Osmanlı saray hazinesinden sıra dışı tutya eserler (1)

Topkapı Sarayı koleksiyonundaki eşsiz tutya eserleri saray müzesi hazine bölümü uzmanı Emine Bilirgen anlatıyor. 

 

İslam maden sanatında altın, gümüş gibi değerli madenlerin yanında demir, bakır, kurşun, nikel, kalay ve bunların alaşımları yüzyıllar boyunca kullanılagelmiştir. Eski çağlardan bu yana bilinen birçok maden işleme yönteminin, biçim ve bezeme üsluplarının izlerini erken İslam örneklerinde de görmekteyiz. Sonraları Selçuklu, Timurlu, Memluk, Osmanlı, Safevi, Mughal (Hind-Türk) vb. tarzlarda daha özgün eserler yaratılmıştır. Bu eserler biçimlerinden de anlaşıldığı gibi kullanım amaçlıdır.

Resim : Gırgırlı Tutya Maşrapa, 16. yüzyılın ilk yarısı, İran-Safevi, çap: 15.5 cm, yükseklik: 18 cm, T.S.M. 2/2871.

Bunlar arasında sade tasarımların yanında son derece farklı formlara ve zengin bezemeye sahip olanlarda da vardır.

İslam maden sanatı içinde Osmanlı örnekleri özellikle kuyumculuk ve bezeme repertuarları bakımından çok ayrı bir yere sahiptir. Osmanlı Saray Hazinesinden günümüze ulaşan koleksiyonlardaki altın, gümüş, tombak gibi madeni eşyanın yapım teknikleri, kuyum işleri, bezeme üslupları devirlere göre değişen beğenileri yansıtmakla birlikte ekonomik koşullarla da yakından ilişkilidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sol:Kapaklı Tutya Kase, 16. yüzyıl ortaları, Osmanlı, çap: 17.8 cm, yükseklik: 14.6 cm, T.S.M. 2/2861.
Sağ:Tutya Sürahi, 16. yüzyıl başları, İran-Safevi, çap: 22 cm, genişlik: 13 cm, y: 57.5 cm, T.S.M. 2/2875.


Osmanlı Saray atölyelerinde, 15. yüzyıl sonlarından itibaren pek çok yerli, doğulu ve batılı usta sanatçının birlikte çalıştığını kayıtlardan öğreniyoruz. Bu ustalar geçmişten gelen malzeme ve teknikleri kendilerinin yeni buluşlarıyla harmanlayıp Osmanlıya özgü, ulaşılması güç eserler vermişlerdir. 16. yüzyılda doruğa ulaşan Osmanlı gücünün etrafında toplanan olağanüstü yetenekli sanatçılar en güzel madeni eserleri de bu dönemde üretmişlerdir. Maddi kaygı ve malzeme sıkıntısı duymadan yarattıkları pek çok eserde, zıt renkteki metallerin kombinasyonları ve/veya mücevher kullanımı ile ana malzemenin önüne geçen coşkulu yüzey değerlendirmeleri görülür. Özellikle 17. yüzyılın ortalarından sonra ekonomik dar boğazların yaşandığı dönemlerde bazı altın, gümüş evaninin (kapkacağın) darphaneye gönderilip para basmak için eritildiği de ayrı bir gerçektir.  


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sol: Tutya Su Tası (Çamçak), 16. yüzyıl, Hint veya Osmanlı işi olduğu tahmin ediliyor, 22x11.5 cm, T.S.M. 2/2848.
Sağ: Tutya Su Tası, 16. yüzyılın ilk yarısı, Hint, çap: 15.5 cm, yükseklik: 6.8 cm, T.S.M. 2/2847. 

Osmanlı maden eserlerinin yapım tekniklerini, kakma, kabartma (“repousse”), güherse (granüle), oyma (ajure), savat (“niello”), mine (“emaille”) mücevher gibi bezemeleri ve üslupları mevcut örnekler ışığında dönemleriyle saptamak mümkündür. Ancak birçok araştırmaya konu olmuş Osmanlı maden sanatı geneli içinde tutya (çinko) kaplar bugüne kadar pek dikkat çekmemiştir. Bu yazımızda Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Bölümünde korunmakta olan tutya kaplar koleksiyonunu, seçtiğimiz örneklerle tanıtmaya çalışacağız. 

