Feteva-i Hindiye
Muhtelif
- Ayrıntılar
- Kategori: Feteva-i Hindiye
- Gösterim: 6281
MUHTELİF FIKHÎ MESELELER..
Hünsânın Şehâdeti
Dilsizin Yemini
Yazı
Boğazlanmış Koyunlar
Islak Ve Pis Elbise.
Koyun Başını Ütülemek.
Hükümdarın Bir Araziye Harâc Koyması
Harâc Ehlinin Âciz Kalması
Kazaya Kalan Oruç Ve Namaz.
Oruçlunun Göz Yaşı Yutması
Oruçlunun Tükrük Yutması
Hacıların Yolda Öldürülmeleri
Satılan Dişi Eşeğin Sıpası
Akar Hakkında Münazaa.
Hâkimin, Verdiği Hükümden Dönmesi
Gizlenen Kimselerin Şehâdeti
Bir Akarın Satıldığını Gören Akrabaların Davası
Mehrini Kocasına Bağışlayan Kadın.
Vekil Tayin Edilen Kimsenin Susması
Vekilin Azledilememesi Hâli
Fâsid Şart
Sahih Olmayan Bir Satış.
Caiz Olmayan Bir İcâre.
Sahih Olmayan Bir Taksim..
Sahih Olmayan Bir Nikâh.
Zekât Alması Helâl Olmayan Kişi
Mühâlaa.
Köleye "Efendim" Denilirse....
Yemin.
Sonradan Getirilen Şahit Ve Deliller
Yalan İkrar
İstisna.
Manifaturacılar Arasındaki Fırın.
Yol İçin Mescidden Mescid İçin Yoldan Yer Almak.
Sünnet Olmayı Terk Edenlerle Savaş.
Ekmeğe Saygı Ve Yemek Âdabı
Küçük Çocuk Adına, Babasının Sulh Akdi Yapmasi
Bir Kocanın, Mehir Hususunda Baskı Yapması
Bir Kocanın, Mühâlaa Hususunda Baskı Yapması
Havaleden Sonra, Mehrin Bağışlanması
Bir Kimsenin Kendi Yerine Su Kuyusu Kazması
Bir Kimsenin, Karısının Evini Tamir Ettirmesi
Borçluyu Kaçıran Adam..
Emânet Bir Malı, Hükümdarın Zorla Alması
Tuzağa Düşüp Ölen Hayvan.
Koyunun Yenilmesi Mekruh Olan Yerleri
Hâkimin Borç Vermesi
Sünnet Olmayacak Kimseler
Sünnetin Vakti
Kadının Sünnet Olması
Tedavi İçin Dağlamak.
Küpe İçin, Kızların Kulaklarının Delinmesi
Hâmile Kadına Zarar Verecek Şeyler
Zararlı Hayvanların Öldürülmesi
At Yarışı Ve Diğer Yarışlar
Müsabaka Ve Ödül
Peygamberlere Salât
Sahabe, Tabun Ve Ondan Sonrakiler Anılınca Ne Denir?.
Nevruz Ve Mihrican.
Başa Giyilecek Şeyler
Siyah Elbise.
Sarığın Ucu.
Sarı Elbise.
Güzel Elbise Giymek.
Âlim Bir Gencin Yeri
Kur'an Okuma Âdabı
MUHTELİF FIKHÎ MESELELER
Hünsânın Şehâdeti
Bulûğa erişmeyen hünsânın şehâdeti kabul edilmez. Çünkü o, ya sabidir veya sabiyyedir. (= ya erkek çocuktur veya kız çocuk-dur.) Hünsâların hâlleri, buluğa eriştikten sonra da belli olmaz ise, şehâdet hakkında görüşleri, —erkekliği belli olana kadar— mevkuf tutulur.
Bir adam, eğer kadının karnındaki erkek çocuksa, ona bin dirhem; kız ise, beş yüz dirhem vereceğini söyler; o kadın da hürisâyi müşkil doğurursa, ona beş yüz dirhem verilir; beş yüz dirhemi ise, —çocuğun hâli belli olana kadar veya hâli belli olmadan ölene kadar— bekletilir.
