Topkapı Sarayındaki zümrütler

Saray koleksiyonundaki nadide zümrütler ve zümrütlü eserleri, saray hazine bölümü uzmanı Emine Bilirgen kaleme aldı.

Osmanlı Saray Hazinesi’nde yer alan eserlerden hemen hepsinin yapımında altın, gümüş, yeşim, necef, sandal ağacı, abanoz, fildişi, boynuz, boğa ve sedef gibi, oldukça pahalı malzemeler kullanılmıştır. Bezemelerde kullanılan mücevherlerin 16. yüzyıl başlarından itibaren giderek çoğaldığı görülür. Eserlerin görkemini arttıran kuyum işlerinde, elmas, yakut, zümrüt, safir, topaz, lâl gibi taşların yanı sıra, firuze, mercan, inci, lapis lazuli, ayn-ül hür (kedi gözü), akik, necef, zebercet, yeşim ve daha pek çok değerli taş çeşidine yer verilmiştir.

Bu mücevherler içinde, elmastan sonra en pahalı taş olan zümrütten yapılmış veya zümrütle bezeli olan eserler çok önemli bir yere sahiptir. Osmanlı Saray Hazinesi’ndeki bazı seçkin zümrütlü örneklerin tanıtımına geçmeden önce bu değerli taş hakkında bazı genel bilgiler vermek istiyoruz: Zümrüt, gemolojide (değerli taşlar bilimi) Beril grubunda yer alır. Grubun diğer üyeleri akuamarin, morganit, heliodor, yeşil beril, kırmızı beril (bixbite) ve gosenittir. Beril grubunun temel maddeleri alüminyum ve berilyum silikattır.

Taşın kimyasal formülü “Be3Al2Si6O18”dir. Kristal simetrisi altıgen prizmadır. Ayrışması yoktur. Özgül ağırlığı 2.63-2.91 arasında değişir. Sert derecesi 7,5-8 (Mohs). Işık kırılma oranı (1.5661.602) ve ışık saçılımı düşüktür. 
 
Zümrütlerin bünyesinde ince çatlaklar veya bazı madde katılımları görülür. Gömülü olan bu yabancı mikroskobik materyaller taşın milyonlarca yıl geriye giden oluşum hikayesini açıklar. Günümüz teknolojisinde elektrospektrometre ile taşların sahteleri gerçeklerinden ayrılabilmekte; aynı zamanda bünyelerindeki yabancı maddeler yardımıyla hangi coğrafyadan çıkarılmış oldukları tahmin edilebilmektedir. Saydam veya yarı saydam olabilen zümrüt, cam parlaklığındadır. Zümrüde yeşil rengini veren krom veya “vanadium”dur. 
 


Sorguç, Osmanlı, 18. yüzyıl, altın, elmas, zümrüt, yakut, inci; yükseklik: 19.5 cm, genişlik: 28 cm. Ortada yer alan büyük zümrüt 4x5 cm ölçülerinde ve yaklaşık 162 karattır. (T.S.M. 2/313)

          

Taht Askısı, Sultan I. Ahmed (1608-1617) dönemi, altın, zümrüt, elmas, yakut, inci, mine; yükseklik: 7.5 cm, çap: 4.7 cm. (T.S.M. 2/7622)

Taht Askısı, Osmanlı, 18. yüzyılın ikinci yarısı, altın, zümrüt, elmas, inci; uzunluk: 19 cm, genişlik: 17 cm, toplam uzunluk: 43 cm. (T.S.M. 2/7617)

Zümrüt Küpe, Osmanlı, 18-19. yüzyıl, altın, zümrüt, mine; yükseklik: 2 cm. (T. S.M. 2/7530)

Doğu zümrüdü saf alüminden, yeşil renkli bir korindon çeşididir; elmastan sonra en sert mineraldir. Zümrüt sözcüğü Pers kökenli olup daha sonra Yunanca’da kullanılmaya başlanarak “smaragdos” ve “smaragdus” haline gelmiştir. Günümüzde batı dillerinde “emerald”, “emeraud”, “esmeraldo” gibi değişik biçimlerde söylenmektedir. Eski dünyada ilk zümrüt madenlerinin Ptolemler Döneminde (İÖ 332-30) Mısır’da elde edildiği sanılıyordu. Ancak Kızıldeniz kıyısı yakınlarındaki Assuan’ın doğusunda, Cebel-i Sukeyt ve Cebel-i Zebare’deki tünellerde bulunan aletler bu madenlerin işletildiği tarihleri II. Ramses’e (yaklaşık İÖ 1300) kadar geriye götürmektedir.

Yunanlı madencilerin, Büyük İskender zamanında buradaki zümrüt yataklarını işlettikleri biliniyor. Kleopatra da ünlü zümrütlerini aynı kaynaktan elde etmiştir. 1817’de söz konusu madenlerde çalışıldığına dair kesin kanıtlar bulunmuştur. 1500’lü yıllara kadar Batılıların zümrüt ihtiyacını karşılayan ana kaynak Mısır’daki madenler olmuştur. Ayrıca Avusturya Habatchal’da (bugünkü Salzburg) Keltlerin ve Romalıların zümrüt madenleri vardı. Ortaçağda Salzburg’un başpiskoposları bu madenleri kendi hesaplarına çalıştırıyordu.