 

Koleksiyon 29 maşrapa, 3 sürahi, 5 tabak, ikisi kapaklı 9 tas, 2 gülabdan, 1 askı kandil ve 1’i sadece kapak olmak üzere 50 adet tutya kaptan oluşmaktadır. Söz konusu eser grubu biçim çeşitliliği, bezemelerindeki üslup zenginliği ile dünyadaki tek büyük tutya eser koleksiyonudur. Osmanlı Saray Hazinesi’nden günümüze ulaşan örneklerin ayrıntılı tanıtımına geçmeden önce, tutyanın metalürji tarihindeki yerine değinmek istiyoruz.

 



 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sol: Tutya Sürahi, 16. yüzyılın ilk yarısı, Osmanlı, çap: 15 cm, y: 25 cm, T.S.M. 2/2857.
Sağ: Tutya Tabak, 16. yüzyılın sonu, Osmanlı, çap: 21.9 cm, T.S.M. 2/2844. 

 

Metalürji tarihinde eski kaynaklarda “Tutiya” olarak geçen çinko cevheri (calamin) önceleri çinko ve bileşikleri için kullanılmış, daha sonra da saf çinkoyu tanımlayan sözcük olmuştur. Tutya-Tutiya, sözlüklerde Farsça ve Arapça olarak yer almaktadır. Karşılığı çinko, göze sürülen toz, elde edildiği taş olarak gösterilmektedir. Türkçe’ye, batı dillerine ve Çince’ye; tutya, tutie, tuzia, tutty ve t’ou-si gibi değişik şekillerde geçmiştir.

 

Calamin (çinko cevheri) yer kabuğunda yüzeye yakın “smithsonite” bileşiminde kristaller halinde veya çinko oksit ve bileşikleri olarak bulunmaktadır. “Calamin” sözcüğünün Arapça “kala-i”den geçtiği düşünülmektedir. İÖ 200’lerde Romalılar çinko oksit ve bakırdan pirinç elde ediyorlardı. İran’da 6. yüzyıldan sonra pirinç imalatı yaygınlaşmıştır.

İbn-al Fakih 900’lerde Kirman yöneticilerinin Demavend Dağları’ndaki maden ocaklarından elde edilen cevherlerle, pirinç eser üretimini denetlediklerini kaydeder. İbn Havkal (950) Sard ile Hindistan’dan,ve başka merkezlerden tutya geldiğini bildirir. Çinkonun redüklenmesi için yüksek ısı gerektiğinden ve cevherin kolay oksitlenmesinden dolayı metalik çinkonun cevherinden ayrıştırılması bakır, demir ve kurşundan daha geç olmuştur.

 

Al-Dimeşki (1300) metalik çinkonun Çin’den geldiğini ve elde edilişinin gizli tutulduğunu, tok bir ses verdiğini, kolay oksitlenmediğini yazmaktadır. Söz konusu kayıtlardan saf çinkonun Çin’de 14. yüzyılın başlarında elde edildiğini anlıyoruz. Marco Polo (1254-1324) seyahatnamesinde Kirman’da, Cobinam’daki (Şah Dad) atölyelerde üretilen tutyaların Hindistan’a ihraç edildiklerini belirtmektedir.

 



Sol: Kapaklı Tutya Maşrapa, 16. yüzyılın ilk yarısı, Osmanlı, çap: 11 cm, yükseklik: 12.6 cm, T.S.M. 2/2858.
Sağ: Kapaklı Tutya Maşrapa, 16. yüzyılın ilk yarısı, Osmanlı, çap: 10.8 cm, yükseklik: 13 cm, T.S.M. 2/2859.

 

Tutya/çinko kaplara pahalı malzemelerle zengin bezeme uygulamalarının 15. yüzyılda Batı Asya’da başladığını söyleyebiliriz. Timurlu döneminden kalan erken örnekler Çin’e yakın olan Herat’ta yapılmış maşrapaların formundadır. Tutya, İslam dünyasında o güne kadar bilinen madenlerden farklı bir malzeme olarak değerlendirilmiş, Timurlu, Safevi saraylarında pahalı madenlere uygulanan bezemelerde zengin parçalar yapılmıştır. 16. yüzyılın başından itibaren de Osmanlı Sarayı’nda benimsenmiştir.

