Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
288.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 6369
288. Mektup
MEVZUU : Aşura, beraet ve bunlardan başka nafile namazların
cemaatle kılınmasını men etmeye dairdir.
***
NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Seyyib Muhibbillah Mankpuri'ye yazmıştır.
***
Allah'a hamd olsun ki, bizi resullerin efendisine tabi olma şerefine erdirdi;
dinde bid'atları işlemekten bizi korudu.
Dalâlet binasını yıkan, hidayet bayraklarını yükselten zata salât ve selâm
olsun. Keza, onun ebrar âline ve ahyar ashabına da..
***
Bilinmesi yerinde olan bir durum var ki, şudur:
Bu zamanda, havastan ve avamdan insanların pek çoğu, nafile namazların edasına
ihtimam gösterirler. Lâkin onlar, farz namazların edasında gevşek davranırlar;
onun sünnetine ve müstahablarına riayet etmezler. Ancak, pek az kimseler
müstesna..
Onlar, nafile namazları değerli bilmekle beraber, farz namazları küçük ve düşük
görmektedirler.
Farz namazları, pek az olarak, müstahab vakitlerinde eda ederler. İlk tekbiri
cemaatle imama uyarak almaya ihtimam göstermezler. Hatta, cemaatle namazın
kaçırılmasına dahi önem vermezler. Ancak, sırf farz namazı, tembellik ve
gevşeklikle kılmayı dahi bir ganimet sayarlar. Ama nafile namazları, kemaliyle
ihtimam göstererek, tam bir cemaatle eda ederler. Meselâ: Aşura, beraet, receb
ayının yirmi yedinci gecesinin namazını sayabiliriz. Bir de receb ayının ilk
cuma gecesi ki, bunun adına:
— Leyle-i reğaib..
Derler.. Bu yaptıklarım da hasen ve müstahsen görürler. Ama bilmezler ki o:
Şeytanin tesvilâtından olup seyyiatı hasenat suretinde göstermektedir.
Şeyh'ül - îslâm Mevlâna Usameddin Herevî Vikaye şerhi haşiyesinde şöyle dedi:
— Nafile namazı cemaatle kılmak, farzları dahi cemaatle kılmayı terk etmek,
Şeytan'ın tesvilâtındandır.
Şunun bilinmesi gerekir ki; nafile namazı cemaatle kılmak, mezmum ve mekruh
bid'atler arasındadır. Bu manada, Hatem'ür - risalet Resulûllah S.A. efendimiz,
şöyle buyurdu:
— «Bir kimse, dinimizde olmayan yeni bir şey ihdas ederse o merduddur.»
Bilesin ki,
Nafile namazları cemaatle kılmak, bazı fıkhı rivayetlerde mutlaka mekruhtur.
Bazı rivayetlerde ise., bu mekruh olma durumu çağırma ve cemiyet olma şartına
bağlanmıştır. Bu ikinci şarta göre, iki kişi ile bir davet vaki olmadan
mescidin bir köşesinde kılınırsa caizdir. Üç kişi olmasında meşayihin değişik
görüşü vardır. Dört kişi ile kılmak, bazı rivayette ittifakla mekruhtur. Bazı
rivayette ise, en sahihi mekruh olduğudur.
Siraciye fetvasında: Teravih ve güneş tutulması namazı hariç olmak üzere,
nafile namazı cemaatle kılmayı mekruh saydı.
Fetava-i Gıyasiye'de ise.. Şeyh'ül-İslâm Serahsî Rh. şöyle dedi:
— Ramazanın haricinde nafile namazı cemaatle kılmak ancak şu şekilde mekruh
olur:
a) Bir davet vaki olursa..
b) Amma, bir veya iki kişi iktida ederse mekruh olmaz.
c) Üç kişinin iktidasında ihtilâf vardır.
d) Dört kişilik bir cemaatle kılınmasında ihtilafsız kerahet vardır.
Hülâsa'da şöyle anlatıldı:
— Nafile namazı cemaatle kılmak, çağırma yolu ile olursa mekruh olur. Ama
ezansız, kametsiz olarak mescidin bir köşesinde kılarlarsa mekruh olmaz.
Şems'ül-eimetü Halevani şöyle dedi:
— Nafile namazı cemaatle kılmakta, imamdan başka üç kişi olursa., ittifakla
mekruh olmaz Dört kişide ihtilâf vardır; ama sahih olan mekruh olduğudur.
Fetava-i Şafiiyede şöyle anlatıldı:
— Ramazan ayı müstesna nafile namazı cemaatle kılmak mekruhtur. Bunun mekruh
olması tedai (çağırma) şartlıdır. Yani: Ezanla kametle.. Ama çağırma olmadan,
bir iki kişi iktida ederse., ama çağırma olmadan, mekruh olmaz. Ama üç kişi
iktida ederse., meşayihin Rh. ihtilâfı vardır. Allah onlara rahmet eylesin.
Ama, dört kişf iktida ederse., ittifakla mekruh olmaktadır.
Bu misillu rivayetler çok olup fıkıh kitapları onlarla doludur.
