Miftahulkulub

3. BAB

Konusu : a) Tarikatın ikmal edilmesi..
b)  Hilâfet ve irşad makamı..
c)  Üç fasılda ilâhî tecelli açıklanır.


I. FASIL: İsimlerin tecellisi, fiillerin tecellisi, sıfatların tecel­lisi üç nevi olarak açıklanacak..

BİRİNCİ NEVİ : İsimlerin tecellisini açıklar.
Hak yolcusu salike, ilk başta zuhur eden isimlerin tecellisidir. Yüce Sübhan Hak, bir salike isimleri ile tecelli kıldıkta cümle lafız, kelime, ses­lerden işittiğini ve söylediğini Hak'tan işitir. Kendisi ve başkaları, işiten ve söyleyen bir âlet olur :
__Bunların cümlesi Hak'tandır..
Deyip öyle müşahede eder. İşbu duruma :
— İsimlerin tecellileri..
Tabir edilir.
İKİNCİ NEVİ : Fillerin tecellisini açıklar.
isimlerin tecellisinden sonra, fillerin tecellisi zuhur eder. Cenab-ı Hak, fiili ile bir tecelli kıldıkta o salik, maklukatın tümünden her nekadar fiil zuhur ederse., yapanlarını bir ağaç gibi görür; o fiilerin cümlesini Yüce Hak'tan müşahede eder :
— Bunlarda kudret yoktur; hakikî fail Cenab-ı Hak'tır. Deyip o filileri Cenab-ı Hak'tan müşahede eder. İşbu duruma :
—  Fillerin tecellisi..                                   
Tabir edilir.
İsimlerin tecellisi, fiillerin tecellisi; sülûkün tamamlanmasına mah­sus bir durum değildir. Bazı salike, sülük esnasında dahi zuhur eder. Ba­zı salike de, murakabe esnasında ve murakabeden sonra zuhur eder. Bun­ların hepsi de Allah'ın ihsanıdır.
ÜÇÜNCÜ NEVİ : Sıfatların tecellisini açıklar.
İşbu salike, fiillerin tecellisinden sonra, sıfatların tecellisi zuhur eder; bu sıfat tecellisi de üç kısımdır.
1.    KISIM : İlk nuranî tecelliyi açıklar.
Değerli kardeş, bilinmiş ola ki..
Hak yolcusu salik, murakabede yok olur, Arştan ferşe kadar her şey silinir; kendisinden ve görünenlerden bir eser kalmazsa., yeşil, kırmızı, beyaz, siyah, sarı renklerden bir renkte kendisini bir nur sarar, kendisi de onun içinde silinir.. İşbu duruma :
—  Sıfatların nuranî teceilisi..
Tabir edilir. Bazılarına bu halde hitap dahi zuhur eder.
Bu mertebeler, saliklerin son derecesi olup Allah'ın velî kullarının ise.. ELİF-BA makamında başlangıç derecesi sayılır. Bu derecelere va­ran Hak yolcusu salikin Fatiha'sının okunması yerinde olur. Ancak, bir şartla : Hak yolcusu salik, kuvvetli olup bu mertebelere kadar Fahr-i Âlem Resulüllah efendimizi müşahede etmiş olursa.. Allah ona salât ve selâm eylesin.
2.    KISIM : Allah'ta yok olmak ve Allah'ta var olmak (fenafillah ve bekabillah) halini açıklar.
Bu kışını üç derece üzerine açıklanacaktır. Şöyleki :
a) Hak yolcusu salik, müşahedesinde başarılı olduğu sıfat­ların nurlu tecellisinden sonra kendisinde Allah'ta yok olmak zuhur eder. Cenab-ı Hak, sıfatları ile; o salike tecelli eder. Hak yolcusu salik, ken­disinden ve yaratılmışlardan zerreye varıncaya kadar her şey silinir. Bunun peşinden de Allah ile var olmak zuhur eder. O zaman, bütün varlık­ları, kendisi Hak ile var olduğu halde müşahede eder.
b) Hilâfet makamıdır. İşbu tecellide, Allah'ta yok olmak ve Al­lah'ta var olmak zuhur eder. Bazılarına, bu halde, bütün varlıklar secde ederler. Fecir suresinin, 28. âyetinde Duyurulan :



