Hıristiyan Batı'ya Muasır Medeniyeti Osmanlı öğretti

Image28 Mayıs'ı 29 Mayıs'a bağlayan gece hava karardığı andan itibaren, surların çevresinde binlerce ateş yakıldı. Ateşlerin yandığı yerlerden tekbir sesleri yükseliyordu. Bu manzara dosta umut ve moral verirken, düşmanın kalbinin derinlilerine korku salıyordu. Osmanlının bu son gecede uyguladığı metot Bizans'tan nasıl görünüyordu, tarihçi Dukas'tan dinleyelim:"Akşam olunca orduya dellaller göndererek bütün çadırların kuvvetli ziyalar ile aydınlatma yapılmasını ve ateşler yakılmasını emretti. Işıklar yandıktan sonra, hep birden yüksek sesle tekbir getrdiler.

Karada ve denizde yakılan ışıklar, bütün İstanbul'u, Galata'yı, bütün gemileri ve karşı tarafta bulunan Üsküdar'ı, güneşin ışığından daha parlak bir şekilde aydınlatıyordu. Denizin sathı, bütün, şimşek ziyası kuvveti ile parlıyordu. Keşke yıldırım olsa idi; zira yıldırım yalnız tenvir etmiyor, yakıyor ve mahvediyor. Bizanslılar, Türk ordusunda yangın çıktığını zanneyliyorlar ve tamamıyla mahvolmalarını temenni ediyorlardı."
Osmanlı ordusu, geceyi yarınki son saldırıya hazırlık, ibadet ve dualarla geçirirken Bizans'ta korku ve panik hâkimdi.

Bizans aynı gece Ayasofya'da tarihinin son Ortodoks ayini yapıyordu.
"Son gece Ayasofya'da ki ayinde imparator, Meryem Ana'nın geleceğini tebliğ etti. Halk halâ, Türkler içeri girdiği zaman, meleklerin duvarları yarıp ortaya çıkacakları ve Türkleri kovacakları beklentisi içindeydi.(1) Melekler gelmedi, ruhanilerin ve meleklerin övdüğü bir komutan ve askeri geldi.
29 Mayıs 1453 sabahı, Sabah namazını kılan Sultan Mehmed, ordusuna çok nefis bir hitapta bulunur. Osmanlı ordusu var gücü ile saldırıya geçti. Ordusunun başında komutanlar, komutanların yanında Akşemseddin ve Molla Guranı gibi ulema da askerin maneviyatını yükseltiyordu. Akşemseddin ve Molla Guranı dervişleri ile surların etrafında dolaşıyor, getirdikleri tekbir ve salâvat–i şerifler arşa yükseliyordu. Diğer tarafta mehter en hareketli parçaları çalıyordu.
Öğlen saatlerine doğru, Topkapı'daki surların burcuna bayrak dikildi. Sultan Mehmed bayrağı surlarda gördüğü an yaptığı iş, bulunduğu yerde tekbir getirerek toprak üzerine şükür secdesi yapmak olur. Surlara ilk gediğin açıldığı yer Topkapı'dır, ardında diğer bölgelerde de gedikler açılmaya başlar.
Dışarıda bunlar olurken, içerde yaşananları da Bizanslı tarihçi Prens Dukas'tan dinleyelim. Tarihçi Öztuna derki; şimdi yazacaklarımı, düşmanımız olan bir tarihçi bizzat görüp, kendisi yazmasaydı, dikkate almazdım.

