Fıkıh Köşesi

CİNLERİN MAHİYETİ - SİHİR MESELESİ

Soru: "Büyüklerimizden gulyabani, ifrit ve cinlerle ilgili hikayeleri dinleyerek büyüdüm. Geçtiğimiz yıl büyük oğlum ağır bir depresyon geçirdi. Ruh ve sinir hastalıklarında mütehassıs olan doktorlar, değişik teşhislerde bulundular. (...) İlmine itimat ettiğim bir hocaefendi, oğluma cinlerin musallat olabileceğini söyledi. Bunun üzerine cinlerle ilgili kitapları okumaya başladım. (...) Zihnime bazı meseleler takıldı. Gözle görülemeyen cinlerin, zehirli bir ateşten yaratıldıkları doğru mudur? Gul, iblis ve ifrit ile cinler arasında bir münasebet var mıdır? Peygamberimiz, cinleri görmüş müdür? Sihir veya büyü ile cinlerin ilişkisi nedir? Kendisine büyü yapıldığına inanan bir kimseye ne tavsiye edersiniz?"

CEVAP: Kainatta hayat sahibi olan varlıklar, yalnızca insanlar ile çeşitlerini dahi tam bilemediğimiz hayvanlardan ibaret değildir. Gözle görülemeyen gaybi varlıklar da vardır. Bu varlıkların başında cinler gelir. Meseleyi izah edebilmek için önce "Cin" kelimesi üzerinde duralım. Cin (kökü cenne) bir şeyin histen gizlenmesi ve örtülmesi manasınadır.(1) Aynı kökten gelen "Cünne" kalkan ve siper manasına gelirken, "Cenin" anne rahminde saklı olan çocuğa verilen isimdir. İslami literatürde, "Allahu Teala (cc)'nın tekliflerine muhatap olan ve insanların gözle göremedikleri bazı varlıklara cin ismi verilmiştir. Allah'a (cc) ilk isyan eden "İblis"in de, cinler taifesinden olduğu bilinmektedir.(2) Cinlerin bir tek ferdine "cinni" denir. Bazı kaynaklarda geçen "cann" kelimesi cin ile eşanlamlıdır. Ğul ve ifrit, cinlerin değişik türleridir. Cinler, hava ile karışık zehirli ve alevli bir ateşten yaratılmışlardır.(3) Cinler de (tıpkı insanlar gibi) mükellef olup onlara da peygamberler gönderilmiştir: "Ey cin ve insan topluluğu; size içinizden, ayetlerimi anlatan, hesap gününün geleceğini haber veren ve sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" (El-En'am, 130)
Resul-i Ekrem (sav)'in, cinleri görüp görmediği konusunda, muhaddisler farklı görüştedirler. Sahihi Müslim'de, Abdullah İbn Mes'ud (ra)'dan rivayete göre, Resul-i Ekrem (sav), cinnilerin davetine icabet buyurmuş, onları görmüş ve irşad etmiştir. Buhari ve Müslim'in İbn Abbas'tan rivayetlerine göre ise, Resul-i Ekrem (sav), ashabıyla Ukaz panayırına giderken "Nahle" de sabah namazını kıldırmış, bir grup cin gelip Kur'an dinlemiş ve Müslüman olmuştur. Müfessir İmam Kurtubi, bu iki rivayeti şu şekilde cem etmiştir: "İbn Abbas'ın rivayetine göre, Hz. Peygamberimiz o olayda, cinni görmemiş; onların Kur'an dinleyip Müslüman olduklarını, Cenab-ı Hakk daha sonra haber vermiştir. Fakat bu hadise, ibn Mes'ud'un rivayet ettiği hadiseden farklıdır. Nitekim İbn Mes'ud (ra) şöyle demiştir: "Bir gece Resul-i Ekrem (sav) ile beraberdik. Derken aramızdan kayboldu. Vadilerde, dağlarda aradık bulamadık. O geceyi hep endişe içinde geçirdik. Nihayet sabah olunca bir baktık ki Hira tarafından geliyor. 'Ya Rasulallah dedik, sizi kaybettik. Aradık bulamadık. Bu yüzden bütün gecemiz endişe içinde geçti.' Bunun üzerine şöyle buyurdu: Bana cin(ler)den bir davetçi geldi. Onunla beraber gittim. Onlara Kur'an okudum."(4)