—  «Rabbına dön..»
Hitabı dahi zuhur eder; iki cihanın yönetimi kendine sunulur. Hilâ­fet makamı da budur.
c) Bazılarına zuhur eden Allah'ta var olmak açıklanır.
Allah'ta yok olmaktan sonra, zuhur eden Allah'ta var olmak merte­besinde bulunan müşahede, salikin tecelli gereğine göre değişik olur. Bazı­sına ağaçlardan ve hayvanattan, bazısına meleklerden, bazısına da ken­dinden Allah'ta var olmak tesellisi zuhur eder. Bunların benzeri şeylerden de zuhur eder. Bir şekil, bir durum çizilmeden, bu türlü tecellilere :
—  Allah'ta var olmakla beraber, sıfatların tecellisi..
Tabir edilir.
Bundan sonra, miraç dahi, salike zuhur eder. Bunda dahi, bir şekil ve bir durum çizilmeden, türlü türlü müşahede ve konuşma zuhur eder.
Burada anlatılanların cümlesi, .sıfatların tecellisinin ikinci derecesi­dir; zat tecellisi değildir. Dua edelim :



—  Allah, bize ve size gönül açıklığı versin.

2. KISIM : Sıfatların tecellisinden, zatı müşahedeyi açıklar. Değerli kardeş, şu da bilinmiş olsun ki..
Anlatılan durumlardan sonra olan, yokluk içinde yokluktur.



—  Yok oldular, sonra yine yok oldular..
Cümlesinin hükmüne göre; Hak yolcusu salike, Cenab-ı Hak, ikinci derecede tecelli eylediği zaman, salikin kendisi yanar kül olur. Külü dahi savrulur, kendisinden bir iz kalmaz.
Bu şekilde, tamamen silinip yok olmuşken; bu işin hemen ardından, kendisine bir Hakkanî giysi giydirilir. O halde, Allah'ın yarattıklarını gördüğü zaman; o yaratılmışların cümlesinde, hatta kendisinde Yüce Hak­kın sıfatlarını müşahede eder. Bu şekilde bir müşahedeye erdiği zaman da, onlardan bir benzeri olmayan zatı müşahede eder. Gördüğü şeyler­den zerreye varıncaya kadar, bir benzeri olmayan zattan başka bir şey görmez. Bazan bu müşahede ağır basar, dalgınlık hali zuhur eder; Yüce Hakkın zatında, kendisini dalıp gitmiş bulur. Bu durum için şu tabir kul­lanılır :
—  Sıfatların tecellisinden zatı müşahede.. Bakara suresinin 115. âyetinde buyurulan :



—  «Ne yana yönelirseniz, Allah'ın yüzü oradadır..»
işarete göre; Ailah'ın veli kullarına ihsan olunan ilâhî tecelliler, bu türlü tecellilerdir. Ama, zat tecellisi değildir.


***


KUTUPLARIN TECELLİSİ

II. FASIL: Kutuplara, Allah'ın, kâmil olan veli kullarına zu­hur eden zat tecellisini üç nevi olarak açıkiar.
BİRİNCİ NEVİ : Allah'ın kâmil olan veli kullarına; yokluk içinde yokluktan varlık içinde varlıktan indikten sonra zuhur eden şimşek gibi çakan zat tecellisini açıklar.
Değerli kardeş, bilmiş olasın ki..
Adı geçen zatlar, yokluk içinde yokluktan sonra, üçüncü bir yokluk-la yok olmuşlardır.