Şayet hâli belli olur ve erkek olduğu meydana çıkarsa, o beş yüz dirhem, ona verilir. Kadın olduğu anlaşılınca da, kalan beş yüz dirhem, vasînin vârislerine verilir. Keza, adam ölür; hünsânın hâli de belli olmaz ise, o beş yüz dirhem vârislere verilir. Eğer erkek olduğu meydana çıkarsa ona verilir. Kadın olduğu belli olursa, varislere verilir. Bu, imamlarımızın kavlidir. Zehiyre'de de böyledir. [1]
Dilsizin Yemini
Abrasın (= dilsizin) Yemini ve yazması, vasiyetde, nikâhda, talâkda satışta, satın alışta ve diyetde beyan gibidir. Hadde ise, bunun hilafınadır.
Vasiyet yazısı ahrasa karşı okunsa ve ona: "Sana karşı bu yazıda olana şahit olalım mı?" denilse; oda başı ile işaret ederek "evet" demiş olsa veya yazsa işte bu kabul, caiz olur.
Dili konuşmayan bir adama aynısı yapılsa ve o da başıyla "olur.'' diye işaret yapsa; işte bu geçerli olmaz.
Ahras, (= dilsiz) nikâhı, talâkı, ıtâkı, satışı, satın alası, bedel verişi veya bedel alışını ima eder veya yazarsa, işte bu caizdir.
Ancak, işaretiyle ona had uygulanınıyacağı gibi, yazmasıyla da başkasına had yapılmaz. [2]
Yazı
Üç çeşit yazı vardır:
1-) Anlaşılır bir şekilde kağıt üzerine yazılmış olan yazı.
Bu yazı, huzurda olanın veya olmayanın konuşması yerindedir.
2-) Anlaşılır fakat mersûm olmayan yazı.
Duvara veya ağaç yaprağına yazılmış yazı gibi...
Bu yazı; bir hüccet olamaz. Bu, yalnız bir beyan ve açıklamadır.
3-) Anlaşılmayan yazı.
Havaya ve suya yazmak gibi...
Bu yazı, duyulmayan ses gibidir. Bununla hüküm sabit olmaz.
Bir adam, bir gün veya iki gün bir özüründen dolayı, konuşmaz ve bir şey hakkında yazar veya işaret yaparsa; onun bu tasarrufu geçerli olmaz. Ve, bu yazıya itibar edilmez. [3]
Boğazlanmış Koyunlar
Aralarında İaşe bulunan boğazlanmış koyunlar hakkında taharri (= araştırma) yapılır: Eğer boğazlanmış olanların sayısı çok-sa, etleri yenir. Şayet sayıları müsavi ise veya lâşe çoksa, etleri yenilmez. Bu, ihtiyar hâlinde iken böyledir.
Yanı onları kesen bir şahsın bulunduğu, yakînen biliniyorsa bu böyledir.
Fakat, zaruret halinde taharri edilir: İster boğazlanan az; ister sayıları müsavi, isterse, boğazlanan çok olsun, etleri yenilir. Kâfî'de de böyledir. [4]
Islak Ve Pis Elbise
Yaş ve pis bir elbise, temiz ve kuru bir elbisenin içine sarılıp, o yaş ve necis elbisenin ıslaklığı, temiz ve kuru elbisede görünürse; yaş ve necis elbise sıkılmış olması hâlinde, kuru elbise necis olmuş olmaz. [5]
Koyun Başını Ütülemek
Boğazlanmış bir koyunun başı, kanıyla birlikte yakılıp ütülenerek kan zâiî olur ve ondan, yemek (paça) yapılırsa; bu caiz olur. Zira yakmak, yıkamak gibidir. [6]
Hükümdarın Bir Araziye Harâc Koyması
Hükümdarın, arazi sahibine'haraç koyması caiz olur. Eğer öşrü alınıyorsa, caiz olmaz. Ken/'de de böyledir.
Bu, İmim Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre böyledir. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.): "Her ikisi de caiz olmaz. buyurmuşlardır.
Fetva ise İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavli üzerinedir. [7]
Harâc Ehlinin Âciz Kalması
Harâc ehli, araziyi ekmekten ve haraç vermekten âciz kalırsa; hükümdar, o araziyi, ücretle başkalarına (yani onu ekeceklere) icara verir. Ve haracım, icarından alır.