Sihir meselesine gelince: Kur'an-ı Kerim'de, Yahudilerin "Hz. Süleyman, saltanatı sihir ilmi sayesinde elde etmiştir. O bir büyücüdür" demeleri ve iftira etmeleri üzerine bu konuda bilgi verilmiştir. Sihirin sekiz ayrı şubesi ve şekli vardır. İbn-i Abidin, "Reddü'l Muhtar" isimli eserinde; kısmen bu duruma işaret ederek, şöyle demektedir: "Hanefi fukahasına göre; sihir ile küfrü gerektiren şey murad edilmektedir. Nitekim Allahu Teala (cc)'nın, 'Halbuki onlar (o iki melek), 'Biz ancak fitneyiz. (İmtihan için gönderilmişizdir.) Sakın sihir yapıp da kafir olma' demedikçe, hiç kimseye sihri öğretmezlerdi' (El Bakara Suresi,102) ayet-i kerimesi de bunu ifade etmektedir. Buna göre küfrü gerektirmeyen şeye sihir denilemez. Nitekim Muhtaru'n Nevazil'de, "Gözbağcılığı ve tılsım, sihir değildir' diye geçen ifade de bunu teyid etmektedir. Bundan dolayı Haniye'nin 'Hazr' bahsinde, 'Sihrin tesirine inanmadığı halde tecrübe ve denemek için yapan kimse kafir olmaz' diye zikredilmiştir. Bundan anlaşılmıştır ki, sihrin tesirine inanmayan veya küfrü gerektiren bir şey yapmayan kimseye sihir yapıcı (sahir) denmez. İşin hakikatini Allahu Teala (cc) bilir." İslam uleması; sihir yapmanın haram olduğu hususunda müttefiktir. Şeytanın veya kafir cinlerin; daha ziyade "vesvese ve kuruntu yoluyla" insana musallat olduğu sabittir. İbn-i Kesir; sihire muhatap olan kimselere, şu tavsiyede bulunmaktadır: "Bana göre sihri gidermek için en faydalı yol; Allahu Teala (cc)'nın Resulüne indirdiği muavvizatı (Felak ve Nas surelerini) okumaktır. Hadis-i şerif'te, 'Allah'a sığınan hiç kimse; iki sığınma duası gibi etkili bir dua ile sığınamaz' buyurulmuştur. Keza Ayete'l Kürsi'yi de okumak faydalıdır"(5) Müslümanların zikir ve dua hususunda, titizlik göstermeleri şarttır. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

(1) İbn-i Manzur- Lisanu'l Arab- Beyrut: 1955 C: 16, Sh: 248.
(2) İbn-i Kesir- Tefsiru'l Kur'an'il Aziym- Beyrut: 1969 C: 3, Sh: 88 vd.
(3) El Münavi- Feyzu'l Kadir- Kahire: 1356 C: 3, Sh: 450.
(4) İmam-ı Kurtubi- El Camii Li Ahkami'l Kur'an- Beyrut: 1967 C: 19, Sh: 2 vd.
(5) İbn-i Kesir- A.g.e.: C: 1, Sh: 147.

Günün Sözü

" Kalbin yumuşayarak hâcetini elde etmeyi sever misin? Yetime merhamet et, başını okşa, Yemeğinden yedir. Kalbin yumuşar ve ihtiyacını elde edersin. (Hadîs-i Şerif—Muhtâru’l-Ehâdis)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.