—  «Yok oldular, sonra yok oldular, sonra yine yok oldular..»
Cümlesinde bulunan yokluk işaretleri, bu değerli zatlara hastır.
Benzeri olmayan Yüce zat, bunlara bütün yüceliği ile zat tecellisi ey­ledikte; öyle bir yoklukla yok olular ki : Kendilerini dahi ararlar, ama asla kendilerinden bir iz bulamazlar. Yitik sahibi, yitiğini arayıp da bula­madığı gibi..
Bunun peşinden, Allah'ta yok olmak zuhur eder.
Varlık içinde var olduktan sonra, üçüncü bir varlıkla daha var olur­lar ki :



—  «Var oldular, sonra var oldular, sonra yine var oldular..»
Manasına gelen hadis-i şerifi de bu mertebeye işarettir.
Bu mertebede, kendilerini nekadar ararlarsa arasınlar; Yüce Allah'­ın zatından başkasını bulamazlar.
Bu mertebede konuşma ve müşahede olmaz. Bazan kendilerine, tenez­zül zuhur ettiği zaman, şimşek gibi çakan zatî bir tecelli zuhur eder. Sö­zün özü şudur :



—  Hale dayalı bir şey, sözle anlatılamaz, bilinemez..
İşbu durum, zat tecellisinin ilk mertebesidir.
İKİNCİ NEVİ: Zat tecellisinin ikinci mertebesi olan Allah'ın za­tına dalıp gidenler açıklanır.
Kıymetlim, şu da bilinmiş olsun ki..
Durumu anlatılan değerli zatlara, zat tecellisinde yükselme olur; so­nunda Allah'ın zatına dalıp gidenlerden olurlar. Bir şekil, bir durum çi­zilmeden Yüce Zat'ta öyle boğulurlar ki, asla kendilerinden haberleri ol­maz. Bu tecellide, iki hal zuhur eder :
a)    Celâliyet..
b)    Cemaliyet..
Celâliyet zuhur ettiğinde, kendinden habersiz olarak, kahır yönün­den tasarrufa dair bazı alâmetler zuhur eder; bu tasarruf aynı anda olur. Meselâ, o hal içinde iken, bir kimseye :
—  öl..
Demiş olsa, o kimse, o saatte ölür. Yine bir ölüye :
—  İznimle kalk..
Diyecek olsa, o ölü, o saatte canlanır. Diğerlerini de buna kıyas ede­bilirsin. Her ne söylerlerse, o söyledikleri yerini bulur.
Cemaliyet halinin zuhurunda dahi, kendinden habersiz olarak; kerem, lütuf, ihsan yüzünden tasarrufa dair bazı alâmetler zuhur eder. Her ne şey için olursa olsun; ağzmdan söz çıktığı zaman, o şey var olur. O ka­dar ki : Bir harfi dahi boşa gitmez.
İşbu duruma, zat tecellisinin ikinci mertebesi olan :
—  Allah'ın zatına dalıp gidenler mertebesi. Tabir edilir..
ÜÇÜNCÜ NEVÎ : Zat tecellisinin üçüncü mertebesi olan hayret makamını açıklar.

Kıymetlim, şu da bilinmiş olsun ki..
Bundan sonra, yine tecelli yükselir; hayret makamı zuhur eder. Bu öyle bir şeydir ki : Bir kimseye hayret makamı zuhur ettiği zaman, bir çöpü dahi, kaldırmaya gücü kalmaz, kaldıramaz. Bu durum :



—  Hale dayalı bir şey, sözle anlatılamaz; bilinemez..
Manasına göre; tarifi mümkün olmayan hallerdendir. Bu makamdan ilerisi de yoktur. Bu türlü zat tecellisine zuhur yeri olan değerli zatlar, bazan yükselir, bazan da inerler. Zat tecellisinden inerlerse., kendilerine, şimşek gibi çakan zat tecellisi zuhur eder. Eğer yükselirlerse.. Allah'ın zatına dalıp gidenlerden olma hali zuhur eder. Bundan sonra da terakki ederlerse., hayret makamı zuhur eder. Ancak :
—  Bundan sonrası yoktur.
Demek gibi bir mana çıkarılmasın; yanlış anlaşılmasın..
—  Sülük dereceleri, tarikat mertebeleri yok..
Demekten murad, Rahman suresinin, 29. âyetinde Duyurulan :



