Hamam Böcekleri Gıdıklanır mı? 1
- Ayrıntılar
- Kategori: Serbest Kürsü
- Gösterim: 10241
Bir gece yarısıydı. Yatağıma uzanmış ama bir türlü uyuyamamıştım. Bu şekilde yaklaşık bir saat geçti. Düşünüyordum, neyi düşündüğümü önemsemeyerek. O sırada telefonumdan bir mesaj sesi geldi. Numarayı tanımadığım için merak ettim ne yazıyor diye. Açtım. Okudum. İlk önce anlamadım. Tekrar okudum. Aynen şunlar yazıyordu:
"Günlerdir aynı şeyi düşünüyorum, bunu içimde saklamaktan yoruldum artık. Benim hakkımda ne düşüneceğin umurumda değil. Her şeyi göze alıyorum, istersen bir daha görüşmeyiz, dayanamayıp soruyorum; lütfen cevap ver: Hamam böcekleri gıdıklanır mı?"
Önce, olabilir her halde yanlış gönderilmiştir, diye düşündüm ve önemsemedim. Fakat soru sanki beni içine çekiyordu. Çok ilginç bir soruydu, hamam böceklerinin gıdıklanıp gıdıklanmayacağı… Sonra, "Gıdıklansa ne olur, gıdıklanmasa ne olur?" Diye geçirdim içimden ve devam ettim: "Diyelim ki gıdıklandı; ama nasıl olur, neresinden gıdıklanır bir hamam böceği. Gıdıklanmış olsa bile ben bunu nasıl anlarım. Hem kaçmaz mı hamam böceği beni gördüğünde? Kaçar elbet. Onu nasıl yakalayacağım, nasıl gıdıklayacağım. Elimde durur mu? Yoksa bir kavanoz mu ayarlasam?. Evet evet, bir kavanoz ayarlayıp hamam böceğini yakalayıp kavanozun içine koymalı ve ince bir tüy ile onu gıdıklamalıydım."
Bir an durdum. Ne oluyor bana dedim. Anlayamadım; ama aklım hâla hamam böceğindeydi.
Gıdıklanmış mıydı, yoksa gıdıklanmamış mıydı? Yahu, dedim tekrar kendi kendime, bu ne iştir, bir hamam böceği gıdıklansa ne olur, gıdıklanmasa ne? Bırak bunları. Kendine gel, yat, uyu… Yarın erkenden kalkıp işyerine gideceksin, onca insan seni kapıda karşılayacak. "Müdürüm, şu bizim işi hallediver!" diyecekler. Lakin senin şu yaptığına bak, gecenin bir yarısı olmuş, uyumuyor, bir hamam böceğiyle uğraşıp duruyorsun.
Bu da engel olmadı, hamam böceğini aklımdan çıkarmaya. Ne yaptıysam nafile… Zihnim âdeta odaklanmış bu soruya. Ne yapsam, ne etsem derken "Tamam" dedim, buldum bu hamam böceğini zihnimden çıkarmayı! Hemen yatağımdan fırladığım gibi kalkıp hamam böceği aramaya başladım, evin en ücra köşelerinde. Bir yandan arıyor diğer yandan kendime kızıyordum. Bu kadar da olmaz diyordum; ama aramaktan da kendimi alamıyordum. Yoktu işte, yok…
Bir an yalnızlığıma isyan ettim…
Çok güzel bir evliliğim vardı; ama ben mahvetmiştim. Mutlu başlamıştık oysa. Sevmiştik bir birimizi. Her dediğimi yapan, bana özen gösteren bir kocam vardı. Kıskanırlardı bizi. Her şey yolundaydı. Eşim de, ben de akşamları eve yorgun dönerdik. Bazen stresli, bazen gergin... O anlayış gösterirdi bana; ama ben…
Ve bir gün eşim, işinden çıkarılmıştı. Sanki bunu bekliyormuşum gibi iyiden iyiye şımarmıştım. Kocama karşı incitici olmuştum. Onu aşağılamıştım. Müdürlüğümle övünüp, emrimdeki insanlarla kocama güç gösterisinde bulunmuştum. İşyerimdeki egemenliğimi eve taşımıştım. Dosyalardaki titizliğimi eşimde aramıştım. Evdeki en küçük bir düzensizlikte kıyametleri koparmıştım. Küçük bir saç teli problem olmuştu boşanmamıza. "Dayanamıyorum artık" demişti kocam, "dayanamıyorum, yeter artık!"
