Miftahulkulub

5. KISIM

5. KISIM
    
Konusu : Dört bölümden ibaret olan BİRİNCİ BAB..

I. BÖLÜM : Teveccüh - Rabıta..
Kendi içinde, dört bölümden ibaret olan bu birinci bölümde şu hu­suslar vardır :
a)    Teveccüh ve rabıta..
b)    Müptedi (yeni giren) salik..
c)    Mutavassıt (ortada bulunan) salik..
d)    Müntehi (sonda bulunan) salik.. Bunlar, üç türe ayrılıp açıklanacaktır :

TEVECCÜH
Birinci türde, şunlar açıklanacak : Müptedi salikin, ınuktedi talibin teveccühü.. Bu da, üç yönlüdür.
Birinci yönlüsü şöyle olacaktır :
Şeyhin huzurundaymış ve diz dizeymiş gibi, kıbleye dönük olarak oturacak. Kendi kalbini bir tekneye veya bir başka kaba benzer görecek. Şeyhinin kalbini de, umman deniz misali bulacak. Kendi kabını altına tu­tup umman deniz misali mürşid şeyhin kalbinden ilâhî feyiz doldurmaya çalışıp gayret edecek. Bu iş; en azından çeyrek saat, ortalama yarım saat, en çoğu da bir saat kadar sürdürülüp öyle duracaktır.
İkinci yönlüsü de şöyle olacaktır :
Mürşid şeyhini bir çadıra benzetecek. Kendisini de o çadırın içindi' bilecek. Dört yandan, o çadırın içine ilâhî feyizlerin akıp durduğunu gö­recek. Kendisini bu halde tutup durmalıdır.
Üçüncü yönlüsü şöyle olacaktır :
Mürşid şeyhinin ruhaniyetini bir büyük denize benzetecek; kendisini de bir damlaya.. Sonra kendisini o büyük denizde boğulmuş bilip anlatılan şekilde teveccühünü sürdürecektir.
Anlatılan üç yönlü teveccühten hangisi, kendisine kolay ve uygun olursa., ona devam etmelidir. Anlatılan en az, orta ve en çok teveccüh sü­relerinden hangisine alışmış ise., kıbleye dönerek o şekilde oturmalıdır. Sonra da, kendisine ihsan edilen zikir dersini, teveccühünü bozmadan oku­malıdır.
Dersini bitirdikten sonra da, Fatiha okuyup duasını etmelidir.

RABITA
Anlatılan bu makamların rabıtası dahi üç yönlüdür.
Birinci rabıta şöyle olacaktır :
Bu yola giren salik mürid; hemen her gezip oturduğu yerde, şeyhinin eli elindeymiş ve daima huzurunda oturuyormuş gibi bir duyguya sahib olacak.
İkinci rabıta şöyle olacaktır :
Mürşid şeyhinin ruhaniyetini; bir hırka veya bir cübbe gibi giymiş, bir peçe şeklinde üzerine örtmüş gibi bilecek.. Daima onunla gezip otur­duğu duygusuna sahip bulunacak..
Üçüncü rabıta ise, şöyle olacaktır :
Mürşid şeyhinin mübarek hırkası içinde, koltuğu altında kendisini gizlenmiş görecek. Böylece, daima onunla beraber olduğu duygusuna sa­hip bulanacak..
îşbu usulleri izleyerek giden Hak yolcusu mürid salik; uyumaya ni­yet ettiği zaman, kendisini şöyle bilecek : Sanki, mürşid şeyhinin uğur­lu ayağına başını koymuş, orada uyuyor.
Evet, Hak yolcusu mürid salikin yatıp uyuması da böyle olmalıdır.

