Ahşap Üstü Kalemişi Bezemelerin Koruma Yöntemleri
- Ayrıntılar
- Kategori: Türk sanatları
- Gösterim: 3532
Koruma (konservasyon), bir eserdeki bozulmayı mümkünse durdurmak veya yavaşlatmak, dolayısıyla eserin ömrünü uzatmak için yapılacak uygulamalar bütünüdür. Eserin malzemesinin özellikleri, mevcut durumu ve sorunları, "ön araştırmalar" safhasında belirlendikten sonra en verimli ve en az zararlı olacak uygun işlem basamakları seçilir ve ayrıca her işlem mutlaka belgelendirilir.
Eserin yapıldığı malzemenin özellikleri:
Burada ahşabı ve boyalı zemini ayrı ayrı incelemek ve bu ikisini bütünleştirerek tedavi yöntemini saptamak gerekir.
1) Hammadde olarak ahşabın özellikleri:
Hücresel bir yapısı olan ahşap, değişik (enine, teğet ve radyal) yönlerde farklı derecelerde sertlik, sağlamlık gibi özellikler gösterir ve bu özellikler ahşabın cinsine ve odun kesilişine göre de değişir.
Ahşap, bünyesine havadan nemi çeker ve geri verir ve hücre boşluklarına girip çıkan su nedeniyle oluşan bu sürekli genleşme ve daralma ("çalışma"), ölçülerinde ve yapısında, üç yönde değişik miktarlarda olmak üzere küçük değişmelere sebep olur. Kapalı mekanda bulunan eserlerde bu bozulma nispeten daha az olur.
Dış atmosferik etkilere açık olan yerlerde ise, boyutsal değişmeler ve yapısal bozulmalar daha şiddetlidir. Eğer ahşabın bir yönü havanın etkilerinden korunmuşsa (boyalı, vernikli vs.), diğer yönü nemi daha çabuk çekip vereceği için, nemli ortamda açık yüz konkavlaşır. Aksine kuru ortamda ise korunmuş yüz konveks hal alır. Eğer ahşap levha tutkal veya çivilerle bir yere tutturulmuş ise, bağıl nem değişmeleri neticesinde hareket edemeyince çatlar veya ondüle olur.
Organik esaslı bir malzeme olan ahşabı tahrip eden faktörler biyolojik (haşere ve mikroorganizmalar), fiziksel (yangın, ısı, rutubet), kimyasal (asit, baz ve tuzların etkisi), mekanik (kırılma, yarılma, sürtünme ve yüklemeler) deformasyonlardır. Ağaç türünün de tabii dayanma süresine etkisi büyüktür. Genellikle koyu doğal renk (öz odunda reçine, tanen gibi maddeler depo edilmiş olması) dayanıklıyken, ıhlamur, söğüt ve kavak kolay çürür.
Hava rutubetinin değişmesi, yapılarda çeşitli nedenlerle havalandırmanın yeterli olmaması, toprakla temas etme ve diğer yapı malzemesinden gelen rutubet, mantarların yaşaması ve tahribatı için uygun ortam yaratır. Ahşaplarda çeşitli yönlerde farklı çalışma dolayısıyla meydana gelen çatlaklar da mantar ve haşerelerin kolaylıkla derinlere nüfuz etmesi için geçit sağlar.
2) Ahşap üstü kalem işi tekniklerinin zeminin hazırlanması açısından gruplandırılması:
a) Doğrudan ahşap üzerine macun çekilmek suretiyle yapılanlar :
Ahşabın dayanıklılığını sağlamak ve düz bir zemin oluşturmak için çekilen macun, klasik dönemde Osmanlı yağı denen kaynamış bezir yağı, ingiliz beziri ve isfidaç (üstübeç) ile bazen bir miktar da mürdesenk belirli oranlarda karıştırılarak hazırlanırdı, Seyreltici olarak da terementi (terebentin) veya neft yağı kullanılırdı. Gerekirse fon rengine yakın bir astar çekilir, sonra ana motiflerle sahayı bölmek için hazırlanan desen kalıbı iğneyle delinip kömür tozu yardımıyla desen silkelenir (zemine geçirilir)di.