Ve şimdi… Gecenin bu saatinde, ben bir hamam böceği ile uğraşıyordum… Derken öylece uyuyakalmışım…
Beynim zonklayarak uyandım yatağımdan. Sabah olmuştu nihayet. Her zamanki gibi gitmek istemiyordum işe. İsteklerimle yaptıklarım; düşüncelerimle söylediklerim arasında çok çelişki yaşarım bu nedenle. Sabahın bu erken saatinde kalkıp işe gitmek, insanlarla uğraşmak istemiyordum. Lakin bedenim çoktan ayağa kalkmış ve kendini işe gitmeye hazırlamıştı. Kahvaltı yapma gibi bir alışkanlığım yoktu. Nasıl olsa çaycı Mustafa'ya seslenmem yeterli oluyordu. Sıcak bir tost ve yanında soğuk bir içecek doyuruyordu bedenimi. Peki ya ruhum, duygu ve düşüncelerim? Onları nasıl doyuracaktım? Sabaha kadar bir hamam böceği ile uğraşan ben; yolda yürürken kaldırım taşlarını saymaktan kendini alamayan ben; ellerimi yıkarken temiz olmadı diye defalarca yıkayan ben; küçük bir saç telini problem eden ben; evdeki her eşyayı simetrik hesaplarla ayarlayan ben; ocağın altını kapattığım halde tekrar tekrar kontrol eden ben… Neler oluyordu bana? Neden değiştiremiyordum kendimi? Düşüncelerimi neden kontrol edemiyordum? Yapmamam gerektiğini bildiğim halde, neden hep 16'ya kadar sayıyordum? Tüm bunlara neden engel olamıyordum?
Ve yine geç kalmıştım işe… Oysa henüz bir duş bile almamıştım. En iyisi bugünkü duş faslını iptal etmeliydim. Peki ya ter kokarsam? Hayır, olmayacak böyle. En iyisi gidip hemen bir duş almak! Ama biliyorum kendimi, en kısa duş faslım 45 dakika sürüyor. Yok temiz olmadı, yok her yerime su değmedi, yok işte saçlarımın her teli ıslanmadı diye uğraşır dururum yine. Ama bu kez söz veriyorum kendime: Erken çıkacağım ve sabuna dokunmayacağım…
… (43 dakika sonra) … Çok güzel, sözümde durdum ve iki dakika erken çıktım. İnsan banyoya girer de her bir saç telini tek tek yıkamazsa olur mu? Olmaz tabi! İşte bu iyi oldu, rahatladım en azından. İşe yarım saat geç kalacak olsam da sorun değil. Nasıl olsa patron benim.
Ve geldik işte nihayet kaldırım taşlarını saya saya "TAKI'NTI KUYUMCULUK"un görkemli binasına bu ismi kim vermişti buraya? Herkesin çok hoşuna gidiyordu bu isim; ama ben neden her sabah takılıyordum ve değiştirmek istiyordum bu ismi?
"Reklâm işleri ile uğraşan Cahit Bey hemen odama gelsin!" dedim, makamıma çıkarken. Odama girer girmez Cahit Bey'in dosyasını açtım. Bilkent Üniversitesi, Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi'nin, Grafik Tasarım bölümünden mezun olmuş, 3 yıldır bizimle çalışan, hakkında hiçbir problem duymadığım, işinin ehli bir insan.
