Emanet ve Ehliyet
HANGİ MALLAR ZEKÂTA TABİDİR?
- Ayrıntılar
- Kategori: Emanet ve Ehliyet
- Gösterim: 3914
899 Önce "Mal" ve Milkiyet" kavramları üzerinde duralım. Kur'an-ı Kerim'de "Yeryüzünde neler varsa hepsini sizin için yarattı"(95) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu ayet-i Kerime'yi esas alan İslâm ûleması: "İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak için Allahû Teâla (cc) tarafından yaratılmış ve istenildiği zaman elde edilib kullanılabilen insandan maada (gayri) şeylere mal denir"(96) tarifini esas almıştır. İmam-ı Şafii (rh.a) haramı ihtiyaç olarak kabul etmediği için "İhtiyaçlarımızı karşılayan şeylere mal denir" tâbirini benimsemiştir.(97) Dikkat edilirse; her iki tarifte de ortak nokta; insanların ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. "Mülkiyet" ve "Milkiyet" kavramlarına gelince!.. Arapçada (M-L-K) kökünden gelen bu kelime hem "Mülk", hem de "Milk" olarak okunmaktadır. Mülk; daha ziyade siyasi iktidar ve hüküm koyma manasına kullanılmıştır.(98) "Lehû'l Mülk" (Mülk O'nundur, Allah'ındır) denildiği zaman, bununla hüküm koyma hakkı kasdedilir. Kur'an-ı Kerim'de "Hz. Dâvud (as)'un kıssası" beyan buyurulurken: "Onun mülkünü de kuvvetlendirdik. Ona hikmet ve fasl-ı hitab verdik"(99) buyurulmuştur. Müfessirler; bu Ayet-i Kerimedeki "Mülk'ten" kasdın; siyasi güç, zafer ve büyük ordular olduğunu kaydetmektedirler.(100) Esâsen "Mülkün Allahû Teâla (cc)'ya ait olduğunu" beyan buyuran bütün Ayet-i kerimelerde, hüküm koyma hakkı üzerinde de durulmuştur, "Milk" kelimesi ise; daha ziyade mala sahip olma manasına kullanılmıştır. Ancak Türkçe'de "Mülkiyet" kelimesinin yerine saltanat kullanıldığı için, fazla yaygınlaşmamıştır. Osmanlı döneminde sultanlara "Allah (cc) mülkünüzü daim kılsın" şeklinde dua etmek âdet haline dönüşmüştür. Günümüzde siyasi iktidar manasında kullanılan "Mülkiyet" ile, mala sahip olma manasındaki "Milkiyet" kavramları içiçe girmiştir. Genellikle de "Mülkiyet" şeklinde kullanılmaktadır. Şimdi "Milkiyet nedir?" sualine cevap arayalım. İmam-ı Kasani: "Milkiyet; tasarrufa konu olabilen mal-ı mütekavvim üzerinde, tasarrufta bulunabilmek için Şâri'in (Allahû Teâla (cc) ve Resûlünün) bahşetmiş olduğu yetki ve iktidardır"(101) tarifini yapıyor. İşte zekâta tâbi olan mallar, bu tarifin mahiyeti içerisindedir.
SAİME'LERİN (OTLAK HAYVANLARININ) ZEKÂTI
900 Önce "Saime" kelimesi üzerinde duralım: Kırlarda ve otlaklarda güdülen, nesillerinin çoğalması, süt ve yağlarının artması ve ticâri gayelerle beslenilen hayvanlara "Saime" denir.(102) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kendisine yük yüklenen ve çalıştırılan hayvanlarla, çift süren sığırlarda zekât yoktur"(103) Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi fûkahası; kırlarda otlatılmayan ve ticâret niyetiyle beslenmeyen hayvanlardan zekât alınmayacağı" hususunda ittifak etmiştir. Yâni yük taşımak ve binmek için beslenen veya çift sürmek için bulundurulan hayvanlara zekât düşmez. Ayrıca senenin bazı aylarında kırlarda otlatılan, bazı aylarında evlerde beslenilen hayvanlar, şayet senenin yarısından fazla kırlada otlatılırsa "Saime" hükmüne dahil olur. Senenin yarısında veya daha az kırlarda otlatılan, geri kalan sürede evlerde yemle beslenen hayvanlar saime hükmüne dahil değildir. Onlara zekât farz olmaz.(104) Şimdi "Saime" hükmünde olan hayvanlarda, nisab ve zekât miktarını izaha gayret edelim.