—  «O, her an, bir başka iştedir.»
Mana icabı:
—  İlâhî işlere bir son var.. Demek değildir.
Bundan sonrası, sözle anlatılamaz, tavsif edilemez. Hal kabilindendir ama, hal ile de, anlatmak, işaret etmek mümkün değildir; mümkün oldu­ğu tasavvur da edilemez. Bu mana :



— Fazilet sahibini, fazilet sahibi bilir. .
Cümlesi ile duyurulan incelikler arasındadır.
Fussilet suresinin 35. âyetinde buyurulan :



—  «Bana, büyük hazza sahib olanlardan başkası erdirilemez.»
Mana gereğince; ayrıca, Sebe' suresinin 13. âyetinde buyurulan :



—  «Kullarımdan, tam şükredenler pek azdır.»
Mana uyarınca, bu mertebelere ermek, yani: Zat tecellisine nail ol­mak, binde bir kişinin kârı dahi değildir; sırf Yüce Mevlâ'nın ihsanı ve keremidir.
Duâ makamında, Araf suresinin 43. âyetini okuyalım :



—  «Allah'a hamd olsun ki, bunu bize hidayet eyledi; eğer Allah bi­ze hidayet etmeseydi, biz, kendiliğimizden bunun yolunu bulamazdık.»
    

***


RESULÜLLAH'I GÖRMEK

III. FASIL: Resulüllah efendimizi görmeyi açıklar; Allah ona salât ye selâm eylesin..

Burada anlatılmak istenen mana şudur :
—  Allah'ın velî kullarının, Hazret-i Resulüllah'ı —Allah ona salât ve selâm eylesin— görmeleri ve müşahede etmeleri, kendi hallerine ve te­cellilerine göredir.
Bazılarının ayrılık durumu ağır bastığından, Resulüllah'ı ayrılık yö­nünden müşahede eder. Kendisi ayrı, Resulüllah da ayrı olarak, kendisi­ni dış yapısı ile müşahede eder ve konuşur; Allah ona salât ve selâm eylesin.
Bazılarında işe, Resulüllah'ı sevmek yanı ziyade olur. Görürken, ken­di durumunu, Resulüllah'ın durumu görür; Allah ona salât ve selâm ey­lesin. Ayrıca Resulüllah efendimizi de, ikilik halinde görür ve karşılıklı konuşurlar. İşbu şekillere :
—  Resulüilah'ın ruhani cesedi..
Tabir edilir. Yani : Müşahede ve konuşma hallerindeki Resulüllah efendimizin durumuna.. Allah ona salât ve selâm eylesin.
Eğer o kimse, sevgi işinde daha ileri giderse., kendisi, Resulüllah'ta yok olur. Bu makamda, soru soran ve cevap veren kendisi olur. Bu görüş için :
—  Resul'de yok olmak..
Tabir edihr.
Hak yolcusu salikte cezbe zuhur eder ise.. Resulüilah'ın cesedini mü­şahede edemez; Muhammedi nuru görür. Allah ona salât ve selâm eylesin. Bu durumda, Muhammedi nur, zat nurunda boğulur, o hali ile Muhammedi nur müşahede olunur. Eğer salik, bu halde, kendisini görür de arada konuş­ma olursa., bunun için :
—  Muhammedi nuru müşahede..
Tabir edihr. . Yine bu surette, salike hakikî cezbe zuhur eder ise., salik, Muham­medi nurda yok olur; Hak tecellisi zuhur eder. O zaman da, konuşma şekilsiz olur. İşbu tecelli için de şu tabir kullanılır :
—  Muhammedi sıfat, zat müşahedesi..
Anlatılan müşahedelerin hepsi, ruhaniyet yolundan olur.
Anlatılan ruhanî müşahedeler, bazan melekût kapısında olur. Eğer orada, diğer müminlerin ruhları da bulunuyorsa, durum budur. Zira, cüm-le müminlerin ruhları oradadır.
Bazan da Muhammedi kapıda olur. Ama, müşahede edilen yerde ne-bilerin ve velilerin ruhları da bulunuyorlarsa., zira, nebilerin ve velîlerin ruhları da oradadır.
Bazan da bu müşahede hakikat kapısında olur. Ama, bu müşahede miraç durumunda olursa.. Çünkü, bütün velîlerin miraçları oradadır.
—  Melekût kapısı..
Dedikleri, arşı ayakta tutan sütunundadır. Orası :
—  Arşı taşıyanlar..
Tabir edilen meleklerin makamlarıdır. Onlar, ilâhî hizmeti görmekle emir almışlardır. Bunun için oraya :
—  Ceberut âlemi..
Tabiri dahi kullanılır. Sözün kısası : Melekût kapısı ve ceberut ale­mi, tek makama verilen isimdir.
Muhammedi kapı, arşın ortasıdır. Cümle nebilerin ve velilerin ruh-ları. orada o makamda olur. Resulüllah'ın meclisi de bu makamdadır. Cümle ehlüllah, Resulüllah'ı o makamda müşahede ederler.
Anlatılan ruhanî müşahede ve Resulüllah'ın cesedi de bu makamda
Hakikat kapısına gelince., bu, arşın üstündedir. Bunun için :
—  Lâhut âlemi..
Tabir edilir. Bu makamda, hiç bir şey yoktur. Cümle ehlüllahın ru-hani miraçları o makamdadır. Bazıları refref ile, bazıları da cezbe ile bu makama varıp Yüce Hak ile, şekilsiz konuşurlar, müşahede ederler. Bu durumda, îsra suresinin 1. âyetinde buyurulan :