Eğer, artan olursa, onu icarcıya verir. Eğer, o yeri icara tutacak bir kişi bulamaz ise, o araziyi, —onu ekip biçecek olan kimselere— satar ve haracı varsa, çıkan mahsûlden alır; artanını ziraatçıya geri verir.
İmâmeyn şöyle buyurmuştur:
Hâkim, borcu için, borçlunun malını satar; nafaka için de satar.
imâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, hâkim, borçlunun malını, sahibinin izni olmadan satamaz.
"Bu sözlerin tamamı, Tebyin kitabında mevcuttur." denilmiştir. [8]
Kazaya Kalan Oruç Ve Namaz
Bir adam ramazan orucunu kaza etmeye niyet ettiğinde, onun gününü ta'yin etmese; kazası sahih olur. İsterse iki ramazan olsun bu böyledir. Namazın-kazası da böyledir. "Önce kalana..." veya "sonra kalana..." demeye ihtiyaç yoktur. Kenz'de de böyledir.
Bu kavil, ba'zi âlimlerin kavlidir.
"Esahh olanı, tek bir gün ramazan orucu da böyledir. Kazaya kalan ramazan orucu iki olursa; kazası, onun ta'yin etmeden caiz olmaz." buyurmuşlardır.
Keza, kaza edeceği namazın gününü, vaktini ta'yin etmesi gerekir.
Şayet "üzerimde kazaya kalan, önceki öğle namazına veya son öğle namazına" derse; bu caiz olur. Tebyîn'de de böyledir. [9]
Oruçlunun Göz Yaşı Yutması
Bir oruçlu, ağzına giren, bir veya iki damla göz yaşını yutarsa, orucu bozulmaz. Göz yaşı fazla olursa, orucu bozulur. [10]
Oruçlunun Tükrük Yutması
Bir adam, başkasının tükrüğünü yutarsa, ona keffaret gerekmez. Sevdiğinin tükrüğünü yutarsa, keffaret gerekir.[11]
Hacıların Yolda Öldürülmeleri
Bazı hacıların, yolda öldürülmeleri, bir kimsenin haccı terk etmesi için mazerettir. [12]
Satılan Dişi Eşeğin Sıpası
Bir adam, dişi eşeğini sattığında, bu satışa, o eşeğin sıpası dâhîî olmaz. [13]
Akar Hakkında Münazaa
Bir akar hususunda münazaa yapılsa, bu akar, onu elinde bulunduran şahıs, da'vacıya ibra etmedikçe, kendisinin elinden çıkmaz.
Akar hakkında hâkimia velayeti yoktur. O hususta hükmü de sahih olmaz. [14]
Hâkimin, Verdiği Hükümden Dönmesi
Bir hâkim, bir hâdise hakkında beyyine ile hükmettikten sonra: "Hükmümden döndüm." veya "O hükmü değiştirdim." yahut: "Şahitlerin yalanı çıktı." veya: "Hükmümü ibtâl eyledim." der yahut bunlara benzer sözler söylerse; ona itibar edilmez. Önceki hüküm geçerlidir.
Şayet da'vâ yenilenir ve şahitler doğruyu söylerlerse; bu yeni da'-vâ sahih olur. [15]
Gizlenen Kimselerin Şehâdeti
Hâkim bir topluluğu bir yere gizledikten sonra, bir adamdan, bir şeyi sorar; oda, onu ikrar eder ve bu durumda saklananlar o adamı görür; fakat o adam saklananları göremez ve saklananlar, o adamın söylediklerini duyarlarsa, onun üzerine yapacakları şehâdet kabul edilir.
Eğer sesini duydukları hâlde, kendisini görmezlerse, şehâdetle-ri caiz olmaz. [16]
Bir Akarın Satıldığını Gören Akrabaların Davası
Bir adam, bir akar satar; akrabalarının ba'zıları da satış sırasında hazır bulunurlar ve o akarın satıldığını bilirler ve daha sonra da'vâ ederlerse; bu da'vâları dinlenmez. [17]
Mehrini Kocasına Bağışlayan Kadın
Bir kadın, mehrini kocasına bağışladıktan sonra ölür ve vârisleri, onun mehrini isterler ve: "Bağışı, ölüm hastalığında yaptı." derler; kocası da: "Hayır, sıhhatli iken yaptı." derse; bu durumda kocanın sözü geçerlidir. [18]
Vekil Tayin Edilen Kimsenin Susması
Bir adam, diğerine: "Seni satış için vekil eyledim." der; o da susup bir şey söylemezse, vekil olmuş olur. [19]
Vekilin Azledilememesi Hâli
Bir adam, karısını boşamaya, onu vekil yaptığında; ona "seni ne zaman azletsem, sen yine vekilimsin." derse; bu durumda onu azledemez. Kenz'de de böyledir.