    
***

    
İkinci türde şunlar açıklanacak : Mutavassıt (ortada bulunan) sa-likin teveccühü.. Bu da üç yönü ile açıklanacaktır.
Birinci yönlüsü şöyle olacaktır :
Orta halli salik, bu yönlü teveccühünde; kendisini mürşid şeyhinin huzurunda diz dize oturur bilecek.. Şeyhini, bu şekilde huzur halinde bul­duğu zaman, şeyhi, kendisini alıp nur kaynağı Resulüllah efendimizin huzuruna götürdüğü duygusuna sahib olacak; Allah ona salât ve selâm eylesin. Kendi durumunu bu ölçüde, bilerek, Resulüllah'ın huzurunda du­ruyormuş gibi duracak; Allah ona salât ve selâm eylesin. Ancak, kendi­sini, mürşid şeyhinin hırkasının altında saklı sayacak.. Bu arada, şeriat sahibi Resulüllah efendimizin, cevahirlerle bezeli yüksek bir kürsüde otur­duğunu, dört halife efendimizin de, onun sağ ve sol taraflarında bulun­duğunu bilecek. Resulüllah efendimize Allah salât ve selâm eylesin; dört halifeden dahi, razı olsun. Bu halde; tam bir huzur, huşu ile bir çeyrek veya yarım saat yahut bir saat kadar.teveccüh edip oturacak..
İkinci yönlüsü şöyle olacaktır :
Şeyhini bir çadır gibi bilip ona sarınacak. Her yandan da ilahî feyiz­ler geldiğini duyacak.. Bu teveccühünde şeyhini bulduğu zaman, şeyh kendisine zarf gibi olacak. Yani : Örtündüğü bir elbise gibi, her yanını bürümüş Olacak.. Kendisi de onun içine girip yok olmuşcasına kalacak. İşbu hal ile, enbiyanın efendisi, Resulüllah efendimizin nur dolu huzuruna varılmış olacak. Üstte de anlatıldığı gibi, Resulüllah efendimizi, süslü bir kürsü üzerinde oturmuş bulacak. Kalan bütün nebileri ve resulleri de onun sağında ve solunda birer yüksekçe kürsü üzerinde oturmuş görecek.. Başta Resulüllah efendimiz olmak üzere, bütün nebilere ve resullere sa­lât ve selâm olsun. Şeyhini dahi, Resulüllah efendimizin üstün zatına doğ­ru teveccüh edip oturmuş sayacak. Nurun kendisi olan mübarek kalbinden şeyhinin kalbine altın oluktan akar gibi ilâhî feyizler aktığını göre­cek. Bu duygu hali içinde; saygı ile, edeple, içli bir şekilde teveccüh ede­rek bir çeyrek, yarım veya bir saat kadar duracaktır.
Üçüncü yönlüsü şöyle olacaktır :                                           .
Şeyhinin ruhaniyetini bir deniz bilecek; kendisini de onda boğulan bir damla sayacak. Ve., yok olduğunu özünde duyacak.. Bu teveccühünde şeyhini bulduğu zaman; deniz olan şeyhi ile peygamberlerin efendisi ev­liyanın ve müttakilerin dayanağı Resulüllah efendimizin huzuruna vardı­ğını görmelidir; Allah ona salât ve selâm eylesin. Efendimizi dahi, tüm varlığı kuşatan derya bilmeli.. Resulüllah efendimizin sağında ve solun­da ise., tüm nebileri ve resulleri görmüş gibi olmalıdır. Resulüllah efen­dimize ve diğer nebilere ve resullere salât ve selâm olsun.
Üstte anlatılan hal ile, bir deniz ölçüsünde gidip şeyhinin denizini, Resulüllah'ın denizinde yok olmuş kabul etmelidir. Böyle bir huzur, huşu ve içten bir saygı ile çeyrek saat yahut yarım veya bir saat kadar tevec­cüh edip durmalıdır.
Bütün bu teveccühlerde; meydana çıkan belirtileri, şeyhinden baş­kasına anlatması yerinde olmaz. Zira, bu makam, şeyhte yok olma ma­kamıdır.
Bu makamın rabıtasına gelince., onu da diyelim..
Hak yolcusu salikin oturması kalkması, uykusu uyanıklığı, yemesi içmesi, gezip yürümesi gibi özellik taşıyan ve taşımayan tüm işlerinde şeyhini kendisi ile beraber bilecektir. Şeyhini, kendi yanında oturur gibi görecek, ona göre saygılı, duygulu huzur içinde kalacaktır.