Yeni dünyanın 1492’de keşfinden sonra İspanyollar 16. yüzyılın başlarından itibaren Güney Amerika’nın bütün doğal kaynakları gibi zümrüt madenlerini de yağmaladılar. Kumandan Pizzaro 1533 yılında sadece bir seferde dört büyük sandık dolusu zümrütü İspanya’ya gönderdi. Kolombiya’da Muzo ve Chivor zümrüt yataklarını keşfeden İspanyolların Avrupa’ya getirdikleri zümrütler, o güne kadar eski dünyanın tanıdığı zümrütlerden çok daha büyük ve kaliteliydi. Ayrıca Avrupa’nın birçok bölgesinde, Batı Pakistan ve Hindistan’ın bazı bölgelerinde, Rodezya, Brezilya ve Urallarda zümrüt madenleri bulunmaktadır.Osmanlılar ve Mughallar da özellikle 17. yüzyıl başlarından itibaren Avrupalılardan Kolombiya kökenli zümrütler ithal etmişlerdir.

   

Sultan IV. Mehmet’in Hançeri, Osmanlı, 1664 civarı, çelik, altın, zümrüt, elmas, mine; uzunluk: 32 cm. (T:S:M: 2/152)

Taht Tezyinatı Paftaları, Mughal, 17. yüzyıl, altın, zümrüt; yıldız biçimli paftaların çapı: 3.2 cm, tek taşlı yaprak formunda paftaların çapı: 1.5 cm. (T.S.M. 2/6914)

İlginç bulduğumuz ve Rusya’da yaşanmış bir zümrüt öyküsüne değinmek istiyoruz: 1830’larda bir Rus köylüsü Yekaterinburg’un (bugünkü Sverdlosk) kuzeyinde yeşil bir taş bulur ve mücevher işleme fabrikasına götürür. Fabrikada görevli gemologlardan Jakov I. Kokovin taşın zümrüt olduğunu tespit eder. Daha sonraki yıllarda Kokovin’in ofisinde bir araştırma yapılır, 2228 gr ağırlığında bir zümrüt bulunur. Kokovin hapse atılır ve hapisteyken intihar eder. Adı geçen zümrüt günümüzde Moskova Bilimler Akademisi Mineroloji Müzesi’nde bulunmaktadır.

Çağlar boyu, zümrüde birçok gizemli özellik atfedilmiştir. Takıldığında insanları sara hastalığına karşı koruduğu, dizanteriyi iyileştirdiği, kadınların kolay doğum yapmasını sağladığı, kötü ruhları kovduğu, taşıyanın iffetini korumasına yardım ettiği...gibi. Yeşil renginin gözlere iyi geldiği kabul edilmiştir. Diğer bir inanışa göre de üzerinde zümrüt taşıyan kişi cinayet işlerse bu taş kendiliğinden parçalanır. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan “Yakut fi Cevheri’l-Cevahiri’l Maâdin” isimli kitapta (H.S. No. 64) mücevher taşlarının özellikleri belirtilirken sayfa 29b’de zümrütle ilgili olarak, üzerinde zümrüt bulunduran kişilerin zehirli ve yırtıcı hayvanlara karşı korunduğu yazılıdır. Adı geçen kitap H. 917 (M. 1515) yılında Şehzade Korkut adına Farsça iki farklı kitaptan çevrilmiştir.

Zümrüt çok pahalı olduğu için eski çağlardan beri yapay olarak elde edilmeye çalışılmıştır. Roma döneminde cam taklitleri üretilmiştir. Yapay zümrüt denemeleri ancak II. Dünya Savaşının hemen öncesinde başarıya ulaşmış ve Almanya’da zümrüt sentezine ilişkin bir patent alınmıştır. 1946’da Amerika Birleşik Devletleri’nde sulu çözeltiden yüksek basınç ve sıcaklık koşullarında oldukça kaliteli zümrütler üretilmiştir. Bu koşullarda gelişen kristaller doğal örneklere çok benzemekte, onların rengine, görünümüne oldukça yaklaşmaktadır. Yapay zümrüt mor ötesi ışık altında koyu kırmızı renkli flor ışıma özelliği gösterir. Doğal zümrüdün ise böyle bir özelliği yoktur.

   

At Sorgucu Yuvaları, Osmanlı, geç 18.-erken 19.yüzyıl, altın yaldızlı gümüş, elmas, zümrüt; 17x11 cm (T.S.M. 2/3932, 34)

At Sorgucu Yuvaları, Osmanlı, geç 18.-erken 19.yüzyıl, altın yaldızlı gümüş, elmas, zümrüt; 16x12 cm (T.S.M. 2/3932, 34)

Kuran Mahfazası, Osmanlı, erken 19. yüzyıl, altın, elmas, zümrüt: 18x12.5x5 cm.( T.S.M 2/3369)

Ustaca yapılmış bir kesim, zümrüdün kusurlarının görünmesini en aza indirir ve taşın rengini en iyi şekilde ortaya çıkarır. Hemen hemen bütün dünyada yaygın olan kesim basamaklı-step-cut veya trap-cut denilen-kesimdir. Daha sonradan bu tarz kesimli diğer taşlara da zümrüt kesim (emerald-cut) adı verilmiştir. Karışık (mixed-cut) veya pırlanta kesimler de zaman zaman moda olmakla birlikte, taşa camsı bir görünüm verdiği için yüksek kalitedeki zümrütlerde tercih edilmezler. Düşük kaliteli zümrütlerde kabaşon kesim daha yaygındır...

antikalar.com

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.