Hamam böcekleri gıdıklanır mı? -2

 Kararlıydım, Cahit Bey'in psikolog arkadaşı ile görüşecektim. Yaşadığım tüm takıntıları anlatacaktım. Yarın saat 16.00'da randevumu bile almıştım. Fakat nereden başlayacağıma, nasıl anlatacağıma bir türlü karar veremiyordum.
Anlatacaklarımı önem sırasına göre bir liste yapmalıydım. Böylece hiç birini de atlamamış olurdum. Başladım yazmaya, 1. 2. 3… derken 12 maddede toplamıştım yaşadığım sıkıntıları. Fakat içimdeki ses, "Neden 16 değil de 12?" diye öylesine hücum ediyordu ki…

Ne yapayım 12 çıktı işte diyememiş ve geçmişimle ilgili 4 madde daha ekleyerek 16'ya tamamlamıştım
Psikolog ile görüşme saatimi bile 16'ya ayarlamıştım. Peki, neden ille de 16? Asıl sorun da bu ya! Hiçbir hikmeti olmadığını bildiğim halde, hâla ısrar ediyorum aynı saçma düşüncelere. Bakalım psikolog yardımcı olabilecek mi bu saçma düşüncelerden kurtulmama?...

Nihayetinde gidiyordum psikologa. Nelerle karşılaşacağımı, nasıl bir görüşme olacağını bilmemenin vermiş olduğu heyecanla yürüyordum ve ilk defa kaldırım taşlarını saymadan yürüdüğümü fark etmiştim. Bu inanılmaz bir şeydi benim için. İlk defa zihnim başka şeylerle meşgul olmuş ve kaldırım taşlarını saydırmamıştı bana. Bak şu işe! Henüz psikolog ile görüşmeden, sadece ona giderken değişiklikler görüyordum kendimde.
İyi olacak, bu güzel bir işaret diyerek girdim binaya. Henüz 5 dakikam vardı. Sekreteri:
–Çay–kahve, ne alırdınız? dedi.
–Psikologumun ismini alayım! dedim.
Sekreter baya bir şaşırmış olacak ki, öylece kaldı ve bana iyice baktıktan sonra:
–Engin Bey, dedi.
İçimden sessizce "Engin" diye tekrar ettim ve:
–Þimdi bir kahve alayım, dedim.
Kahvemi yudumlarken kapı açıldı ve Engin Bey derin bakışı ve yumuşak sesiyle:
–Hoş geldiniz Müzeyyen Hanım, buyurun kahvenizi içeride için, dedi.

* * *

Odadaki her şeyde bir sükûnet vardı. Yerdeki halı, koltuklar, masa ve sehpalar, çiçekler, duvardaki tablolar ile duvarın rengi ve perdeler öylesine uyum içerisindeydi ve öylesine rahatlatıcıydı ki "Yoksa Engin Bey'de de mi var benim gibi düzen ve uyum takıntıları?" diye geçirdim içimden.
Tarifi imkânsız bir kıpırdanma, bir heyecan vardı üzerimde. Buna pek de yabancı olmadığını gösteren Engin Bey başladı konuşmaya:
– Müzeyyen Hanım, bu ilk görüşmemiz olduğundan sizi fazla sıkmadan ve yormadan genel olarak tanımayı, kısaca hayat hikâyenizi, ne işle uğraştığınızı ve son olarak, sizin isteğinize göre, randevu kaydınıza not olarak yazdırmış olduğunuz: 'İçinden çıkamadığınız problemlerinizi' paylaşacağız.
Nereden başlayacağımı umursamadan başladım anlatmaya…
"Türkiye'nin önde gelen Kuyumculuk şirketlerinden birinin kurucusu ve müdürüyüm. Rahat ve her istediğimi elde edebilecek kadar maddi imkânlara sahibim, fakat kendi içimde sürekli sıkıntı ve problemler yaşadığım için de en önemlisi yalnız olduğumu, etrafımdaki insanları katı kurallarım ve ulaşılmaz duvarlarımla kaybettim. Mükemmellik ve kusursuzluk arayışlarımdan dolayı eşim bile dayanamayıp en sonunda çareyi boşanmakta buldu."
İnsanlarla olan ilişkilerimi detaylı bir şekilde anlatmama rağmen, bir hamam böceğine takılıp günlerce uğraştığımı anlatamadım. Bir yığın saçma düşüncelerle uğraştığımı, kaldırım taşlarımı, dakikalarca ellerimi yıkadığımı, saatlerce banyo yaptığımı, evdeki her eşyayı milimetrik düzenlemelerle yerleştirdiğimi, 16'ya kadar saymadan ve 16'yı tamamlamadan hiçbir işe başlayamadığımı anlatamadım.