    
***

    
Üçüncü türde ise, şunlar anlatılacak : Müntehi (sonda bulunan) salikin teveccühü.. Bu da üç yönü ile açıklanacaktır.
Birinci yönlüsü şöyle olacaktır :
Daha önce de anlatıldığı gibi, Hak yolcusu salik mürid, şeyhi ile diz dize oturmuş gibi teveccühünü sürdürecek. Bu arada, Resulüllah efen­dimizi dahi, arada bir perde olmadan açık bir şekilde görecek.. Bu hali bulduğu anda, Resulüllah efendimizde yok olmaya ayak basmıştır. Bu halde de, yine şeyhini teveccühünden uzak tutmayacaktır, önceki halde şeyhinde fena bulma hali ile Resulüllah efendimizin huzurunda oturduğu­nu anlayacaktır; Ailah ona salât ve selâm eylesin.
— Hazret-i Resulüllah, bu çaresizini şekilsiz yorumsuz olarak Allah'a ulaştırır..
Diye düşünecektir. Tam bir huzur, içten gelen saygı ile; çeyrek, ya­rını veya bir saat kadar teveccüh edip duracaktır.
İkinci yönlüsü şöyle olacaktır :
Sona varan müntehi Hak yolcusu salik; ikinci tür teveccühün ikinci yönlüsündeki çadır misali teveccüh halini burada dahi sürdürecektir. Şeyhinin hüviyetinde dahi yok olacaktır. Bu hali içinde; Resulüllah efen­dimizi, arada perde olmadan tanınan sıfatları ile görecektir. Şeyhinin hüviyetinde yok olarak, Resulüllah efendimizin huzuruna varacaktır. Ora­da tam bir huzur, içten saygı ve edeple oturacaktır. Bu arada, Resulüllah efendimizin mübarek kalbinden; şeyhinin kalbine altın oluktan akar gi­bi,, ilâhî feyizlerin akıp geldiğini görecektir. Bu ilâhî feyizler içinde; ken­disini de, şeyhini de yok olmuş bulacaktır. Resulüllah efendimizin dahi, Yüce Hakkın huzurunda oturduğunu özünde duyacaktır; tüm varlığı dahi, onda yok olmuş görecektir. Resulüllah efendimize salât ve selâm olsun, işbu teveccühünü dahi; çeyrek, yârım veya bir saat sürdürüp duracaktır.
Üçüncü yönlüsü şöyle olacaktır :
işini bitirip sona ulaşmakta olan Hak yolcusu mürid salik, ikinci tür­de anlatılan ikinci yöndeki teveccühünü burada dahi aynen uygulayacak­tır. Şeyhinin ruhaniyetini bir deniz, kendisini de bir damla sayacak; orada yok olacaktır. Bu arada, Resulüllah efendimizin yüksek kalbini de şöyle görmelidir : Bütün âlemi sarmış deniz.. Bunları böylece görüp duymalıdır. Şeyhini de, o saadet denizine katmaya gayret edip çalışmalıdır. Bu saadet denizine katmaya çalışırken, tam ve bütün olarak cümle varlıkları zerreye varıncaya kadar, o deryada silinip yok olmuş görmelidir. Resulüllah efen­dimizin huzurunda dahi, bu şekilde oturduğunu kabul etmelidir. Bu otu-ruşundaki teveccühünü çeyrek, yarım veya bir saat kadar sürdürmelidir.
Bu mertebede, Hak yolcusu salike Resulüllah efendimizin varlığında yok olma işareti; anlatılan şekilde dile gelir.
Durum gerçeğe ulaştığı zaman da, bu üstün ihsanlara zuhur yeri olur :

 

— «Rabları, onlara tertemiz bir şarabı içirmiştir.»
Mealine gelen însan suresinin 21. âyetinin doğrultusunda, asıl varlı­ğa zuhur yeri olma durumu ihsan olunur. Yani : Resulüllah efendimizin nuruna.. Allah ona salât ve selâm eylesin..
Bu manada bir şiir.:

Bilürüm ki seni haksin;
Kamu âlem
bütün sensin., îki
cihanda sultansın;
Şefaat ya Resulellah..
Seni bulan bulur
Hakkı; Seni gören
görür Hakkı..
Hakikat madeni
sensin; Şefaat ya
Resulellah..'

