Fıkıh Köşesi
ÇEVRE KÜLTÜRÜ VE SİYASİ KANAAT DEĞİŞİMİ
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Köşesi
- Gösterim: 4333
Soru: "Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar; farklı inançlara sahip insanların, vatandaş olarak bir arada yaşamalarını zaruri kılmaktadır. Derin devletin dayattığı tektip insan projesi bir hayaldir.(...) Son yıllarda, İslami yazarlar arasında garip bir değişimin yaşandığına şahit oluyoruz. Eserlerinde demokrasiyi reddeden(...) isimli yazar; televizyonlara çıkıp, demokrat olduğunu söyleyebilmektedir. Demokrasinin çağdaş bir rejim olduğu iddiası doğru mudur?(...) Diğer bir İslamcı yazar da "senelerce devlet ile siyasi rejimi birbirine karıştırmışız. Devlete değil, siyasi rejime karşıyız. Devlet bizimdir" itirafında bulunmaktadır. Eğer bu itiraf ve iddia doğru ise, cumhurbaşkanı mü'minlerin emiri midir? (...) Bazı İslamcı yazarlardaki değişimin sebebi nedir? İslam fıkhındaki cihadı, sadece savaş ile sınırlamak doğru mudur? Cihad, insanların zorla Müslüman olmalarınıı sağlamak için bir vasıta mıdır?"
CEVAP: Önce bir hususa işaret edelim. Mü'minlerin bariz vasıfları birisi de her teklife kulak vermeleri ve tekliflerin en güzeline uymalarıdır. Zira Kur'an-ı Kerim'de: "Onlar söze (dikkatle) kulak verirler de onun en güzeline uyarlar. İşte bunlar Allahu Teala (cc)'nın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir. İşte bunlar temiz akıl sahipleri olanların ta kendileridir."(Ez Zümer Suresi: 18) hükmü beyan buyurulmuştur. Dürr'il Muhtar'da: "Hakkın ve hakikatin zaferi için ilmi münazarada bulunmak ibadettir"(1) denilmiş ve nelere dikkat edilmesi gerektiği izah edilmiştir. Mektubunuzu fıkıh köşesine değil; İslamcı olarak nitelendirdiğiniz ve değişime uğradıklarını iddia ettiğiniz yazarlara göndermeniz, daha uygun olurdu. Bu tesbitten sonra "Demokrasinin çağdaş bir rejim olduğu iddiası doğru mudur?" sualinize geçebiliriz. Tarihin her döneminde; yeryüzünde tek değil, birçok siyasi rejim sözkonusu olmuştur. Siyasi literatürde "Aralarında hiçbir ayırım gözetmeksizin bütün vatandaşların katıldığı yönetim biçimi" şeklinde ifade edilen demokrasi, İslam'ın tebliğinden on asır önce gündemde olan bir siyasi rejimdir. Demokrasi terimi; Yunanca olan "Demos" (halk) ile "Cratos" (güç, idare) kelimeleri birleştirilerek türetilmiş ve "Halkın Egemenliği" manasında kullanılmıştır. Aydınlanma felsefesini (modernizmi)savunan filozoflar; hem hellenist kültürden, hem rönesans ve reform hareketlerinden etkilenmişlerdir. C. Henry Dawson: "Hellenizmi bir yana bırakacak olursak; ne Batı medeniyeti, ne Avrupa insanı düşüncesinin doğması mümkün değildir" (2) diyerek, bu inceliğe işaret etmektedir. Hellenizm; milattan beşyüz sene önce yaşayan, bazı Yunan filozoflarının dünya görüşünü ifade eden bir terimdir. İslam fıkhında hakimiyet ve iktidar kavramları; siyaset ile ilGili olmakla beraber, farklı keyfiyete haizdirler. Hakimiyet, Allahü Teala'ya (cc) aittir. İktidar ise; yeryüzünde halifet vazifesini, bir emanet olarak yüklenen insanoğluna aittir. İslam fıkhında önemli yeri olan hilafet rejiminin; "adalete riayet etmek, insanların rızalarını esas almak, maslahatı gerçekleştirmek ve mefsedeti önlemek" gibi, önemli rükünleri vardır. Halkın çoğunluğunun görüşünü değil, hukukun üstünlüğünü (nomokrasi'yi) esas alan bir rejimdir. Cihad ile ilgili sualinize gelince; Cihad, Allahu Teala (cc)'nın rızasını kazanmak niyeti ile elden gelen bütün gayretin sarfedilmesidir. İnsanlığa hizmet etmek, iyiliklerin yayılmasını sağlamak ve kötülüğü önlemek için gayret sarfetmek, cihadın bir parçasıdır. (3) Bu salih amelleri, hiç kimsenin ortadan kaldırabilmesi mümkün değildir. Resul-i Ekrem (sav) "Cihadın kıyamet gününe kadar devam edeceğini" ve bunu terkeden bir toplumun, zillete düşeceğini haber verdiği malumdur. (4) İmam-ı Serahsi cihadın sebebini ve hikmetini; "Müslümanların emniyet içerisinde bulunmalarını temin etmek, fitne ve fesadı ortadan kaldırmak" ile açıklamıştır. (5) Cihad, insanların zorla Müslüman olmalarını sağlamak için yapılamaz. Zira imanın asli rüknü olan kalbi tasdikin, cebir ve şiddetle sağlanması mümkün değildir. İnsanların bu dünyada; kendi iradeleri ile imanı veya küfrü tercih etmeleri mümkündür. Ahirette, tercihlerine göre muameleye tabi tutulacaklardır. Hidayet nimeti, Allahu Teala (cc)'nın iradesi ile ilgilidir. Kur'an-ı Kerim'de: "Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündeki kimselerin hepsi iman ederlerdi. Böyle iken sen hepsi mü'min olsunlar diye insanları zorlayıp duracak mısın?" (Yunus Suresi: 99 ) hükmü beyan buyurulmuştur. Hanefi fukahası: "Savaşın sebebi ve illeti, mücerred küfür değildir. Zira küfür kalbte olduğu için başkasına zararı dokunmaz ve cezası bu dünyada değil, ahirette verilir. Ancak kafirler, kendi inançları sebebiyle Müslümanlara savaş açarlarsa, o zaman masum insanlara zararı dokunur" (6) diyerek, bir inceliğe işaret etmişlerdir. Savaşa izin veren ilk ayet-i kerime'de: "Size savaş açanlarla, Allah yolunda siz de savaşın. Aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah, aşırı gidenleri savmez" (Bakara Suresi: 190) hükmünün beyan buyuruldugu sabittir. Kıtal (savaş) cihadın bir şubesidir. Hem fitne ve fesadı ortadan kaldırma, hem meşru müdafaa ile ilgili olan bir ibadettir. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.
(1) İbn-i Abidin-Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar-İst.: 1987 C: 15 Sh:533.
(2) C. Henry Dawson-Batı'nın Oluşumu-İst.:1976 Dergah Yay. Sh:25.
(3) İbn-i Abidin-A.g. e. C: 8 Sh: 372.
(4) İmam-ı Merginani-El Hidaye-Kahire: 1965 C: 2 Sh: 135,
(5) İmam-ı Serahsi-El Mebsut-Beyrut: ty . C: 10 Sh: 3.
(6) İmam-ı Kasani-El Bedaiu's Senai-Beyrut: 1974 C: 4 Sh: 3, Ayrıca İmam-ı Serahsi-A.g.e. C: 10 Sh: 5, İbn-i Hümam-Fethu'l Kadir-Beyrut: 1316 C: 4 Sh: 280