Sordum kendime: "Neden dosyasını inceleme ihtiyacı duydum acaba?" diye. O sırada kapı tıkladı. "Gel" dedim. Cahit Bey dosyasını masamda görünce heyecanlanmıştı belli ki. "Buyurun, beni istemişsiniz" dedi titrek bir sesle, dosyasına bakarak. Evet, dedim ve binaya girerken dikkatini çeken bir şey olup olmadığını sordum. "Nasıl bir şey?" dedi. Ben de: "Onu sen söyle, Reklâm işlerimizle ilgilenen sensin, bu senin işin!"
"Bir kusurumuz olduysa bilelim Müzeyen Hanım!" dedi Cahit Bey ve ayağa kalktı.
Bir gerginlik doluvermişti odaya…
Benden kaynaklandığını bildiğim halde "Otur!" dedim, sert bir üslupla ve konuyu bilinçli bir şekilde saptırarak: "Benim ismim Müzeyen değil; Müzeyyendir. İki 'y' harfi var." dedim.
Özür dilettim adama, aciz bırakmak istedim hiçbir kusuru yokken. Sustuk öylece birkaç dakika. Sonra, konuya gelelim, dedim.
Biliyorsun biz kuyumculuk ile uğraşan büyük bir şirketiz. Türkiye'nin birçok yerine altın ve altın işlemeleri gönderiyoruz. Her şey yolunda çok şükür! Tek sorun ismimiz. Neden "TAKI'NTI KUYUMCULUK?" Kim verdi bu ismi?
Anlıyorum, diyerek söze başladı Cahit Bey. Ben bir tasarımcı olarak her altına farklı bir tarz, farklı bir şekil vermek isterim. Altın işi başlı başına bir sanattır ve bu sanat çok ince bir titizlikle işlenir altınlara. Sonra her bir altın vitrinlerde yerini alırken, ilk başta göze hitap etmelidir. "Al beni tak!" demelidir.
Siz bir bayan olarak daha iyi anlarsınız, altının bayanlar için çok ayrı bir yerinin olduğunu.
* * *
Neyse, bundan 3 yıl öncesiydi, reklâm işleri için de beni görevlendirmiştiniz, hatırlıyorsanız. Þirketimiz yeni kurulmuştu, imâl ettiğimiz altınları piyasaya sunmak ve tüm rakiplerimizle yarışabilmek için, altına yakışan bir isim bulmalıydık kendimize. Altını bağımlı kılmalıydık insanlara. Almayanlara aldırmalı; takmayanlara taktırmalıydık. Derken isim arayışına girmiştik. Hiçbir ismi beğenmiyorduk. Özgün olmalıydı, farklı olmalıydı ve en önemlisi altını hatırlatmalıydı bu isim. İstediğim ismi bir türlü bulamıyordum. O günlerde üniversite yıllarında tanıştığım ve birçok konuda bana yardımcı olan bir psikolog arkadaşla karşılaşmıştım. Arkadaş psikolog olduğu için hâliyle biraz da sorunlarımı anlatmıştım. Vedalaşırken de son olarak "Bizim kuyumculuk şirketimize bir isim arıyorum, önerdiğiniz bir isim var mı?" diye sormuştum. Altın ile bağlantılı olsun diye de eklemiştim. Biraz düşündükten sonra "TAKI'NTI KUYUMCULUK nasıl olur?" dedi. İlginç dedim; ama çok hoşuma gitti bu isim. Tam aradığım gibiydi. "Neden Takı'ntı?" diye sorduğumda ise, şu cevabı vermişti:
"Altın bir takı olayıdır. Ve bu takı işlerinde insanlar çok titiz olurlar. Beğenmezler bir türlü hangisini takacaklarını… Tek tek denerler takıları. Ve bazı insanların altın takıntıları vardır. Parmağındaki altını çıkardığında ya da onunla oynadığında, eşiyle arasının iyi olmayacağını, bozulacağını hatta boşanabileceklerini bile düşünürler. Bazı bayanlar altınlarını takmadan dışarı çıkamazlar, gezmeye gidemezler.