Bir adam, diğerine: "Seni azlettikçe, sen benim vekilimsin." dedikten sonra: "Muallak vekâletinden döndüm; geçerli vekâletinden de azleyledim." dediğinde "ne zaman vekil etsem, sen azledilmişsin." deseydi, "azledilmiş olurdu." denilmiştir. Önceki kavil daha evcehdir. Tebyîn'de de böyledir. [20]
Fâsid Şart
Fasid şart, bilgisiz bedel ıtâkada, nikâhda, mühâlade, sulh da ve kasden öldürmekte geçersizdir; bâtıldır. [21]
Sahih Olmayan Bir Satış
Bir adam, diğerine: "Şu iki köleyi sana bin dirheme sattım." veya "Her birini beşyüz dirheme sattım." der; diğeri de onlardan birisini kabul ederse; bu satış sahih olmaz. [22]
Caiz Olmayan Bir İcâre
Keza, bir adam, iki şeyi, bir kimseye icara verse de, o şahıs, bu şeylerden birisini kabul eylese, bu caiz olmaz.[23]
Sahih Olmayan Bir Taksim
Keza, bir adam: "Şunu şunu, bana; şunu şunu da sana ayırdım." der; o da, onlardan birini kabul ederse, bu taksim caiz olmaz.
Keza, satışla icâreyi veya taksimle, satışı yahut kısmet ve kasemeyi satışla cem eder; diğeri de bunun —sadece— birini kabul ederse; caiz olmaz. Çünkü, bu sözleşmeler fâsid, akidler bâtıl olurlar. Keza, tazeyi eskiye ilâve eylese sarf fâsid olur. [24]
Sahih Olmayan Bir Nikâh
Bir kimse, diğerine: "Şu iki cariyeyi sana bin dirheme nikahladım." der; diğeri de, bu cariyelerden birini kabul ederse veya bir adam, iki karısına: "Birinizi, şu kadar mala hulû eyledim." dese de, bunu, onlardan birisi kabul eylese yahut iki kölesi olan bir adam, onlara: "İkinizi bin dirheme azad eyledim." dese de; birisi kabul eylese; veya üzerlerinde diyet borçlan olan şahıs, borçlu olduğu iki şahsa: "Birinizi bin dirhem anlaşmaya bağladım." dese de, onlardan biri sulhu kabul eylese; bu sözleşmeler, fâsid şartla bâtıl olmazlar.
Bir adamın iki kölesi olur ve onlara hitaben: "İkinizi bin dirheme kitabete bağladım." der ve bunu onlardan birisi bunu kabul ederse, işte bu sahih olmaz..
Eğer aralarını ayırarak söyler ve bu durumda birisi kabul ederse, bu sahih olur.
Nikâhla satışı, veya icâre ile satışı cem edip, onlardan da birisini kabul ettiğinde; nikâhı kabul ederse; bu caiz olur. Satışı veya icâreyi kabul ederse; bu sahih olmaz.
Diğerleri de buna göredir.
Kitabetle, talâkı veya ıtâkı cem eylese de; birisi, talâkı veya ıtâ-kı kabul eylese; bu caiz ve sahih olur. İster icmal eylesin ister ayırsın fark etmez.
Eğer kitabeti ayırmışsa, kabulü caiz olur; değilse olmaz. [25]
Zekât Alması Helâl Olmayan Kişi
Bir adamın arazisi olur ve onu ekip biçer veya dükkanı olur ve o getir getirir; onların geliri de kendisi ve ailesine kâfi gelirse; bu adamın zekât alması helâl olmaz.