"Bizans askerleri, alelade bir Türk askeri kadar bile harp fenninde bilgili değildi. Zira Türk askerleri bu maksatla ve fikir ile yetiştiriliyordu. Türk askerlerinin her biri Apollon'dan çok daha mahir okçu idi, modern Herkul idiler ve her biri, 10 düşmana karşı gelebiliyordu."
Öğlen saatlerine doğru çarpışmalar surların üstünde yapılmaya başladı. Halk Bizans askerleri ile Osmanlı askerlerinin burçlarda çarpıştığını görmeye başladığı an, halk arasında panik başladı Halk kiliselere sığınıyor, özelliklede Ayasofya'ya akın ediyordu.
Osmanlı askerleri şehrin içine girmiş, önce Cambazhane kapısı, sonra Topkapı ve ardından da Eğrikapı, surları aşarak içeri giren askerler tarafından sonuna kadar açılmıştı. Artık Osmanlı ordusu akın akın şehre girmektedir. Þehre girmekte olan askerlerine Sultan Mehmed Han'dan, Ortaçağı aşan talimat geldi:
–Bize silah çekmeyen, bize mukavemet etmeyen kişilere hiçbir şekilde dokunmayın.
Bizans'ın mukavemeti kırılmış, sadece Bahçekapı mevkiinde çarpışma devam ediyordu. Bahçekapı'daki çarpışma Bizans'a yardıma gelen Giritli gönüllülerle Osmanlı askerleri arasında geçiyordu. Giritliler kahramanca çarpışıyor, şehrin teslim olduğunu öğrenmelerine rağmen çarpışmayı bırakmıyorlardı. Bu hadiseden haberdar olan Sultan Mehmed, Giritlilerin kahramanca çarpışmaları çok hoşuna gider. Giritlilere, çarpışmayı bıraktıkları takdirde, gemilere bindirip sağ salım memleketlerine gönderme garantisi verdi.

Ben, Sultan Mehmed Han,Hepinize söylüyorum ki...

Sultan Mehmed öğlen de şehre girdi. Halk Sultan Mehmed'e sevgi gösterilerinde bulundu. Sultan Mehmed sevgi gösterileri arasında Ayasofya'ya doğru yürürken, askerlerde tekbir ve salâvatlar getiriyordu. Sultan Mehmed Ayasofya'ya vardığında, on binlerce insan Ayasofya'da toplanmış korku ve endişe içinde bekliyordu.
Halkın arasında bulunan yüksek rütbeli devlet adamları ve din adamları karşılarında 21 yaşında genç bir delikanlı, Osmanlı sultanını görünce ağlayarak hep birlikte yerlere kapandılar. Sultan Mehmed yerlere kapanmış olan insanlara öyle bir seslenişi var ki, Sultan Mehmed, Kâinatın efendisinin 900 yıl önce Mekke'nin fethinde sergilediği yüksek faziletin, aynısını "ne güzel komutan" dediği ümmeti de İstanbul halkı için aynı şeyi yapıyordu.
O Mekke ki daha on yıl önce, kâinatın Efendisine yapmadığını bırakmış, canından bezdirerek Medine hicret etmesini sağlamışlardı. Kendisine en aşağılık işleri reva gören bir kavmin beldesine giren Kâinatın Efendisi şöyle buyurmuştu.
–Kim Ebû Süfyân'ın evine girerse emniyettedir, kim kapısını kapar evinden dışarı çıkmazsa emniyettedir, kim silahını atarsa o da emniyettedir. Kim Mescide, Ka'be'ye girerse o da emniyettedir!"(2)
Aradan 900 sene geçmiş, onun için "ne güzel komutan" dediği 21 yaşındaki bir genç yüzlerce yıldır kimsenin ele geçiremediği bir beldeyi ele geçirmiş, şehir halkı ayaklarına kapanmış ağlamaktadır. O genç komutanda peygamberine layık cevabı veriyor:
–Kalkınız! Ben, Sultan Mehmed, hepinize söylüyorum ki, bu andan itibaren, artık ne hayatınız, nede hürriyetiniz hususunda gazab–ı şahanemden korkmayınız.

Bu hadiseyi, bizzat olaya şahit olan Hıristiyan tarihçi şöyle anlatır:
"Sultan, Ayasofya'nın önüne gelince atından indi… Patrik ve bütün halk yerlere kapanarak çok ağladılar. Fakat Sultan, onlara eli ile susmalarını işaret etti. Sükûnet teessüs edince Patrik'e:
–Ayağa kalk! Ben, Sultan Mehmed, sana ve arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki, bugünden itibaren artık ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda, benim gazabımdan korkmayınız, dedi.(3)
Sonra Ayasofya'yı gezdi, o sırada ikindi namazı vakti girmişti, Ayasofya'da ezan okunmasını emretti. Ayasofya'da namaz kılacağını bildirdi ve Ayasofya namaz için hazırlandı. İkindi namazı ile birlikte Ayasofya camiye dönüştürüldü.
Sultan Mehmed, İstanbul'un fethinde yaptığı uygulamalara dünyanın seyrini değiştirmiştir. Yaptığı uygulamamalar değil ortaçağı, yeniçağı, uzay çağını bile aşmıştı. Hatta içinde bulunduğumuz bilgi çağında bile Sultan Mehmed'in bilgi ve insanlık ufkuna ulaşılmamıştır. İstanbul'daki uygulamalarında Ortaçağ gelenek ve uygulamamalarını altüst etti. Kendi dindaşlarının vermediği özgürlüğü onlara verdi.
Sultan Mehmed'in İstanbul halkına verdiği özgürlüğü, 20. yüzyılın hiçbir ülkesi kendi halkına verememiştir. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda bile dünya milletleri, Sultan Mehmed'in uygulamalarına uzaktır.
Sultan Mehmed, imparatorun ülkesini hakkıyla savunduğunu, kahramanca savaştığını, elinde imkân olduğu halde kaçmadığını öğrenince, onun ölüsüne dahi gerekli vazifenin yapılmasını ister. Son Bizans imparatorunun cesedini arattırır. "imparatorun naşı cesetlerin arasında bulunmuştur ve Fatih kendisine dini tören yaptırmış, gereken saygıyı göstermiştir.(4)

