şüphesi sözkonusudur. Zekâtı bunların dışındaki kimselere vermek mecburiyetindedir. Ancak nafakası ile mükellef olmadığı fakir akrabalarına vermesi müstehabdır.(91) Bir kimse, zekâtına mahsuben bir fakiri evinde oturtsa veya yemek yedirmiş olsa, temlik (Milk edindirme) gerçekleşmediği için zekât yerine caiz olmaz.

 897 Mükellefin zekâtı edâ etmeden önce; zekât vermeyi düşündüğü kimsenin halini araştırması caizdir. Durumu şüpheli olan bir kimseye gerekli tahkikat yapmadan (Araştırıp-soruşturmadan) zekâtını veren mükellef, eğer o kimse Haşimi çıkarsa veya zengin olduğu anlaşılırsa, vermiş olduğu zekât fesada uğrar. Ancak gerekli tahkikatı yaptıktan sonra (yâni araştırıp-soruşturduktan sonra) zekâtını verir, vermiş olduğu kimse zengin veya Haşimi çıkarsa, zekâtı sahih olur. Tekrar vermesi gerekmez.(92) Çünkü bu tıpkı, sahrada kıble yönünü bilmeyen, musallinin durumu gibidir. Gerekli alâmetlere baktıktan sonra, musalli "Kıble istikametin de" isabet edemese dahi, namazı sahih olur. Zekâtta da, gerekli araştırma yapıldığı zaman; isabet edilemese dahi, zekât sahih olur. Ancak araştırma yapılmadığı zaman, sahih olmaz.

 898 Zekâtını verip-vermediği hususunda şüpheye düşen mükellefin zekâtını yeniden vermesi gerekir.(93) Nisab miktarı mala sahip olup, bunun üzerinden bir yıl geçtikten sonra, zekâtını edâ etmeyen mükellef, malı helâk olsa dahi o malın zekâtını ödemek zorundadır. Bir kimse bir ticaret malını, başka bir ticaret malıyla değiştirse, mal helâk olmuş sayılmaz. Değişen malın aynı cinsten veya ayrı cinsten olması müsavidir. Bu hususta ihtilâf yoktur.(94)


 

Günün Sözü

"“Allah, size; dedi-koduyu, mal isrâf etmeyi ve çok üstelemeyi yasaklamıştır.” (Hadîs-i Şerif—Muvatta’)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.