Bu gelirler kâfi gelmez ise, zekât alması helâl olur. [26]
Mühâlaa
Bir adam, karısını.serkeşliğinden dolayı, önce iki talâk; sonra da, bin dirheme karşılık üç talâk boşasa; o bin dirhem, bir talâk karşılığı olur. [27]
Köleye "Efendim" Denilirse....
Bir adam, kölesine: "Ey efendim." veya cariyesine: "Ben senin kölenim." dese; onlar azad olmuş olmazlar. [28]
Yemin
Bir adam: "Buhara'da durduğum müddetçe, şu işi yapmıyacağım." diye yemin etse; sonra da Buhara'dan çıkıp, tekrar girse ve o işi yapsa; yemininde hânis olmaz. [29]
Sonradan Getirilen Şahit Ve Deliller
Da'vâcı: "Benim beyyinem yoktur." dedikten sonra, burhan getirse; veya şahitler: "Biz şahitlik yapmayız." dedikten sonra, şahitlik yapsalar; bunlar kabul edilir.
İmâm Muhammed (R.A.): "Kabul edilmez." buyurdu. Esahh olan, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir; ki O: "Kabul edilir." buyurmuştur. [30]
Yalan İkrar
Bir adam, birine borç ikrarında bulunduktan sonra: "Ben, ikrarımda yalancıyım." der; ikrar olunan da: "Gerçekten ikrar eden şahıs, yalancı değildir." diye yemin etse; İmâra Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre iddiası bâtıl olmaz. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, ikrar edilen şeyi, ikrar olunana verip teslim eylemesi emredilir.
Fetva ise ikrar olunanın yemin etmesi üzerinedir. [31]
İstisna
Bir adam: "onun, benim üzerimde on dirhemi var; illâ üç dirhemi illâ bir dirhemi hariç." dese; onun, sekiz dirhem ödemesi gerekir.
Şayet: "illâ yedi, illâ beş, illâ üç, illâ bir dirhemi müstesna." derse; altı dirhem ödemesi gerekir. [32]
Manifaturacılar Arasındaki Fırın
Bir ekmekçi, manifaturacılar arasına, bir ekmek dükkanı (fırın) açsa; bundan men, edilir. [33]
Yol İçin Mescidden Mescid İçin Yoldan Yer Almak
Yol geniş mescid dar ise, yoldan mescide; mescid, geniş yol dar ise, ammeye zarar vermemesi şartıyle mescidden yola, verilir. Yâni, halka zarar vermemek için yoldan mescide, mescidden yola ilâve yapılır. Bu sahihdir ve caizdir. [34]
Sünnet Olmayı Terk Edenlerle Savaş
Bir belde ahâlisi sünnet olmayı terk ederse, imâm (= devlet başkanı) onlarla savaşır. [35]
Ekmeğe Saygı Ve Yemek Âdabı
Ekmekle eli ve çakıyı silmek mekruhtur. Ekmeği kabın altına koymak mekruhtur. Ekmeği tuzluğun altına koymak mekruhtur. Ekmek konmuş sofrada katık beklemek mekruhtur.
Sıcak yemek yemek ve yemeği koklamak veya yemeği üflemek mekruhtur. Kâfî'de de böyledir. [36]
Küçük Çocuk Adına, Babasının Sulh Akdi Yapmasi
Bir adam, bir sabiye karşı, bir ev iddiasında bulunur; sabinin babası da, o sabinin malıyla anlaşma yaparsa; idiacının beyyinesi-nin bulunması hâlinde, bu sulh caizdir. Bunun için anlaşma bedelinin evin kıymeti kadar veya bundan —ancak— halkın aldanmış demiyeceği kadar fazla olması gerekir.
Fakat, iddiacının beyyinesi yoksa veya iddia âdilâne değilse; bu babanın sulh bedeli vermesi caiz değildir.
Şayet iddiacı baba ise ve beyyinesi yoksa her hâlde sulh yapması caizdir. Eğer beyyinesi varsa, kıymetinin mislinden fazlaya anlaşması caiz olmaz.