Fonksiyonlarına göre değişik kalınlıkta doldurma ve tahrir fırçaları kullanılarak desenler sırayla tatbik edilir ve en son kontur çekilirdi. Bazen altın la çalışılacak motiflerin etkisini arttırmak için alçı veya kağıt hamuru kullanılarak rölyef tarzında çalışılmıştır.
Genellikle hepsi "lake" teknikte çalışılmıştır, yani kırmızı-kahverengi "gommalacca" reçinesinin alkoldeki seyreltik çözeltisi ile kaplanarak yüzeyde boyaları koruyucu, parlak bir cila tabakası oluşturulmuştur. Hindistan ve Birmanya'da akasya cinsi ağaçlarda yaşayan Tachardia Lacca böceğinin dallarda bıraktığı artık madde olan bu doğal reçine, zemindeki renge hafif kızılımsı kahverengi renk ve parlaklık verir.
Ayrıca, bazı reçineli ağaçların sakızlarının da cila yapımında kullanıldığı bilinmektedir. Bu çözelti kat kat zıt tabakalar halinde ve çatlamayı önlemek için buharlaşması yavaşlatılarak uygulanırdı,
Böyle eserlerde zemin rengi genellikle fildişi, sarı, bej ve diğer renklerin açık tonlarıdır. Bu cila zamanla evsafını kaybederek bozulur ve havadaki tozlarla da birleşip fondaki rengin de etkisiyle eser siyahı kahverengi görünüş alır.
Hassas bir temizleme ile esas zemin rengine dönülebilir. Ancak müzelerdeki iyi korunmuş küçük eserlerde ve yer çekimine ters yönde olduğu için tavanlarda bu tozlanma ve kirlenme minimum düzeyde olacağından rengi fazla koyulaşmaz ve ilk üretildiği günkü imajı hala muhafaza etmekte olabilir.
Saray, köşk ve kasırlarla Selatin camilerdeki ahşap üstü kalem işi bezemelerde, saray nakışhanesinde üretilen eserlerde görülen ortak üslup özelliklerini bulmak mümkündür. Erken örneklerde görülen rumi, hatayı, bulut gibi stilize motiflere, daha sonra yarı natüralist çiçekler de katılmıştır.
Örneğin, istanbul Sultanahmet Camii restorasyonu sırasında müezzin mahfilinde üzeri sonradan düz boyanmış olarak bulunan çok ince bir işçilikle hazırlanmış, daha erken bir döneme ait ünik kapılarla, istanbul Yeni Camii Hünkar Kasrı içerisindeki orjinal kalabilmiş saz yolu bezemeler de türünün nadir örneklerindendir.
Geniş tavanların bezenmesinde ise, fiziksel bir zorunluluğa bağlı olarak kartuş paftalı ya da kasetler içinde gelişen kompozisyonlar görülür. Bunun nedeni, ahşap tavan kaplamasının zamanla çalışmasını önlemek için, geniş sathın bölünerek, geçirme teknikle birbirine tutturulan daha küçük parçalardan oluşturulan bir sistem kurarak kütleye gerekli esnekliği kazandırmaktır. Bazen bu sisteme ait parçaların ek yerlerindeki oluk, yiv ya da çıtalar sistemin bezenmesinde kullanılacak olan kompozisyonun sınırlarını da belirlemektedir.