En erken Osmanlı tutya eser kaydına Sultan II. Beyazıt (1481-1517) dönemine ait bir hazine defterinde rastlıyoruz. H. 910 (1505) tarihli defterde (T.S.M. Arş. D. 10026), varak 11a’da, “dört kıt’a ruh-i tutya1 maşrapa”, varak 14b’de ise, “bir kesede tutya parçaları” şeklinde ifadeler vardır. 

 

İslam dünyasında tutyanın yeni bir metal olarak değerlendirilmesinin yanında sağlıkla da ilişkilendirildiği görülür. Saray koleksiyonundaki bazı kapların üzerindeki yazılarda “Eğer ömründe bir ferahlık istersen Ruh maşrapasından hayat suyu iç” (2/2842). “Kim derdinden kurtulmak isterse Hayat Çeşmesine benzeyen bu tutya’dan içsin” (2/2863) gibi ifadeler yer alır. Bunlara, tutya kapların içlerine konan sıvıyı serin tuttukları görüşünü de ekleyebiliriz.

Tutiya veya tutya önceleri çinko bileşikleri için; saflaştırıldıktan sonra Arapça ve Farsça’daki gibi tutya veya ruh-i tutya şeklinde, Türkçe’de de çinko karşılığı olarak kullanılmıştır. Burada dikkat çeken olgu, İslam Dünyası içinde Orta Asya’dan yayılan, Osmanlı Sarayı’nda da değerli maden gibi kabul gören tutya kapların kısa sürede terk edilişidir.

 

Yeni metale karşı duyulan merakın birden azaldığı, geç dönemlere ait örneklerin yok denecek kadar az oluşundan anlaşılmaktadır. Buna karşın 1550’lere doğru Avrupa, Hint, Tibet metal eserlerinde görülen yüksek çinko oranları metalin bu tarihlerden itibaren daha kolay elde edildiğini göstermektedir. Avrupa’da 1600’lerden başlayarak artan talebi karşılamak için Hindistan ve Çin’den çinko ithal edilmiştir. Dolayısıyla çinko tarihinde Osmanlı Saray koleksiyonundaki tutya kaplar önemli bir halkayı oluşturmaktadır.

 

Türk-İslam Eserleri Müzesi’nde ve Topkapı Sarayı Müzesi’nde korunan 15. yüzyıl Timurlu dönemine ait pirinç maşrapaların formları, oranları, ilk çinko (tutya) maşrapaların da Timurlu başkenti Herat’ta yapılmış olabileceği görüşünü kuvvetlendirir. Saray Koleksiyonundaki Tutya Kapların genel özellikleri şunlardır: Erken kapların yüzeyleri mücevhersiz ve figürsüzdür. 16. yüzyıl ortalarından itibaren Safevi örnekleri yoğun mücevher bezelidir.

İran yapımı olanlarında ayrıca Safevi sanatının genel bezeme repertuarına özgü insan, melek ve hayvan betimlemeleri de görülür. Koleksiyonun büyük çoğunluğunun dış yüzeyi siyah bir tabaka ile kaplıdır. Çinko-kalay alaşımlı 1-2 mm kalınlıktaki bu tabaka altınla zıt bir renk oluşturmakta, altın kakma işlemini kolaylaştırmaktadır. Grubunun büyük bölümünü oluşturan maşrapalar şişkin karınlı, düz boyunlu ve kısa ayaklıdır. Kulpları genellikle ağzı açık ejder başı figürüyle sonuçlanan “S” biçimindedir. Daha geç örneklerde ejder biçimli kulpların yerini çok sade olanlar almıştır.

 

 

Maşrapalardan bazılarının boyunlarının içine ajurlu süzgeç (gırgır) yerleştirilmiştir. Dış yüzeyleri iki kademeli bezemeye sahip olanlar da vardır. Bazı maşrapa, tas ve sürahiler üzerinde altın kakma-kabartma ile Farsça yazılar yer alır. Tabaklar yuvarlak, derinliksiz, düze yakın biçimdedir. Dört sürahi, iki gülabdan ve alışılmışın dışında iki tas biçimleriyle ve bezemeleriyle dikkat çekerler....

Antikalar.com / Emine Bilirgen

 

Devamı  Osmanlı saray hazinesinden sıra dışı tutya eserler -2

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.