Bu hususta vasî de baba gibidir. [37]
Bir Kocanın, Mehir Hususunda Baskı Yapması
Bir adam, karısını mehrini bağışlaması için korkutsa, —onun mehrini bağışlaması, dövmeye gücü yetse bile— sahih olmaz. [38]
Bir Kocanın, Mühâlaa Hususunda Baskı Yapması
Bir koca, karısını mühâlaaya (= mal mukabili boşanmaya) cebrederse, bu durumda talak vâki olur; mal sakıt olmaz. (= düşmez.) [39]
Havaleden Sonra, Mehrin Bağışlanması
Bir kadın, kocasına bir adamı havale ettikten sonra, mehrini kocasına bağışlasa, bu sahih olmaz. [40]
Bir Kimsenin Kendi Yerine Su Kuyusu Kazması
Bir adam mülküne bir kuyu veya su çukuru kazar; komşusu da "bu yüzden duvarının yıkılacağı için, onun tahvilini (= yerinin değiştirilmesini) isterse; kazan şahıs buna cebredilmez. Bu yüzden duvar yıkılsa, tazminat gerekmez. [41]
Bir Kimsenin, Karısının Evini Tamir Ettirmesi
Bir adam, karısının izniyle, onun evini kendi malıyla tamir ettirse; harcadığı para karısında alacak olur.
Şayet, kendiliğinden tamir ettirirse, masraf kendisine ait olur; karısı borçlu olmaz. Bu, nafile bir masraf olur. Ve kadına müracaat ederek, o masrafı isteme hakkı olmaz. [42]
Borçluyu Kaçıran Adam
Bir adam, borçlusunu yakaladığında, başka bir adam da, onu, ondan çekip alır ve borçlu kaçarsa; çekip alan şahıs, borcu tazmin eylemez. [43]
Emânet Bir Malı, Hükümdarın Zorla Alması
Bir adamın yanında, bir başkasının malı olduğunda, hükümdar: "Bu malı bana ver. Değilse, elini keserim veya elli kırbaç vururum." der; o da, onu verirse, onu sahibine tazmin etmesi gerekmez. [44]
Tuzağa Düşüp Ölen Hayvan
Bir adam, sahraya vahşî bir eşeği avlamak için tuzak kurar; ikinci gün gelir ve bu tuzağa düşen bir eşeğin yaralanmış ve ölmüş olduğunu görürse, bu yaban eşeğinin eti yenmez. Çünkü, onun boğazlanması veya avcı tarafından vurulması gerekir. Başka şekilde helâl olmaz. O, süsülerek ölen veya bir yerden düşerek ölen hayvan gibidir. Bunlar âyet-i kerimede zikredilmiştir. "İkinci gün" kaydı, ittifakın vukuu içindir. Hatta o saatte ölü olarak bulsa, zikredilen şart olmayınca yine helâl olmaz. Tebyîn'de de böyledir. [45]
Koyunun Yenilmesi Mekruh Olan Yerleri
Koyunun ferci, husyeleri (= taşakları), bezi, mesanesi, ödü, akan kanı, zekeri ve murdar iliğini yemek mekruhtur. Kenz'de de böyledir. [46]
Hâkimin Borç Vermesi
Hâkim bir gaibin ve çocuğun malını ve buluntu olan malı borç olarak verebilir. [47]
Sünnet Olmayacak Kimseler
Bir sabinin haşefesi (zekerinin başı, kerliği) açıkta olur ve onu gören şahıs, "bu çocuğun sünnet olduğunu zannederse; onun zekerinin derisi kesilmez.
İhtiyar bir gayr-i müslim, müslüman olsa, onun sünnet edilmesi terk edilir. Basîret ehli, onun sünnet olmaya gücünün yetmeyeceğini, buna dayanamayacağını söylemişlerdir. [48]
Sünnetin Vakti
Sünnetin en uygun vakti, çocuğun yedi yaşında oiduğu sıradır. [49]
Kadının Sünnet Olması
Kadının sünnet olması, sünnet değildir. Ancak, bu, erkekler için bir ikramdır. Zira ciması lezzetli olur. "kadının sünnet olması sünnettir." de denilmiştir. [50]
Tedavi İçin Dağlamak
Küçük çocuğun tedavisi için, yarasının dağlanması; yarasının battı ve emsali caizdir. [51]
Küpe İçin, Kızların Kulaklarının Delinmesi
Kız çocukların, —küpe takmaları için— kulaklarının delinmesi caizdir. [52]
Hâmile Kadına Zarar Verecek Şeyler
Hamile bir kadına, zarar verecek bir şeyi yapmayız. Karnındaki çocuk hareket etmeden, hamile kadına hacâmet yapılması, uygun olmaz. Çocuk hareket edince, bunda bir beis olmaz. Doğum yaklaşınca yine hacamet yapılmaz. Hâmile kadından, kan alınmaz. Doğuracak hayvandan da kan almak caiz değildir.