901 KOYUN VE KEÇİLERİN (DAVARLARIN) ZEKÂTI: Saime olan koyun ve keçilerde, nisab miktarı 40'dır. Bu miktardan aşağıda olanlar için zekât gerekmez. Zira Resûl-i Ekrem (sav): "Her kırk davarda (Şat'da), bir davar (Şat) zekât vardır"(105) buyurmuştur. Kırk adet saime koyun ve keçinin üzerinden bir yıl geçerse; zekât olarak bir koyun verilir. 120'ye kadar, zekât miktarı aynıdır.(106) Koyun miktarı 121 olunca; iki koyun zekât olarak verilir, 200'e kadar zekât miktarı aynıdır. 201 koyundan, 400 koyuna kadar zekât miktarı, üç koyundur. Koyunların sayısı 400'e ulaşınca; zekât olarak dört koyun verilir. Bu rakamdan sonra (Yani 400'den sonra) her 100 koyun için, bir koyun daha verilir. Bu hususta icma tahakkuk etmiştir.(107)
902 Hz. Ali (ra)'den mevkûf ve merfû olarak rivâyet edilen bir Hadis-i Şerif'te: "Zekâtta ancak "senî'" ve daha yukarı yaştakiler alınır"(108) hükmü beyan buyurulmuştur. İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh.a) ve İmam-ı Muhammed (rh.a)'in kavillerine göre; koyunlardan zekâtın farz olması için, bunların en az bir yaşında olmaları gerekir.(109) Âmil, zekât alırken koyunların en iyisini seçmediği gibi, en cılızını almaz. Orta hallilerinden alır. Zîrâ Resûl-i Ekrem (sav): "İnsanların mallarının en üstün vasıftakilerin (Hazeratını) almayınız. Onların mallarının orta hallilerini (vasat) alınız"(110) buyurmuştur. Dikkat edilecek husus, zekât olarak alınan ganem'in (Koyun ve keçi'nin) kurban edilebilecek vasıfta olmasıdır. Resûl-i Ekrem (sav) döneminde bir koyunun bedeli, beş dirhem gümüştür.(111)
903 SIĞIR VE CAMÛS'UN (BAKAR'IN) ZEKÂTI: Saime olan sığır ve camûs'un nisabı 30'dur. Yani 30'dan az olan sığırlar için zekât gerekmez. Nisaba ulaştığı zaman, zekât olarak iki yaşına girmiş erkek veya dişi buzağı (tebi veya tebie) verilir. Sığırların Sayısı 40'a varıncaya kadar, ilave birşey vermek gerekmez. Sığırların sayısı kırka ulaşınca, zekât olarak üç yaşına girmiş erkek veya dişi (müsin veya müsinne) daha verilir.(112) Zira Resûl-i Ekrem (sav): "Her otuz sığırda bir tebi veya tebie, her kırk sığırda da bir müsin veya müsinne zekât vardır"(113) buyurmuştur. Sığır sayısı 60'a varınca, zekât olarak iki yaşına girmiş erkek veya dişi;,iki buzağı verilir. Sığırların zekâtının hesablanmasında, 60'dan sonra "Otuz" veya "Kırk" sayılarına itibar edilir. Yani 60'dan sonra her otuz sığır için; iki yaşına girmiş bir buzağı veya her kırk sığır için, üç yaşına girmiş bir dana hesabı ile zekât ödenir. Tahavi şerhinde de böyledir.(114) Zekât hususunda manda (Camûs) sığır gibidir. Bunlar karışık bulunduğu zaman sayı olarak birbirlerine ilâve edilir. Esâsen Arapça'da "Bakar" kelimesi, hem sığırı, hem de manda'yı (Camûs'u) içine alır. Mükellef sığır ve mandadan hangisi çoksa, ondan zekâtı öder.(115)
904 DEVELERİN ZEKÂTI: Beş adetten daha az olan Saime develer için zekât yoktur. Beş deveden sonra, bir yaşını bitirmiş bir koyun zekât olarak verilir. Esasen 25 deveden az olan develer için, her beş devede bir koyun zekât verilir. Deve adedi 25'e varınca, zekât olarak iki yaşına basmış dişi bir deve verilir, deve adedi 35'e varıncaya kadar durum böyledir.(116) Deve sayısı 36'ya varınca, zekât olarak üç yaşına girmiş dişi bir deve verilir, deve sayısı 45'e varıncaya kadar durum böyledir. Deve sayısı 46'ya varınca zekât olarak dört yaşına girmiş bir dişi deve verilir. Altmış deveye kadar durum yine aynıdır. Deve sayısı 61'e varınca beş yaşına basmış dişi bir deve verilir, 75 deveye kadar durum aynıdır. Deve sayısı 76'ya varınca, üç yaşına basmış iki adet dişi deve verilir. Deve sayısı 90 oluncaya kadar durum aynıdır. Deve sayısı 91 olunca, dört yaşına girmiş iki adet dişi deve verilir. Deve sayısı 120'ye varıncaya kadar durum böyledir.(117)