Şayet nafile namazın cemaatle kılınmasına mutlak olarak cevaz veren ve aded
zikri için sükût geçen bir rivayet bulursan; onu bir başka rivayette vaki olan
mukayyed duruma hamletmelisin. Mutlak mukayyed murad edilmiş olabilir; cevaz
dahi, ikiye ve üçe inhisar ettirilmelidir.
Hanefî âlimleri, mutlakı ıtlak edildiği şeye usulde alıp mukayyede hamletmezler
ise de; lâkin onlar, mutlak hamlini rivayetlerde mukayyed üzerine caiz
görürler; hatta bunu lâzım sayarlar. Farz-ı muhal tariki ile anlatıldığı gibi
hamledilmez de, mutlak olarak iş icra edilirse o zaman, bu mutlak mukayyed
üzerine muanz düşer. Küvetin müsavi olduğunu kabul edemeyiz; çünkü kuvvette
müsavat memnudur.
Çünkü: Kerahet rivayeti çok olduğuna göre tercih edilmiş ve fetva da ona göre
verilmiştir. Mubah tarafına fetvaya gidilmemiştir. Her iki tarafın kuvvette
müsavi olduğu kabul edilse dahi derim ki:
— Kerahet delilleri ile mubah delilleri birbiri ile muaraza ettiğine göre,
kerahet tarafını tercih etmek lâzımdır. Çünkü, onda ihtiyata riayet vardır.
Nitekim, usul-ü fıkıh ehli katında mukarrer olan durum da budur.
***
O kimseler ki, aşura, beraet gecesi, regaip gecesi mescidlere toplanıp büyük
bir cemaatle nafile namaz kılarlar; hem de iki üç yüz kişi ile.. Böyle bir
içtima ve cemaatle kılman namazı dahi iyi görürler; ulemanın ittifakı ile
bunlar mekruh irtikâb ederler. Kabahatları iyi görememek dahi, en büyük kabahatlar
arasındadır.
Çünkü, haramı mubah itikad etmek küfre götürür. Mekruhu iyi zannetmek ise.,
ancak ondan bir mertebe aşağıdır. Artık bu fiilin şenaati düşünülmelidir.
Anlatılan keraheti def etmek babında dayanakları, bir çağırma olmayışına
göredir. Evet., bir çağırma olmayışı, bazı rivayetlere göre, keraheti giderir.
Ama bu dahi, bir veya iki kişinin iktidasına verilmiştir. Bunun şartı dahi,
mescidin bir köşesinde kılınmasına bağlanmıştır. Bundan başkası boştur.
Durum, yukarıda anlatıldığı gibi olmakla beraber, çağırma (tedai) durumu,
birinin diğerine nafile namazın edasını bildirmesidir. Bu mana dahi, yapılan o
cemaatte taHakkuk etmiştir. Zira, onlar birbirlerine, kabile kabile aşura
gününü ve diğerlerini bildirmektedirler. Derler ki:
— Falan şeyhin veya falan âlimin mescidine gidelim ve orada namazı cemaatle eda
edelim.
Bu durumda onlar, bu gibi fiili ve bu gibi bildirmeyi ezandan ve kametten daha
yeterli itibar etmektedirler. Böylelikle de, çağırma sabit olmuş olur.
Çağırmayı ezana ve kamete mahsus kıldığımız takdirde, nitekim bazı rivayetlerde
böyledir; bundan dahi hakiki ezanı ve kameti murad etsek, bunun cevabı dahi
önce geçti. Şöyle ki: Kerahetin olmayışı, daha önce anlatılan şartlarla beraber
bir veya iki kişiye mahsustur.
Şunun bilinmesi yerinde olur:
Nafilenin binası, gizlilik ve saklılık üzerinedir. Zira ona görsünler ve
işitsinler zannı girebilir. Böyle bir şey dahi onun manasına aykırıdır.
Farzın edasında matlub olan ise., izhar ve ilândır. Zira o, görsünler ve
işitsinler şaibesinden beridir. Bunun için de, onun cemaatle kılınması yerinde
olur.
***
Şöyle de diyebiliriz:
— Cemaatın çokluğunda, fitnenin meydana gelmesi zannı vardır. Bu sebebledir ki,
cuma namazının kılınmasında sultanın veya naibinin bulunması şart görüldü. Ta
ki: Fitne meydana gelmesinden emin oluna..
Bu mekruh olan cemaatlerde dahi, aynı şekilde fitnenin uyanması ihtimali
vardır. Zira böyle bir cemaat maruf değil; münkerdir.
Resulûllah S.A. efendimiz, bir hadis-i şerifinde şöyle buyurdu:
—«Fitne uykudadır, uyandırana Allah lanet eylesin.»
Bu durumda, idareyi elinde tutanlara, İslâm kadılarına, koruma memurlarına
lâzımdır ki: Bu toplantılara mani olalar. Hem de, bu babda en yeterli şekilde
sert tedbirler alarak.. Ta ki: Fitneye çıkma ihtimali bulunan bu bidatler daha
fazla yayılmaya..
Allah Hakkı yerine getirir ve bu yola hidayet eden odur.