İnanca ve İnsana Özgürlük

Fethin sonu Sultan Mehmed'in fermanları İstanbul halkına duyurulur:
"Savaş sonrası, işgal, tecavüz ve kötü muameleden korkarak saklanan, kaçan insanlar evlerine barklarına dönsünler. Çekinmeden, evlerine, işlerinin başına dönsünler, her ferdin, malları, canları, ırzları koruma altındadır. Dininiz, mezhebiniz, milli örf ve adetleriniz, Osmanlı devletinin teminat ve garantisi altındadır."
Yaşadığımız çağa baktığımızda, Sultan Mehmed'in insanlık ufkunu yakalayabilmek için daha çok mesafeler almamız gerektiği kanaatindeyiz. Çağımızın Rusya'sı, ABD'si, Çin'i İngiliz'ini düşündükçe, Fatih Sultan Mehmed Han'ın ne büyük deha olduğu daha iyi anlaşılıyor. Hele hele 20. yüzyılın ilk yarısının Türkiye'sinde uygulanan insan hakları ihlalleri, dini ve inancı yasaklamaları gördükçe, Sultan Mehmed daha iyi anlaşılıyor.
Bugün ülkemizde ve dünyanın bazı ülkelerinde Laiklik adına inançlara getirilen yasaklamaları gördükçe Fatih Sultan Mehmed Han'ın ne çapta adam olduğunu daha iyi idrak ediyoruz. Bütün bunları uygulayan 21 yaşında genç bir delikanlıdır.

Fetihten sonraki günlerde Bizans'ın ileri gelenleri toplanır ve Georgios Skolarios'u patrik seçerler. Bu Patrik aynı zamanda Ortodoksların cihan patriği unvanını almıştır. Din adamları heyeti, bu seçimi genç hükümdara arz ederler. Fatih Sultan Mehmed Han, Patrik seçimini onaylar. Bu hadise Batı'da duyulduğunda, adeta deprem etkisi yapar. Nasıl olmasın ki; o çağda Avrupa'da, Katolik olmayan Hıristiyanlar diri diri, toprağa gömülüyor, yakılıyor, öldürülüyordu. Değil ki farklı din mensuplarına yapılan uygulamalar, Endülüs Müslümanları diri diri ateşlere atılıyordu. Böyle bir çağda bir Fatih çıkıyor, din ve inanç serbestiyeti veriyor, hem de fethettiği bir beldeye. O belde halkına kendi dini liderini seçme hakkı veriyor, seçilen dini lideri tanıyor ve tasdik ediyor.
Seçilen Patriği yemeğe davet eden Fatih, kendisi ile dini ve felsefi sohbet ediyor. Fatih'in yardım ve desteği ile birkaç gün içinde Bizans halkına hiçbir zaman görmediği bir huzur ortamı sağlandı.
1 Haziran Cuma günü Ayasofya'da Cuma namazı kılındı. Þehri manevi Fatihi Akşemseddin, Ayasofya'da Fatih Sultan Mehmed Han adına hutbe okudu.