* * *

Üçüncü terapimizde bilinçli olarak toplam kaç görüşme yapacağımızı sormuştum. Olur ya belli bir sayı varsa bunu önceden 16'ya eşitleyebilmek için, ben 16'da ısrar edecek ve Engin Bey de bunun nedenini soracaktı. İşte o anda anlatamadığım tüm takıntılarımı bu vesileyle anlatmaya başlayacaktım. Lakin o da olmamıştı. Çünkü Engin Bey, Psikoterapi görüşmelerinde sınırlayıcı bir görüşme aralığının olmadığını, bunu her iki tarafın isteği ve ortaya çıkan iyileşme–değişme sonucunda belirlenebileceğini söylemişti.
"O halde beni nasıl görüyorsunuz? İyileşme–değişmeler var mı?" dediğimde, beni, sürekli bir şeyler yakalamaya çalışan, dikkatli, itinalı olarak değerlendirmiş ve ilk günden itibaren psikoterapiye gönül vermiş, hayatındaki değişiklikleri, yanlışlıkları düzeltmeye çalışan kararlı ve istekli biri olarak görmüştü.

* * *

Bir keresinde, görüşme sırasında insanlık hali acil tuvalet ihtiyacım gelmiş ve lavaboya gitmek için müsaade istemiştim. Engin Bey, hiç kesilmeden en az 10 dakika akan su sesini duymuş olacak ki:
–Devamlı bu şekilde mi? diye sordu.
Ben anlamamış gibi bir bakış fırlatınca:
–Ellerinizi, dedi. Sürekli bu şekilde uzun mu yıkıyorsunuz?
–Bu, en kısasıydı beklide.
–Peki, neden hiç anlatmadın böyle bir özelliğin olduğunu?
–Keşke sadece bu olsaydı, bununla sınırlı kalsaydı!
–Nasıl yani?
–Aslına bakarsanız benim size gelmemin asıl nedeni de bu. Fakat bir türlü başlayamadım anlatmaya. Þu an siz fark etmeseydiniz belki de hiç anlatamazdım.
–Peki, ama neden?
–Çünkü o kadar çok saçma düşünce ve davranışlarım var ki… Bunları sadece size değil; hiç kimseye anlatamıyorum ve anlatamam da… Evet, biliyorum siz farklısınız, sizin işiniz bu. Zaten bu nedenle size gelmeye karar vermiştim. Lakin yine de bir türlü size de açılamadım.

Bugünkü süremizin dolduğunu biliyorum. Ama olsun! Eğer mümkünse uzatalım bugünkü terapimizi ve anlatayım içimdeki tüm saçma düşüncelerimi. Konu buraya gelmişken biraz daha vakit ayırın bana; yoksa bilmiyorum bir daha anlatabilir miyim?
–Hiç sorun değil. Önemli olan şu an senin kendini rahatça ifade edebilmendir. Bu ânı, dediğiniz gibi bir daha yakalayamaya da biliriz. Lütfen buyurun, sizi dinliyorum." deyince Engin Bey, ben de iyice rahatlamış ve yaşadığım, düşündüğüm, kurguladığım tüm takıntılarımı tek tek anlattım. Son olarak da bir hamam böceğine takıldığımı ve onunla ilgili yaşadıklarımı paylaşmıştım. Biliyorum, gıdıklansa ne olur, gıdıklanmasa ne? Önemli olan zaten gıdıklanıp gıdıklanmaması değil; bu ve diğer tüm takıntılı düşüncelerimi zihnimden nasıl atabileceğim? Söyler misiniz ne yapmalıyım?
Engin Bey'e baktım. Sabırla dinlemişti beni; lakin sıra ondaydı ve öyle de oldu:
–İnsan zihni bir şeye takılmaya görsün, bir türlü içinden çıkamıyor, zihninden atamıyor. Düşündüğü şeyin yanlış olduğunu, saçma olduğunu ve yapmadığı zaman başına hiç de kötü bir şey gelmeyeceğini bildiği halde önüne geçemiyor ve takıldıkça takılıyor.
Bu gibi takıntıların diğer bir nedeni de insanın gerçek mânada ruhunu doyurucu bir şeylerle uğraşmamasından ileri geliyor. Varoluş gayesini anlamayan, dünyanın geçici zevk ve eğlenceleri ile oyalanan, kendi içinde sarsılmaz bir dinginlik, huzur ve güven bulamayan insan zihni, asıl uğraşması ve düşünmesi gereken şeyleri düşünmediği için gereksiz bir yığın problemlerle karşı karşıya kalıyor.
Zihin dediğimiz şey öyle bir yapıya sahiptir ki, orada en küçük bir boşluğa rastlayamazsınız.

