Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
264.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 4232
264. Mektup
MEVZUU : a) Muameleyi hayret ve cehalet tarafına çekmek..
b) Hallere ve keşiflere itimad etmemek..
c) Kendisine anlatılan, çevredeki bazı meşayihe vaki olan hal ve bu arada onun
tabiri..
***
NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu Seyyid Bakır Seharenforî'ye yazmıştır.
***
Âlemlerin Rabbı Allah'a hamd olsun. Selâm onun seçmiş olduğu kullarına.
Mahabbetin artmasında, tam bir iştiyaktan sadir olan mübarek mektup çokça ferah
getirdi.
***
Size lâzım olan şudur: Halin iktizası olan ise ikbal ve teveccüh edip esma ve
sıfat mülâhazası olmadan zat ismini zikretmek.. Ta ki: Muamele cehalete müncer
olup hayrette nihayet bula..
Esma ve sıfatın mülâhazası, çoğu zaman, hallerin zuhuruna bais vecdin ve
tevacüdün gelmesine vasıta olur. Her halde şu cümleyi duymuş olacaksın:
— Hallerde ve vecidlerde hata ihtimali çoktur; Hakkı batıla katıştırmak bu
yerde boldur.
***
Çevredeki meşayihten biri, bu Fakir'e bir elçiyi yollamış. Hallerini
açıklayarak şöyle demiş:
— Fena ve izmihlal o mertebeye ulaştı ki; bir şeye baktığım zaman göremiyorum.
Yere ve semaya baktığım zaman, onları bulamıyorum. Ne arşı, ne de kürsîyi
bulabiliyorum. Kendimi düşündüğüm zaman, kendimi de bulamıyorum. Bir şahsın
yanına gitsem, onu da bulamıyorum. Sübhan Allah'ın dahi nihayeti yoktur. Hiç
kimse de onun nihayetini bulamamıştır. Meşayih bu hali, kemal olarak itikad
etmiştir. Eğer sen de aynı şekilde itikad ediyorsan; senin yanına neden
geleyim?. Yani: Yüce Hakkın talebi için.. Şayet sen, kemal olarak, bundan başka
bir şey biliyorsan, bana bir mektup yaz.
Ona cevab olarak şöyle yazdım:
Bu haller, kalbin telvinatındandır. Kalb ise., bu tarikat derecelerinin
ilkidir. Bu hallerin sahibi, kalb hallerinden dörtte birini geçmiş sayılır. Ona
gerekir ki, kalan dörtte üçü dahi aşa..
Anlatılan birinci halden sonra, uygun düşer ki: Üçüncü dereceye geçe.. Ki o:
Ruhtan ibarettir. Sonra, Allah'ın dilediği yere kadar çıkar.
***
O mektubun yazılması üzerinden bir müddet geçtikten sonra, bu Fakir'in
arkadaşlarından biri geldi. Tarikat aldıktan sonra, vatanına gidiyordu. Halini
anlatınca bana malum oldu ki: Bunun hali, anlatılan şeyhin haline muvafık.. Bu
manada; belki de ondan daha ileri.
Dikkatle nazar ettiğim zaman, bana zahir oldu ki: Onun fenası ve izmihlali,
heva unsurundadır. Ki o: Zerrelerden her bir zerreyi kuşatmıştır. Hevadan başka
müşahede edilen bir şey yoktur. Bunu da nihayeti olmayan İlâh sanmıştır.
Halbuki Sübhan Allah, böyle bir seyden yana pek yüceliğe sahiptir.
Onun hallerini, ikinci defa araştırdığım zaman, yakin getirdim ki:
Onun iptilâsı. hevadan başka bir şey değil. Kendisini de bu manaya muttali
ettim.
Kendisi dahi, vicdanına müracaat ettiği zaman, bildi ki: Kendisine hâsıl olan
hevadan bir sev değil.. Bu haller için istiğfar etti: kademini bu halin
yukarısına bastı..
***
Bilesin ki.
Kalb, anasır-ı erbaa âlem-i halk ile ruhlar âlemi arasında bir berzahtır.
Kendisinde, her iki âlemden de, bir vasıf ve bir renk vardır. Böyle olunca,
kalbin yarısı halk âlemindendir; yarısı da ruhlar âleminden..
Bu manaya göre: Onun yarısı olan yarımız, âlem-i halka nazır olandır. Muamele
dahi heva unsuru üzerinedir.
Böylece, kalbin dörtte biri, heva makamından ibaret olur. Ki bu: Kalbin
tazammun ettiği olup zahir olan da. birinci cevaba muvafıktır ve onun
hakikatinin keşif beyanıdır.
— «Allah'a hamd olsun ki: Bizi buna kavuşturdu. Allah bize hidayet etmeseydi;
biz buna kavuşamazdık. Rabbımızın resulleri gerçeği getirdi.» (7/43)
***
Bundan daha fazla yazmaya vakit müsait olmadı.
Selâm size ve hidayete tabi olanlara..
Mütabaat-ı Mustafayı bırakmayanlara.. Ona ve aline salâtların en faziletlisi..
Selâmların ekmeli..