Kadırga Sokullu Camii ana mekanında girişin sağındaki ahşap tavanda olduğu gibi 17-19. yüzyıllar arasında natüralist çiçek, yaprak ve meyve motifleriyle, kordelalı veya vazolu buketlerin yer aldığı ahşap üzerindeki lake teknikleriyle çalışılmış üsluba da "Edirnekari" üslup denilmektedir.
b) Bez veya deri üstüneyapıl¬mış olanlar:
Bezenecek olan ahşap eleman üstüne, sarkmaması için az bükümlü iplikten dokunmuş kalınca bir bez gerildikten sonra, üstübeç, kitre zamkı, keten yağı ve sekatif ile hazırlanan ince bir karışımla yerinde terbiye edilerek emiciliği giderilir ve bez muşambası özellik kazanırdı. istanbul Topkapı Takkeci ibrahim Ağa Camii ile Tophane Kılıç Ali Paşa Camii mahfil tavanı bu türün güzel örnekleridir. Kitre kumaşa esneklik ve karışıma çabuk kuruma hassası olan macunumsu bir kıvam verir. Keten yağı da çatlamaları önler. Kazein tutkalı içinde boraksla doygun bir solüsyon hazırlanarak kullanıldığı da olurdu.
Süslemenin bir bez üzerine yapılmasını gerektiren nedenler, o ahşap mimari elemanın kendi yapılış biçiminden kaynaklanan teknik zorlamalar ile hakkaşın tasarladığı kompozisyon türüne bağlı olmalıdır. Bez panolar daha geniş ve sınırsız kompozisyon şemaları hazırlamaya olanak sağlardı. Bu yüzden üzerine süsleme yapılacak olan ahşabın eklenti yerlerine uyarak sınırlanmak yerine, ahşap kademesini geride bırakarak, tamamen kesintisiz, yekpare ve nispeten daha kalemgir bir süsleme alanı elde etmek için de bezden yararlanmışlardır.
Tophane Kılıç Ali Paşa Camii'nde iri hatayi çiçekleri ve hançeri yapraklardan oluşan saz üslubundaki görkemli kompozisyonu uygulayabilmek için nakkaşın düz ve kesintisiz bir zemine yani bir tür tuvale ihtiyacı olduğu bir gerçektir. Topkapı Sarayı Veliaht Dairesi ahşap kubbesindeki kalem işlerinin de aynı teknikle hazırlanmış olması benzer nedenlere dayanmaktadır. Küçük ahşap parçaların birleştirilmesiyle oluşturulan kubbenin üzerine geçirilen bez bir zamanlar beze me sathına estetik yönden üniform bir görüntü vermekteydi.
3- Nakışlarda kullanılan boyalar:
Genellikle minerallerden elde edilen inorganik boyalarla, nadiren sınırlı sayıda organik boyalar (bitki kök, yaprak ve tohumları ile böcekler) kullanılmıştır. Kurşun beyazı, sülyen kırmızısı, demiroksitlerden elde edilen sarıdan kahverengiye kadar tonlar, kromatlardan elde edilen sarı tonları, karbondan elde edilen siyah gibi pigmentlerle boyalar yapılırdı.
Ahşap üstü kalem işlerinde kullanılan boyalarda genellikle bağlayıcı olarak, kreması alınmış sütün asit ilavesiyle çöktürülmesiyle elde edilen kazein denen bir protein veya bir tür akasya reçinesi olan arap zamkının sudaki doygun çözeltisi ya da bazen sirke ve yumurta ile hazırlanan bir karışım kullanılırdl. Esasen eskiden beri bilinen organik bağlayıcılar, bazı ağaç ve bitkilerin gövdesinden veya hayvanların deri, kan ve tendonlarının kaynatılmasından elde edilen protein kollagen kullanılarak yapılırdI. Ancak bu bağlayıcılar bakteri ve mantar atağına açıktır ve ayrıca higroskopiktir, dolayısiyle rutubetli ortamda zayıflar ve pigmenti bağlama özelliklerini yitirirler.