Menfaatü olan her ilacın kullanılması caizdir. [53]
Zararlı Hayvanların Öldürülmesi
Zarar veren hayvan öldürülür; kudurmuş köpek gibi; kedi gibi...
Bu hayvanlar güvercini veya tavuğu yerlerse, yine öldürülürler. [54]
At Yarışı Ve Diğer Yarışlar
At yarışı, deve yarışı, insanların birbiri ile yarışı ve atıcılık müsabakası caizdir. [55]
Müsabaka Ve Ödül
Tek taraflı olmayan çift taraflı müsabaka şartı ve ödülü haramdır.
İki taraflı ödül şartının ma'nası: "Senin atın geçerse, ben sana şu kadar vereceğim; benim atım geçerse, sen de bana şu kadar vereceksin." demektir. İşte bu bir kumardır ve caiz değildir.
Tek taraflı olursa (Şöyle ki: "Sen, beni geçersen, senin için ben şunu veririm; şayet ben seni geçersem, sen bana bir şey vermeyeceksin." demek) istihsânen caizdir. Bundan maadası caiz değildir. Bu dördü kitabta mezkûrdur. Katır yarışı caiz değildir.
Eğer ödül, (müsabıka verilecek olan şey), iki tarafın birinden şart kılınırsa, her iki atın da ileri geçme ihtimalinin bulunması şarttır. Fakat, onlardan belli birinin öne geçeceği bilinirse; bunda muhal yoktur ve bu caiz değildir.
Şayet iki taraf dan ödül şartını koşarlar ve üçüncü bir şahsı, helâl edici olarak aralarına girdirirlerse, bu caiz olur. Eğer o muhal-lilin atı da, ikisinin atına denk ise, kendinin öne geçmesi de önüne geçilmeside caizdir; geçse de geçilse de caiz olmamasına mahal yoktur.
Muhallilin (= helâl edicinin) giriş sureti: Önceki, iki yarış atı sahibi olan zatlar, üçüncüye "Eğer bizi geçersen, iki ikramiye de senin olacak; şayet, biz seni geçersek senden bize bir şey olmayacak." derler; fakat kendi aralarındaki şart, "kim diğerini geçerse, ikramiye onun olacak; eğer üçüncü şahıs öne geçerse, ikramiyeler onun
olur." Eğer bu ikisi onu geçerse, ona göre bir şey yoktur. Hangisi-ninki diğerini geçmişse, aradaki ikramiyeyi o alır. Böylece alana helal olur.
Eğer cemaatten bir kişi, üçüne veya ikisine: "Hanginiz geçerseniz, benim malımdan şu kadar ikramiye var." der, veya "hedefe okunu, kurşununu veya attığı herhangi bir şeyi, isabet ettirene, (şu kadar ikramiye var." derse; işte buda caizdir.
Bunun üzerine âlimler: "Bu mes'elede şart iki tarafdan olmaz ise, ikramiye caizdir." buyurdular.
Müsabaka babmdaki ikramiyenin cevazından murad, onun helâl olmasıdır; yoksa, istihkak değildir. Hatta yenilen zat, ikramiyeyi vermekten imtina eylese (yâni vermekten kaçınsa), Hâkim, ona hükmedip de cebredemez. [56]
Peygamberlere Salât
Peygamberler ve meleklerden başkasına salat getirilmez. Ancak onlara tâbi olarak getirilirse, bu caiz olur.
Şöyleki: "Allâhumme salli alâ muhammedin va alâ âlihi ve sahbihi" demek ve benzeri gibi...
Nebî (S.A. V.) üzerine terâhhümde ihtilaf edildi. "Allahummerham Muhammeden (S.A.V.)" demeye bazı âlimler: "Caiz olmaz." dediler; bazıları ise: "Caiz olur." buyurdular. [57]
Sahabe, Tabun Ve Ondan Sonrakiler Anılınca Ne Denir?
