Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979

433.Mektup

433. MEKTUP

MEVZUU : a) Yüce Hakka işaret olan zamirlere dair sorular..

b) Zahidlerin faziletleri..

c) Yüce Sultan ihsanı bol Hakkın zatını bilmesi..

***

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu, Mir Muhammed Nu'man'a yazmıştır.

***

Allah'a hamd olsun.. Onun selâmı dahi seçmiş olduğu kullarına.

***

Şöyle yazmışsınız:

? Eşya zıllî mahiyetine göre eşya olmayıp aslî mahiyetine göre

olduğundan, yerinde olur ki; şu lafızlarla:

? O, sen, ben..

Diye işaret edilen, o asıl ola.. Durum böyle olunca, o asla yakışmayan bazı sıfatların zamirlere verilmesi nasıl doğru olur?. Meselâ şöyle demeniz gibi:

? Ben yiyorum, ben uyuyorum..

Bilesin ki,

Zilli, her nekadar aslı ile kaim ise de, lâkin zıllî sübutu, his ve hayal mertebesinde olsa dahi daima tahakkuk etmektedir. Onun zıllî hükümleri dahi daim ve bakidir.

? Ebed için yaratıldınız..

Cümlesi, anlatılan manaya şahiddir.

O zamirlere sıfatların hamline gelince., ancak zıllıyetinin mülâhazası itibarı iledir. Vücud mertebelerinden her bir mertebe için kendi başına bir hükmü vardır. Her ne şey ki, ilâhta mütelaşi ve muzmahil olur; o şey Şanı Yüce ilâh olamaz..

***

Zahidlerin faziletleri hakkında gelen kudsî hadisten sormuşsunuz.

Onun lafızlarındaki manalar açıktır. Yüce Hakkın kereminden ve faziletinden uzak sayılır ki: Bir cemaata bazı faziletler ve hususiyetler verip onlara has kıla.. Başkalarının imreneceği biçimde, onlara dereceler ve mertebeler nimeti vere..

O zatların hesabının olmayışı da, tereddüde mahal bırakmaz..

Resulüllah S.A. efendimizin ümmetinden pek çokları cennete hesapsız gireceklerdir. Bu cümleden olarak, şu sahih hadis vardır:

? «Ümmetimden, yetmiş bin kişi cennete hesapsız girecektir.» Sordular:

? Onlar kimlerdir ya Resulellah?. Bunun üzerine Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu:

? «Onlar, dağlama yapmazlar; efzun etmezler; Şum tutmazlar; Rablerine tevekkül ederler.»

Bu rnakamda, büyük bir sır vardır ki: Onu açıklamakta yarar yoktur. Zira, pek çoklarının anlayışından uzak bulunmaktadır.

Eğer karşılaşmak müyesser olur ise.. hatırlatmalısınız ki: Şifahî olarak, ondan bir şemme anlatalım.

Bu sır üzerine yapılan bir işaret ikinci cüt mektuplarından birinde yazılmıştır. O mektubu bulursanız, her halde anlatılan manayı da bulmuş olursunuz.

***

Ayrıca, Sübhan Hakkın ilminden de sormuşsunuz:

? Zatının künhünü kapsamına almış mıdır? almamış mıdır?. Diyerek.. Sonra:

? Eğer kapsamına almakta ise, onun bir nihayeti olmak lâzım gelir..

Demişsiniz.

Bilesin ki,

ilim, iki kısımdır:

a) Husulî ilim..

b) Huzurî ilim..

Yüce Sultan Vacib Taâlâ'nın zatının künhüne husulî ilmin taalluku muhaldir. Zira böyle bir şey, ihatayı ve nihayeti olmayı gerektirir.

Huzurî ilme gelince.. Yüce Hakkın zatına taalluku olması caizdir. Bundan da asla nihayeti olmak lâzım gelmez..

Vesselam..

***

 

Günün Sözü

"“Din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi (tabiî) bir iyiliği bile sakın hor (küçük) görme!” (Hadîs-i Şerif—Müslim)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.