Gayri Müslimin Malları Teminat Altındadır

Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'daki uygulamaları akıllara durgunluk vermeye devam etmektedir. Galata semti, Galata sulh yolu ile teslim oldu, ancak savaşta Bizans'ın yanında yer almış, her türlü yardımda bulunmuştu. Fatih Sultan Mehmed Han, galata ile ilgili uygulamalarında, oranın halkında her türlü garantiyi verir, hatta korkudan evlerini terk eden, sahipsiz evlerin içindeki eşyalara sayım yapılarak, evlerin kapıları mühürlenir. Tâki sahipleri dönüp evlerini teslim alana kadar, kapıları mühürlü kalır. Bu uygulama Fatih Sultan Mehmed Han'a ait bir uygulamadır. Tarihte bir benzeri yoktur.
21 Yaşında genç hükümdarın bunları nasıl yapabildiğini anlayamayanlara şu müjdeyi hatırlatmakta fayda var "fethedecek komutan ne güzel komutandır." O güzel insan, kimsenin yapamadığı güzellikleri yapıyordu.

Fatih Sultan Mehmed Han, şehirde hızlı imar faaliyeti başlatır. Yıkılan binalar, iş yerleri yeniden yapılır. Bu arada top atışı ile yıkılan surlar, şehrin görüntüsünü bozmasın diye, tamir edilir. Bu çalışmalara daha çok esir alınan Bizans askerleri kullanılır. Fatih Sultan Mehmed Han, çalıştırılan esirlere, emeklerinin karşılığı olarak yevmiye verilmesini emreder. Bu yevmiye ile iş bitiminde bütün esirler esaretlerini satın alırlar. Yanı kazandıkları paralarla esaretten kurtulup özgürlüğe kavuşurlar. Bu uygulama da Ortaçağı altüst etmiştir. Fatih Sultan Mehmed Han yaptığı her uygulama ile ortaçağın temellerini sarsmaktadır.
Fatih'in İstanbul'dan ayrılma zamanı gelmiştir. Fatih Sultan, Bursa su–başısı Süleyman Bey'i İstanbul su başılığına getirir. Ayrıca Hızır Bey'i de, İstanbul kadısı olarak atar. Kadı İstanbul'un belediye başkanı makamı, su–başıda emniyet müdürü konumundadır. Her iki görevliye talimatları, yapılacakları bildirir ve halkın sevgi gösterileri arasında İstanbul'dan Edirne'ye doğru yola çıkar.

Fatih’in Uygulamaları Hiristıyan Batı’nın Başını Döndürdü

Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethettikten sonra, İstanbul'daki uygulamaları batıda deprem etkisi yaptı. Sultan Mehmed İstanbul'u bir vitrin olarak kullandı. Bizans batının sürekli irtibatta olduğu, doğudaki bir uç kalesiydi. İstanbul'da yaşanan bir olay çok kısa surede batıda yankı bulurdu.
Dini olarak batının gözü üzerindeydi, çünkü önemli bir Hıristiyan mezhebinin merkezi İstanbul'daydı. Siyasi olarak batının gözü üzerindeydi, çünkü Hıristiyan Roma imparatorluğun başkenti olduğundan manevi ağırlığı büyüktü. Ekonomik olarak önemliydi, devrin dünya ticaretinde önemli bir mevkisi olan Cenevizliler İstanbul'u ticaret üssü olarak kullanıyordu. Batı için deniz ticaretinin önemli noktalarındandı.
Bu üç önemli sebepten dolayı, İstanbul batı için önemliydi, dikkate değerdi. Sultan Mehmed İstanbul'u bir vitrin olarak kullandı ve mesajını bütün dünyaya buradan verdi. Sultan Mehmed'in İstanbul'daki uygulamaları, bütün dünya devletlerinin yapısını salladı.

Sultan Mehmed'in yaptığı uygulamalara, o güne kadar görülmüş ve duyulmuş şeyler değildir. Zaman içerisinde tedbir alınmazsa, çok büyük tehlike ile karşı karşıya kalınabilirdi.
Batı başına gelecekleri gördü ilk tepkileri, daha öncede olduğu gibi Osmanlıyı güç kullanarak durdurmak istediler.
Papa bir beyanname yayınlayarak,
Müslüman Türkler için eline kılıç alan her Hıristiyan'a cennet vaat etti.
Bu büyük seferin maddi boyutunu halletmek için "mukaddes harp vergisi" adı ile yeni bir vergi türü icat ettiler.
Sebep ne olursa olsun, bir Hıristiyan Müslüman'la irtibat kurarsa en ağır işkencelere uğratılarak öldürülecektir.
İslam dini ortadan kaldırılıncaya kadar, aralarında ki ihtilaflar rafa kaldırılacak, tek hedef tek düşman Müslümanlar olacak.
Bu kararlara uymayanlar, büyük işkencelere uğratılarak öldürecektir.
Papa'lık aldığı bu kararların uygulama şansı olmadığını biliyordu. Ancak kendilerini ve kamuoyunu tatmin için başkada yapacakları bir şey yoktu. Alınan bir başka karar da 1454 yılında Bavyera'da bir toplantı tertiplenecek, bu toplantıya bütün Batı devletleri katılacaktır.(5) Bunu da gerçekleştiremediler.