Altınsız eksik hissederler kendilerini. Altın ile anlam bulur, altın ile tamamlanırlar. Altın takıntısı olan birçok hastam var. Her sabah altınlarını saymadan işine gidemeyen, saymadan gittiğinde altınlarının eksileceğini düşünen hastalarım var. O kadar ki altınlarının yerlerini bile değiştiremeyen insanlar var. İşte bu, altın takıntısı olan insanlara çok anlamlı bir mesaj olur. Taktı mı takanlar "TAKI'NTI"yla buluşurlar ve siz de istediğiniz reklâmı ve satışı gerçekleştirmiş olursunuz."
Psikolog arkadaşa çok teşekkür etmiş ve gerisini halledeceğimi söylemiştim. Sonrası ise bildiğiniz üzere Müzeyyen Hanım, bu ismi sizinle paylaşmıştım. Siz de gayet olumlu karşılayınca güzel bir tasarım ile ismimizi yazdırmıştım, binamızın en can alıcı yerine: "TAKI'NTI KUYUMCULUK" diye…
Hikâyesini bilmiyordum Cahit Bey. Keşke daha önce anlatsaydınız. Ben de her sabah takılmazdım bu isme, dediğimde, Cahit Bey:
Peki, ama neden bu kadar takılıyorsunuz ki? demişti.
Az kalsın açıverecektim tüm takıntılarımı… Tek o mu zannediyorsun, takıldığım şeyler o kadar çok ki… Daha dün gece bir hamam böceğine takıldım, sabaha kadar uyuyamadım, diyecektim ki durdurdum kendimi. "Ne yapıyorsun Müzeyyen?" dedim kendime ve sorusuna "Bilmem!" dedim sadece. Bunun üzerine Cahit Bey:
"İsterseniz değiştirelim bu ismi, eğer sizi rahatsız ediyorsa"
Hayır, dedim, artık o kadar sorun değil. Sadece takılmıştım biraz. Değiştirmeye lüzum yok. Siz artık çıkabilirsiniz.
* * *
Cahit Bey çıkmıştı odadan ve ben tarifi imkânsız bir yoğunluk, bir sıkıntı içerisindeydim. Öylece düşündüm, neyi düşündüğümü umursamadan. Sonra aklıma yine hamam böcekleri geldi. Geceki kadar etkilemese de düşüncelerimi, yine de takılmıştım hamam böceklerinin gıdıklanıp gıdıklanmayacağına. Sahi o mesajı bana kim göndermişti? Kim olduğunu öğrenebilirdim numarasından; ama boş verdim. Öğrenip de ne yapacaktım. Belki de yanlışlıkla göndermişti.
Bu sorunu çözmeliyim, diye geçirdim içimden. Ama nasıl? İlk olarak bir hamam böceği bulup o malûm soruyu öğrenmek geldi aklıma. En iyisi ve en akıllıca olanı buydu. O halde hemen bir hamam böceği bulmalıydım. Böcek satan dükkânlar var mıdır ya da bu tür böceklerle uğraşan, deney yapan kişileri bulabilir miydim acaba? Evet, evet vardır mutlaka bu işlerle uğraşanlar. Tamam, da nasıl bulacağım, nasıl irtibat kuracağım bu insanlarla…
Neyse dedim, bulamayacağımı düşünerek, yorulmaya değmez. Bir gün mutlaka karşılaşırız o hamam böceğiyle ve işte o zaman görüşürüz kaşınıp kaşınmayacağını… Hem şimdi yapmam gereken onca iş var.
"Bir hamam böceğinin tüm işlerini engellemesine izin verme Müzeyyen", dedim ve bilgisayarın düğmesine bastım. O düğmeye basar basmaz sanki beynime de dokunmuşum gibi: "Buldum işte, yakaladım seni hamam böceği" dedim. Onu İnternette arayacaktım. İnternette nasıl olsa bulurdum. Dünyanın öbür ucunda da olsa mutlaka hamam böcekleri ile ilgilenen birileri vardı. Bu düşüncelerle gezinmeye başladım İnternette.