Lakin insan kendi eliyle tahrip eder, boşluklar bırakır ve dediğim gibi zihin boşluk kabul etmeyeceğinden, o boşluklar gereksiz, mantık dışı düşüncelerle dolar.
Öte yandan zihniniz devamlı bir şeylerle meşgul. Orada bir eksiklik, bir kopukluk, bir boşluk var. Yanlış giden bir şeyler var orada. Doldurulması gereken boşluklar var, onarılması gereken yaralar ve aç bırakılmış bir ruh var. Bu noktada hemfikir miyiz Müzeyyen Hanım?
–Elbette hemfikiriz. Söyledikleriniz gerçekten doğru. Bir yandan her şeyin mükemmel olması için azami gayret gösterirken; diğer tarafı yani asıl mükemmel olması gereken yerleri ihmal ediyorum ve şöyle bir sonuç çıkıyor ortaya:
Ruhumdaki bu boşluğu görmezden gelerek, yok sayarak, önemsemeyerek zihnime o saçma düşünceleri, takıntılı davranışları yerleştiriyorum. Yalnızlığımı, içsel çatışmalarımı, insanlarla olan iletişim ve etkileşimimi sözde bir mükemmellik uğruna hep olumsuz besliyorum.
Tüm bunları şimdi daha iyi anlıyorum. Peki, bu hâlden sonra neler yapabilirim Engin Bey? O boşlukları nasıl doldurabilirim? Yaşadığım ve içinden çıkamadığım takıntılı davranışlarımdan nasıl kurtulabilirim?
–Gayet basit; ama bir o kadar da zor… Yapmanız gerekenler basit, çünkü azıcık bir kendinize yönelişte bile tüm bunların nedenlerini görebiliyorsunuz. Bir sıkıntının, problemin nedenleri yani teşhisi görüldükten sonra geriye sadece uygun bir tedavi yöntemi kalıyor. İşte işin zor tarafı da burası! Bu zorluğu yenmek de sizin gayret ve sebatınıza bağlı. Yaşadıklarınızı gayet iyi görüyor ve bunların sonuçlarını da gayet iyi değerlendirebiliyorsunuz.

Yapmanız gereken tek şey bu hâlden sonra, hayatınızda yanlış giden tüm duygu, düşünce ve davranışlarınıza "Dur!" diyebilmeli ve onların yerine olması gereken davranışları yerleştirmeli, insanlarla arana koyduğun duvarları yıkmalı ve ruhunun ihtiyaç duyduğu gıdaları vermelisin. Nasıl ki bedenini doyuruyorsan, ruhunu da aynı özenle doyurmalısın.
İnsan, bir şeylerle uğraşmayınca; bir şeylerin insan ile uğraştığını unutmamalı ve hatırından hiç çıkarmamalısın.
Son olarak parçaları yerine koyalım: Mükemmellik gibi bir özelliğin varsa, önce ruhunu mükemmelleştirmelisin. Düzenlik, titizlik ve temizlik gibi özelliklerin varsa; önce zihnini düzenleyecek, temizleyecek ve asıl zihinsel süreçlerinde titiz olmalısın.
Sadece bunları gerçekleştirdiğinde bile göreceksin ki hiçbir şey seninle uğraşmıyor. Sen artık bir şeylerle uğraşıyorsun. Doymuş ve huzura ermiş bir ruh; tertemiz, düzenli ve bir o kadar seçici, titiz bir zihin seni ne kaldırım taşlarıyla uğraştırır, ne sayılarla, ne simetrik düzenlerle, ne hamam böcekleriyle ve ne de gerçekliği olmayan duygu–düşünce ve davranışlarla… Artık uğraşman gereken o kadar çok iş vardır ki, bunlara değil zaman ayırmak, hatırlamak bile mümkün olmayacak.