 

BATIYI ORTAÇAÐ KARANLIÐINDAN KURTARAN SULTAN

İstanbul'un fethinin Avrupa ve İslam âlemi üzerine çok farklı etkileri oldu. İslam âlemi İstanbul'un fethini bayram yaparak kutladı. Mısır'daki Abbasi halifesi bütün camilerde Türk şehitler için Kur'an okutmuş, hutbelerde fethi öven ve müminlere duygulu vaazlar yapılmıştır. İstanbul'un fethi Müslüman Türk milletinin tarihinin en önemli olaylarından biridir. Kimileri İstanbul'un fethinin tarihin en büyük olayı olduğunu söylerse de, bir kimsi da en büyük olaylarından olduğunu söylemiştir.
Bizde şunu söyleriz ki; Hıristiyan batı açısından hiç şüphesiz tarihin en büyük hadisesidir. Bizim içinde tarihin en büyük hadiselerinden biridir.
İstanbul'un fethinde dikkat çeken en önemli hadise Sultan Mehmed'dir. Þöyle bir soru sorulsa; İstanbul'u eğer yıldırım Bayezid fethetmiş olsaydı ne olurdu? Çok hayati bir soru… Yıldırım Bayezid, istemiş olsaydı İstanbul'u fethedebilirdi. Yıldırım Bayezid İstanbul'u fethetmiş olsaydı, fetih Hıristiyan batı için bir şey ifade etmeyecek. Dolayısıyla da batı için tarihin en büyük hadisesi olmayacaktı. Türk tarihi içinde, sıradan bir kahramanlık hadisesinden öteye gitmeyecekti. Bu açıklamalardan sonra şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki; İstanbul'un fethi, Sultan Mehmed ile önem kazanmıştır.
Surları yıkacak başkaları olabilir mi? Olur.

Gemileri karadan başkaları yürütebilir mi? Yürütebilir.
Bir asker on düşman askeri ile çarpışabilir mi? Çarpışabilir.
Surlara çıkacak başka Ulubatlı Hasan'lar bulunabilir mi? Bulunabilir.
Salt kahramanlık duyguları ile bakıldığında, İstanbul'un fethinde sergilenen kahramanlıktan çok daha büyük kahramanlıkların sergilendiği tarihi hadiselere meydana gelmiştir. Kutalmış'ın Pasinler de Bizans ordusunu perişan etmesi, Kılıç Arslan'ın 600 bin haçlı ordusunu, 20 bin kişilik ordusu ile perişan etmesi ve haçlı ordusunu 50 bin kişiye indirmesi, Yıldırım Bayezid'in Niğbolu'da sergilediği kahramanlıklar, İstanbul'un fethinde elde edilen zaferden aşağı kalır değildir.
İşte burada üzerine durulması gereken husus Fetih ile Sultan Mehmed'in, Sultan Mehmed ile de fethin mana kazanmasıdır. Sultan Mehmed İstanbul'u fethederek, batıyı Hıristiyan karanlığından kurtarmıştır. İstanbul'u Sultan Mehmed'in yerine Yıldırım Bayezid fethetmiş olsaydı, Batı Hıristiyan taassubundan kurtulabilir miydi? Batı bilimsel aydınlanmayı gerçekleştirebilir miydi? Bu sorulara cevap vermek oldukça zordur.

 

Dipnot:
1. İlber Ortaylı, a.g.e. Sayfa; 65
2. Ebû Dâvud, Harâc 25, (3021, 3022)
3. Yılmaz Öztuna, a.g.e. cilt 2, sh. 449
4. İlber Ortaylı, a.g.e. Sayfa; 66
5. Yılmaz Öztuna, a.g.e. cilt 2, sh. 456

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.