Fıkıh Köşesi
İLMİ DELİLLERİN KEYFİYETİ VE USUL-İ FIKIH
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Köşesi
- Gösterim: 4738
Soru: "Ben Belçika'da doğan ve ikinci kuşaktan olan Müslüman bir gencim. Daha dört yıl öncesine kadar; sordukları zaman Müslüman olduğumu söylüyordum, fakat İslam'ı bilmiyordum. Bazı hadiseler uyanmama vesile oldu. (...) İslam'ı öğrenmek için bulabildiğim eserleri okuyorum ve sohbetlere iştirak ediyorum. Bir sohbette, 'Selefi' olduğunu söyleyen birisi, 'Biz sadece Kur'an-ı Kerim'i ve sünneti esas alırız. İcma-i ümmet ve kıyas-ı fukahanın delil olup-olmadığı konusu tartışmalıdır. Bize göre delil değildir. Mezhepler sonradan çıkmıştır' iddiasını ortaya attı. (...) Bazı kaynaklarda; ilmin haber-i sâdık, duyu organlarının faaliyetleri ve akıl yürütme yoluyla elde edilebileceği belirtilmektedir. Edille-i erbaa, bu tasnife uygundur. (...) Kur'an-ı Kerim'de icma-ı ümmetin ve kıyas-ı fukahanın, delil olduğuna dair nass var mıdır? Bir müçtehide tâbi olmak meşru mudur, değil midir?"
CEVAP: İslam alimleri ilmin; haber-i sadık, duyu organlarının faaliyetleri ve akıl yürütme yoluyla elde edileceğinde ittifak etmişlerdir.(1) Allah-ü teala (cc)'nın kitabında ve Resul-i Ekrem (sav)'in sünnetinde yer alan her hüküm, bütün mü'minler için bir rahmettir. Zira kat'i nass ile sabit olan hükümler, hakikatin ifadesinden ibarettir. İslam ulemasının, "Mevrid-i nass'da ictihada mesağ yoktur"(2) hükmünde ittifak ettiği malumdur. Müslümanların meselelerini müzakere ederken, usule riayet etmeleri zaruridir. İmam-ı Şafii (rha), "Kat'i bir nassa dayanmadan veya içtihad etmeden bir söz söylemek günaha çok yakındır. Allah-ü teala (cc) Peygamberimizden başka hiç kimseye; ilmi bir delile dayanmadan din hususunda herhangi bir söz söyleme hakkı tanımamıştır. İlmi delil ise; kitap, sünnet, icma, asar ve mahiyeti beyana gayret ettiğim kıyas-ı fukahadır"(3) diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir. Bu kısa girişten sonra; "Kur'ân-ı Kerim'de icma-ı ümmetin ve kıyas-ı fukahanın, delil olduğuna dair nass var mıdır? sualinize geçebiliriz.
Kur'an-ı Kerim'de, "Kim kendisine doğru yol (hidayet) apaçık belli olduktan sonra Peygamberden (ona muhalefet ederek) ayrılıp, mü'minlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu döndüğü o yola döndürürüz. (Fakat ahirette) Kendisini cehenneme koyarız. Orası ne kötü bir yerdir" (En Nisa Suresi, 115) hükmü beyan buyurulmuştur. İmam-ı Zemahşeri, "Bu ayet, icma-ı ümmet'in delil olduğunun işaretidir. Zira Allah-ü teala (cc), Peygamber'e muhalefet ile mü'minlerin yolunun dışında bir yol tutmayı aynı mahiyette saymıştır. Cezalarını da eşit tutmuştur"(4) diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir. İcma-ı ümmet, şer'i bir delildir. Selefi olduklarını söyleyen ve "Biz Kur'an-ı Kerim'i ve sünneti esas alırız" diyen kimseler; kıyas-ı fukahayı (içtihadı) da delil olarak kabul etmek zorundadırlar. Zira içtihadın meşruiyeti, Allah-ü teala (cc)'nın kitabında ve Resul-i Ekrem (sav)'in sünnetinde mevcuttur. Kur'an-ı Kerim'de, "Ey iman edenler!.. Siz ihramlı iken av öldürmeyin. İçinizden kim bunu bilerek yaparsa (üzerine) öldürdüğü o hayvanın benzeri bir ceza vardır ki, Kâbe'ye ulaşmış bir kurbanlık olmak üzere, bunu içinizden adalet sahibi iki kimse hüküm (ve takdir) edecektir..." (El Maide Suresi, 95) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu ayet-i kerimede geçen "Misl" kelimesi; fıtri olarak bir hayvanın bedeniyle, yakın benzerlik halinde olan diğer bir hayvanı ifade etmektedir.(5) Bu cezanın, adil iki kimsenin içtihadına bırakıldığı nass ile sabittir. Resul-i Ekrem (sav)'in içtihad yaptığı ve sahabesini içtihada teşvik ettiği bilinmektedir. Mesela: Hz. Muaz b. Cebel (ra)'i Yemen'e vali olarak gönderirken, "Ya Muaz!.. Bir hâdise ile karşılaşırsan nasıl hüküm vereceksin?" diye sormuştur. Hz. Muaz, "Allah-ü teala (cc)'nın kitabı ile yâ Resulallah" diye cevap verir. Resul-i Ekrem (sav) devamla, "Ya o hâdisenin hükmünü kitapta bulamazsan?" diye sorar. Hz. Muaz (ra), "Allah'ın Resulü'nün sünnetine müracaat ederim" diyerek cevap verir. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (sav), "Allah-ü teala (cc)'nın kitabında ve benim sünnetimde de o hâdisenin hükmünü bulamazsan, nasıl hüküm verirsin?" diye sorunca, Hz. Muaz, "O zaman kendi içtihadımla hüküm veririm"(6) demiştir. Bu cevaplar Resul-i Ekrem (sav)'i memnun etmiş, Hz. Muaz'ın göğsüne mübarek ellerini koyarak, "Resulullah'ın elçisini, Resulullah'ı hoşnud edecek şeye muvaffak kılan Allah-ü teala (cc)'ya hamdolsun" diye duada bulunmuştur. Bu hadis-i şerif'in, bir cemaat tarafından rivayet edildiği sabittir. Bir Müslümanın, herhangi bir müçtehidin şer'i delillerden çıkardığı hükümlerle amel etmesi de meşrudur. Zira Kur'an-ı Kerim'de, "Bilmiyorsanız zikir ehlinden sorunuz" (En Nahl Suresi, 43) emri verilmiştir. Bir Müslümanın, bilmediği herhangi bir meseleyi ilim ehline sorması, hükmünü ve keyfiyetini öğrenerek amel etmesi zaruridir. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.
(1) İmam Ebu Muin En Nesefi- Bahru'l Kelam- Konya: 1977 Sh: 15 vd.
(2) Ebu Said Muhammed El Hadimi- Şerhu Mecami- İst.: 1305 Sh: 329.
(3) İmam-ı Şafii- Er Risale- Kahire: 1979 (2. Bsm.) Sh: 508, Madde: 1467-1468.
(4) İmam-ı Zemahşeri- El Keşşaf- Kahire: 1351 C: 1, Sh: 563 vd.
(5) İmam-ı Şafii- Age: Sh: 39, Madde: 118.
(6) İmam Ahmed b. Hanbel- El Müsned- İst.: 1401 C: 5, Sh: 230, 236, 242. Ayrıca Sünen-i Tirmizi- K.Ahkam: 3, Sünen-i Ebu Davud, Sünen-i Darimi