905 İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh.a) ile İmam-ı Muhammed (rh.a)'in kavillerine göre: "Saime olan develerden, zekât olarak verileceklerin en az iki yaşına basmış olmaları gerekir. Develerin sayısı tesbit edilirken; küçük ve kör olan develer de hesaba alınır. Ancak bunlar zekât olarak verilmezler. Amil; durumu itibariyle vasat'ın altında olan bir deveyi zekât olarak almaz!. Ya verilmesi gerekenin aynısını ister veya onun kıymetini taleb eder."(118)
906 DİĞER HAYVANLARIN DURUMU: İmam-ı Merginani: "Senenin ekseri günlerini kırlarda otlayarak geçiren atlar (yani saime atlar) ister erkek, ister dişi olsun sahibi muhayyerdir. Dilerse her at için bir dinar verir, dilerse onun kıymetini tesbit eder ve her ikiyüz dirhem gümüş için beş dirhem verir. Bu İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh.a)'nin kavlidir, aynı zamanda İmam-ı Züfer (rh.a)'in kavlidir. İmam-ı Muhammed (rh.a) ve İmam-ı Yusuf (rh.a) ise Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Bir müslümanın; ne kölesi, ne de atı için üzerine sadaka yoktur" kavlini esas alarak, demişlerdir ki, atlarda zekât yoktur. İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh.a) ise, Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Her saime olan at için, bir dinar veya on dirhem zekât vardır" kavlini esas almıştır. İmam-ı Muhammed (rh.a) ile İmam-ı Yusuf (rh.a)'un rivayet ettikleri hadisin te'vili, Hz. Zeyd b. Sabit (ra)'den rivayete göre mücahid'in (Gâzi'nin) atıdır. Atların dinar ile kıymetini takdir hususundaki muhayyerlik ise Hz. Ömer (ra)'den rivayet olunmuştur(119) hükmünü zikreder. Feteva-ı Hindiyye'de; atlar hususunda zekâtın olmadığı "Fetvâ" olan görüş şeklinde beyan edilmiştir. Ancak hemen devamında da: "Ticaret için olan atlar, zekâta tabidirler. Kafi'de de böyledir. Bunların hükmü, diğer ticaret eşyasının hükmü gibidir. Eğer bunların değeri nisab miktarına ulaşırsa; ister saime olsun, ister yemle evde beslensin zekâta tabi olurlar. Muzmarat'ta da böyledir"(120) denilmektedir. Dolayısıyla ticaret için beslenen atlar, zekâta tabidir. Ancak binmek, yük taşımak ve bunun gibi sebeblerle evde beslenen atlar için zekât yoktur.
907 Yük taşımakta kullanılan katır ve eşekler için, zekât yoktur. Bu hususta Resûl-i Ekrem (sav)'e sual sorulmuş ve Resûl-i Ekrem (sav) de: "Onlar hakkında bana herhangi bir vahiy gelmedi"(121) hükmünü beyan buyurmuştur. Ancak bunlar da ticari niyetle beslenirse zekâta tabi olur.(122)
908 Molla Hüsrev: "Zekât ibadetindeki nisablar, Resûl-i Ekrem (sav)'den işitilerek sabit olur, kıyas yoluyla sabit olmaz"(123) buyurmaktadır. İmam-ı Merginani: "Zekât, ihsan olunan mal nimetine şükür için farz kılınmıştır. Nisab'ın başlangıçta şart kılınması, zenginliğin tahakkuku içindir"(124) hükmünü zikreder. Dolayısıyla mü'minler, nisab miktarı mala sahib oldukları zaman, dünyevi endişelere kapılıp (ve başkaları ile kendi halini kıyaslayarak) hile yoluna sapmamalıdırlar. Çünkü Allahû Teâla (cc) kalblerde gizlenenleri de hakkı ile bilir.