—  «Noksan sıfatlardan münezzehtir o Allah ki; kulunu, bir gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya kadar yürüttü, öyleki : Onun çev­resini uğurlu bereketli kildik..»
Mana sırrına göre, bu müşahede için :
—  Eblüllahın (veli kulların) miracı, sıfatların tecellisi, zat müşa­hedesi..
İsmi verilir.
Ancak, burada çok çok dikkat edilmesi gereken bir husus var; o da şudur : Olmaya ki, Yüce Mukaddes Hak, lahut âleminde sanıla ve Hakka mekân tesbit edile.. Böyle bir vehimden kesinlikle sakınmak gerekir.
Çünkü, miraçtan murad, yüksek makama yükselip çıkmaktır.



—  «Allah-ü Taâlâ, bu gibi şeylerden yana tam bir yüceliğe sahiptir.»
Manası uyarınca, Allah-ü Taâlâ, mekân tutmaktan yana münezzehtir, özellikle bir yerde olmaktan, çıkmaktan, inmekten, düşüp kalkmaktan ve bunların benzeri tüm noksanlıklardan yana temizdir.
Anlatılan manalara daha açık olarak, Fussilet suresinin 54. âyetin­de şu işaret vardır :



—  «Dikkat edin, o her şeyi çepeçevre kuşatandır.»
Her şeyi kuşatanı, bir şey nasıl kuşatabilir!. Burada, şöyle bir soru sorulabilir :
—  O halde, lâhut âlemine çıkılmasının sebebi nedir?.
Bunun için, İsra suresinin 1. âyetindeki şu mana ile cevap verebiliriz :



— «Ona âyetlerimizden bir kısmını göstermek için.. Çünkü o, ger­çekten duyan ve gerçekten görendir.»
Bu manaya göre, Vacib'ül-Vücud (varlığı mutlak gerekli) Yüce Zat, pek keremli sevgilisine açık âyetlerini seyrettirmek için onu gece yürüttü ve miraç nasib eyledi. Ümmeti içinden onun gidişatında olan kullarına efendimizin bereketi ile ruhaniyetten, Allah'ın bu türlü ihsanı gelir. Bu manayı, ciddiyetle anlamaya çalış.
    
   

Günün Sözü

"“Mü’minin rûhu, borcu ödeninceye kadar, borcundan dolayı mahpustur.” (Hadis-i Şerif—Ahmed b. Hanbel)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.