* * *

Evet, Müzeyyen Hanım! Tüm bunlar dediğim gibi gayet basit, kolay; ama gerçekleştirmesi de bir o kadar zor. Bu zorluğu yenecek olan, tüm bunları yaşayacak olan sensin.
Bir başlangıç yapmalısın hayata; lakin bu başlangıç öyle bir başlamalı ki, kaldığın yerden, bulunduğun ortamdan, yaptığın işten, çevrendeki insanlardan asla kopmadan, sadece kendi zihninde, duygu, düşünce, davranış ve ruhunda yapacağın bir başlangıç olmalı…
"Oldu bile!" diyerek kesmiştim Engin Bey'in sözünü ve "Bitirmek istiyorum, sonlandıralım artık terapi görüşmelerimizi!" demiştim.
– Emin misiniz Müzeyyen Hanım, ani bir karar olmasın.
– Bu yedinci psikoterapimiz, 16. değil Engin Bey! Ne demek istediğimi anlıyorsunuzdur umarım. Þimdi soruyorum size, şu an karşınızdaki Eski Müzeyyen olsaydı bu terapi görüşmelerimizi bitirebilir miydi sayı 16 olmadan?
Evet, bu bir başlangıç benim için Engin Bey. İyileşme–değişme yolunda iyi bir başlangıç hem de… Ben bu cesareti, güveni, kararlılığı sizin desteğinizle aldım ve ilk adımı atmam gerek. Her zaman yanımda olmayacağınızı her fırsatta siz söylerdiniz bana. O nedenle bugün burada başlıyorum değişime ve inanın buradan çıktıktan sonra, saymayacağım kaldırım taşlarını.

Taşlara inat yürüyeceğim bugün uzun uzun… Yürüdükçe kendi ruhuma, kendi özüme yani kendime yaklaşacağım. Sonra ayaklarım beni öyle bir yere götürecek ki, o yerde gururum, hırsım, benliğim paramparça olacak.
Yine düzenli, titiz ve temiz bir kadın olacağım; lakin dediğiniz gibi bu özelliklerimi bedenimde değil; ruhumda, zihnimde yaşayacağım. Hiçbir şeyin mükemmel olmadığını, hatta mükemmel olması için uğraştığım her şeyde daha fazla kusur çıktığını kendi hayatımda gördüm ve yaşadım. Onun için şu an burada olduğumu, size geldiğimi hiçbir zaman unutmayacağım ve sizin desteğinizle değiştiğimi–değişeceğimi aklımdan hiç çıkarmayacağım. Öyle ya insan tek başına kendisini değiştiremeyebiliyor; bir bıçağın kendi sapını yontamadığı gibi.

* * *

"Beni çok mutlu ettiniz Müzeyyen Hanım. Sizdeki bu değişikliği, kararlılığı görmek, sizlerden bunları duymak ne güzel. Þunu da unutmayın: İnsanın bir başka insana duyduğu ihtiyaç eksikliğinden değil; tamamlayıcılığındandır. O nedenle hayattaki hiçbir şeyi eksik–kusurlu görmeyin."
Engin Bey son olarak size iki teşekkür borcum var. Birincisi, bana olan yardımlarınız için. İkincisi ise, yıllar önce bizim kuyumculuk şirketimize verdiğiniz isim için. Çünkü beni size getiren işte bu isimdi:

"TAKI'NTI KUYUMCULUK"

Hamam böcekleriyle uğraştığım gecenin sonrasında, kaldırım taşlarını saya saya geldiğim o sabah, iyice zihnimi karıştırmıştı bu isim. Sonrasında Cahit Bey'den bu ismin hikayesini dinleyince biraz rahatlamıştım. Sizden bahsetmişti. Ne kadar ilginç değil mi, yıllar önce bir arkadaşınıza yardımcı oluyorsunuz. Onun aradığı ismi buluyorsunuz ve o isim vesilesi ile takıntıları olan bir insan size geliyor.
Þaşılacak bir şey yok Müzeyyen Hanım! Hayattaki her şeyde bir plan, program vardır. Bir hikmetler zinciridir yaşadıklarımız. Bugün attığımız bir adım, yaptığımız bir çalışma, diktiğimiz bir fidan ve yetiştirdiğimiz, destek olduğumuz bir insan, yarın bizim karşımıza çıkacak ve işte biz o zaman gerçek mutluluğa, gerçek huzura ermiş olacağız. 
 

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.