Evlâ olan sahabeler için: "Radıyallâhü teâlâ anhiiro" demektir.
Tabiîn için de: "Rahimallâhü teâlâ anhüm." Demektir. Ondan sonrakiler için de: "Gafarallâhü anhüm" ve ya "tecâveze anhüm." demektir. [58]
Nevruz Ve Mihrican
Nevruz ve Mehrican isimlerine vermek caiz değildir. Câmiu'l-Esğar sahibi, şöyle buyurmuştur:
Nevruz günü, bir müslümanın, diğerine, o gün ta'zim etmeksizin hediye vermesi, küfür olmaz. Fakat uygun olanı, hediyeyi o güne tahsis etmemek ve o kavme benzememek için, ya bir gün önce veya bir gün sonra vermektir. [59]
Başa Giyilecek Şeyler
Başa, takye (takke), bere, külah giymekte bir beis yoktur. [60]
Siyah Elbise
Siyah elbise giymek mendubtur. [61]
Sarığın Ucu
Sarığın ucunu, iki omuz arasından, sırtın yarısına kadar uzatmak mendubtur.
Sarığını yeniden sarmak isteyen kişi, onun sargısını bozup, daha güzel sararak başından alıp bir defa yere atması iyi olur. [62]
Sarı Elbise
Sarıya boyanmış veya, za'feran ile boyanmış bir elbiseyi giymek mekruhtur. [63]
Güzel Elbise Giymek
Erkeklerin güzel elbise giymeleri müstehabtır.
İmâm Ebû Hanîfe (RA.), arkadaşlarına böyle vasiyyet ederdi. [64]
Âlim Bir Gencin Yeri
Âlim bir gencin, câhil bir yaşlının önünde yürümesinde bir beis yoktur. [65]
Kur'an Okuma Âdabı
Hafız olanlar, kırk günde bir hatim yapmalıdırlar. Zira, Kur'-an okumakdan maksad, Onun ma'nasını düşünmek ve anlamaktır; içinde olana itibar edip, gereği gibi amel eylemekdir. Yoksa, mücer-red okumak* değildir.
Yüce Allah, Kur'an'da Kur'anı tedeb-bür (= tefekkür, tefehhüm) etmiyorlar mı? (Yâni düşünüp anlamıyorlar mı?) buyurmaktadır.
Bu da feenni ile yavaş okumakla olur. Acele okumakla ve ma'nasını düşünmemekle olmaz.
Büyükler, Kur'an-ı Kerîm'in, en azından kırk günde bir hatme-dilmesini uygun görmüşlerdir.
Bir kimse, Kur'an-ı Kerîm'den, bir günde, mânâsını anlayarak, bir hızb, yarım hızb veya daha az okumalıdırlar. Tebyîn'de de böyledir.
En doğrusunu ancak Allahu Teâlâ bilir. [66]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/393.
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/394.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/394.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/395.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/395.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/395.
[7] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/395.
[8] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/396.
[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/396.
[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/397.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/397.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/397.
[13] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/397.
[14] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/397.
[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/397-398.
[16] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/398.
[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/398.
[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/398.
[19] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/398.
[20] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/399.
[21] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/399.
[22] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/399.
[23] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/399.
[24] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/399-400.
[25] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/400.
[26] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/400-401.
[27] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/401.
[28] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/401.
[29] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/401.
[30] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/401.
[31] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/402.
[32] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/402.
[33] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/402.
[34] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/402.
[35] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/402.
[36] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/403.
[37] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/403.
[38] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/403.
[39] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/403.
[40] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/404.
[41] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/404.
[42] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/404.
[43] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/404.
[44] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/404.
[45] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/405.
[46] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/405.
[47] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/405.
[48] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/405.
[49] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/406.
[50] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/406.
[51] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/406.
[52] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/406.
[53] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/406.
[54] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/406.
[55] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/407.
[56] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/407-408.
[57] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/408.
[58] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/408.
[59] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/409.
[60] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/409.
[61] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/409.
[62] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/409.
[63] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/409.
[64] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/409.
[65] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/410.
[66] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 14/410.