* * *
Sayfa sayfa hamam böceği aradım. Aradıkça hamam böceklerinin her türlü özelliklerini de öğreniyordum. Nihayetinde bu işle uğraşan bir firmadan siparişimi bile vermiştim.
Düğüm çözülecekti, sorular cevap bulacaktı ve beni rahatsız eden, düşüncelerimi sarsan o hamam böceği sonunda elime geçecekti. Sabırsızlıkla bekliyordum gelmesini. Kendimi bir bilim adamı gibi görmeye başlamıştım. Çünkü hamam böceğinin gıdıklanıp gıdıklanmayacağını görmek için şimdiden her türlü hazırlıkları tamamlamıştım. Cam masa ve her yönden kayıt yapabilmem için 6 adet kamera, incecik cımbızlar ve çok yumuşağından, sertine doğru kuş tüyleri…
İki gün sonra beklediğim kargo gelmişti. Deneyimi gerçekleştireceğim odama bir çocuk edasıyla gitmiş, paketi heyecan ile açmış ve günlerdir yolunu beklediğim hamam böceğini özen ile kavanozdan çıkarıp masama yatırmıştım. Vakit kaybetmeden deneyimi gerçekleştirmeye başladım; ama ne yapsam, hangi yönde denesem hiçbir tepki alamıyordum. Ne kadar uğraştıysam nafile… Olmuyordu, ne gıdıklandığı belliydi ne gıdıklanmadığı. Olduğu gibi duruyordu. Hiçbir müdahaleme cevap vermiyordu. Büsbütün yıkılmıştım. Oysa hani rahatlayacaktım, hani sorular cevap bulacaktı, zihnimi kemiren o düşünceler hani yok olacaktı?
Aslında biliyordum, sorunun hamam böceğinde değil de, kendi beynimdeki, kendi düşüncelerimdeki böceklerde olduğunu. Anlıyordum artık kendimdeki bu gizemli halleri.
Þu dünyada herkesin kirli, kokuşmuş ya da bulaşıcı hastalık taşımadığını bildiğim halde ellerimi yıkarken her seferinde musluğu, lavaboyu ve sabunu yıkamamın; saatlerce temiz olmadı diye banyo yapıyordum. Kaldırım taşlarını sayarak yürüyorum. Her şeyin simetrik olması gerekmediğinin ve bu nedenle yatağımı bile cetvel ile düzeltmemin ne kadar saçma olduğunu bildiğim gibi… 16'ya kadar saymadan yaptığım işlerin başıma kötü haller getirmeyeceğini de gayet iyi biliyorum. Ama olmuyor, bunları yapmadan rahatlayamıyorum. Ve artık dayanamıyorum…
* * *
Acaba şu bizim Cahit Bey'den yardım mı istesem? Yok, yok imkânı yok isteyemem. Sonuçta ben onun patronuyum. Ya duyulursa personelim tarafından bir psikolog ile görüşeceğim? Ne olur iş hayatım, kariyerim?
Bana "deli" gözüyle mi bakarlar acaba? Bir hamam böceğiyle uğraşacak kadar deliyim aslında. Peki, her psikolog ile görüşen delimidir ki? Evet, evet Cahit Bey kendi ağzıyla dememiş miydi, psikolog ile görüştüğünü… Ve ben onu hiç de deli olarak görmemiş ve düşünmemiştim. Neyse görüşmeliyim artık şu psikologla dedim gidip gelen düşüncelerle ve Cahit Bey'i çağırdım.
Biliyor musunuz Cahit Bey, bir bıçağın kendi sapını yontamadığı gibi, insanın da tek başına kendini değiştiremediği zamanlar olur. Ve benim de kendimde değiştirmek istediğim; ama tek başıma değiştiremediğim özelliklerim var. Neydi senin şu psikolog arkadaşını adı? Ya neyse işte, bana o psikolog arkadaşınla bir randevu ayarlayabilir misin?
Devamı aşağıdaki link... Hamam böcekleri gıdıklanır mı? 2
http://herkonudan.com/edebistan/serbest-kursu/hamam-bocekleri-gydyklanyr-my--2.html