Ahşap üstü kalem işlerinin restorasyonu başlıbaşına bir uzmanlık dalıdır. Öncelikle eseri tahrip eden unsurlar ve içinde bulunduğu durum tesbit edilir ve çevre şartları ile (sıcaklık, nem, ışık ve insan unsuru ile) birlikte değerlendirilir. Kullanılacak her kimyasal malzemenin, eseri oluşturan bileşenlerle ne tür reaksiyonlara gireceğinin önceden bilinebilmesi için, gerekli olan testler de yapılır. Genellikle ilk yapılacak işlem biyolojik zararlılarla mücadeledir. Çünkü bu tip tahribat çok hızlı seyredebilir ve çevreye de yayılabiiir.
Bazen ahşap eserler yıllarca mantar ve haşere tahribi yüzünden çok zayıflar ve dağılma durumuna gelebilir Ancak bir eski esere ait ve özellikle üzerinde bir bezeme taşımakta olan bir ahşap parça, çürümüş bile olsa, sıradan bir tahta gibi sökülüp atılıp yerine yenisi konamaz. Bu durumda sağlamlaştırıcı maddelerden yararlanılır. Böyle işlemlerde eserin renk değiştirmesin gibi tehlikeler olabileceği unutulmayarak, tüm kimyasal malzemeler bilinçli ve eserin yapısal özelliklerini tanıyarak kullanılmalıdır.
Fiziksel sağlamlaştırmalarda ise, eserinkiyle aynı cins ve iyi kurutulmuş ahşaplar önceden dezenfekte edilerek kullanılır. Konservasyon işlemleri içerisindeki bir safha olan "restorasyon" ise, eserin ilk üretildiği günkü konumunda izleyicilere yaptığı etkiyi tekrar vermek amacıyla yapılan estetik görünüşe yönelik işlemlerdir. Gerek temizlik ve gerekse diğer safhalarda eserin üzerindeki orijinal desen ve başka tarihsel izlerden fire verilmemelidir.
Orijinal desenlere hiç bir müdahale yapılmayarak sanatçının yapıtının özgünlüğünün korunması gerekir. Ancak eserin estetik bütünlüğünü bozan, desenin algılanmasını engelleyecek biçimde olan ve yanlış odaklanmalar teşkil eden zemin rengindeki dökülmeler ve boşluklar, (orijinalden farklılık arz ederek gelecekte yanıltıcı olmayacak ve geri alınabilir özel restorasyon boyaları ile) rötüşlanarak zemin ve desen arasına önceden mevcut olan kontrastın sağlanması ve böylece estetik bütünlüğün geri verilmesi yoluna gidilebilir.
Gerek yapısal özellikleri ve gerekse zamanın ve çevresel şartların tahribi sonucunda doğal olarak yaşlanan ve yıpranan boyalı bezemeli ahşap eserler, bugün tüm korunması gerekli kültür mirasımız içinde gayet az bir sayısal varlığa sahiptir. Özellikle dokunulmadan kalabilmiş, yani orijinalliğini koruyabilmiş olanları daha da azdır. Bu nedenle artık eserlerin doğru biçimde korunmasına özen gösterilmeli, tekrar boyanarak kalem işlerinin yenilenmesinden özellikle kaçınılmalıdır.
Yapılan her yenileme 20.yüzyllın eseri olacak ve o elemanı eski eser yapan özellikleri kaybedecektir. Üstad Leonardo'nun Mona Lisa'sı ile röprodüksiyonu arasındaki fark neyse, deseni alarak tekrar kalıptan silkeleyerek boyama da esere aynı ölçüde değer kaybettirir. Bir eski eseri korumak demek pırıl pırıl yepyeni yapmak demek değildir. Özellikle ahşap üstü kalem işleri üzerinden bir kere daha boyandığında, boya tabakasının et kalınlığı olmadığından bir daha orijinal tabakaya inmek mümkün olamamaktadır. Dünyada korumanın (konservasyonun) bir bilim halinde geliştiği günümüzde, sahip olduğumuz bir daha yerine konulması mümkün olmayan eserler, bu bilimin getirdiği yöntemlerle korunmalıdır.
A.Serda Kantarcıoğlu
Türkiyemiz Dergisi (1992)