Bu makamın rabıtası dahi, şöyle olacaktır :
Hak yolcusu salik mürid; her gezdiği yerde, her oturduğu semtte, yani : özel ve diğer işlerinde şekilsiz yorumsuz Hakkın huzurunda ola­caktır. Bu ölçü içinde; gezecek, oturacak, Hakkın gayrını da kalbinden çıkaracaktır. Bundan sonra, oturması, kalkması, uykusu, uyanıklığı Hak ile olacaktır.
Bu kitabın yazarına ait bir başka şiir :
    
    
    
    
(1) Şu şiirin daha açık Türkçesi şöyledir :
Sen Haksin; şunu da bilirim: Cümle âlem, tümden sensin..
Dünyada âhirette bir sultansın; bize şefaat eyle ya Resulellah.-
Seni bulan kimse, Yüce Hakkı bulmuştur; seni gören kimse, Yüce Hakkı görmüştür..
Sen hakikatin kaynağısın; bize şefaat eyle ya Resulellah.-
Allah-ü teâlâ Resulüilah efendimize salât' ve selâm eylesin.

Ya Resulellah cemalin binikab gördüm
bugün;
Hamd ü lillah nur ü vecbin bihicab
gördüm bugün.. Çünkü gark olmuştu nura
ol mübarek kametin; Baktığını an aldı
berk-ı envarın senin..
Gönlüm içre çün kuruldu bir yüce divan
aman;
Bir mücellâ hem mücevher kürsî dahi
nagehan..
Şah-ı Kevneyn ol mücellâ kürsî üzere
oturur;
Çar-ı yar basafa ashab saf beste durur..
Çünkü gördüm bir dahi ol Şah-ı Kevneyn'i
heman;
Ol vakitte cümle aklım tar ü mar oldu
aman.. .
Mest olup'kaldım orada bilmez oldum
kendimi; Gördüm ancak evvel ve âhir
cihanı hemdemi.. Kaplamıştı nur cihanı
kalmamıştı nesne hiç; Görünürdü Nur-ı
Muhammed kalmamıştı nesne hiç.. Nuru
nur etti canım Nur-ı Ahmed Mustafa;
Gel ki asık Nuri'ye kim kalbin olsun
pürsafa..'


(1) Bu şiirin daha açık Türkçesi şöyledir:
Ey Allah'ın Elçisi, bugün, cemalini peçesiz olarak gördüm; Allah'a hamd olsun, yü­zünün nurunu, bugün perdesiz gördüm.
O mübarek boyun, nura boğulduğu, içindir ki; baktığım anda, senin nur şimşeklerin gözümü aldı.
Aman aman, gönlümün içinde yüce bir divan kuruldu; parlak mücevherlerle süslü bir de kürsü ortaya kondu..
İki cihanın şahı, o parlak kürsü üzerinde oturuyordu; dört halife, safa ile diğer as­hab saf tutup duruyordu.
O iki cihan şahını bir daha gördüğüm zaman; o vakit, bütün aklım darmadağın oldu, aman..
.Sarhoş oldum, orada kaldım, kendimi bilmez oldum : İşte o zaman önden sona cihanı ve arkadaşı gördüm.
Cihanı bir nur kaplamıştı, hiç bir şey onsuz kalmamıştı; Muhammed nuru görünüyor­du, başka bir şey hiç kalmamıştı.
Canım, Nuri'yi, Ahmed Mustafa'nın nuru nur eyledi; aşık Nuri'ye gel de, kalbin safa dolsun.

Günün Sözü

"Allahü Teâlâ’nın, arefe günündeki kadar cehennemden kul âzât ettiği bir başka gün yoktur.” (Hadîs-i Şerif—Müslim)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.