Kartpostallarda kalan bir yapı: Karaköy Camiî
- Ayrıntılar
- Kategori: Tarihi Bilgiler
- Gösterim: 2456
Yoğun bir ticaret ağının geçtiği yollar üzerinde konumlandırılmış olan yapı, modern ve geleneksel öğeleri içinde barındıran bir üslupta bina edilmişti. Karaköy’ün eski zamanlarını anlatan fotoğraflarında sıkça karşımıza çıkan cami, tam manasıyla keyfi ve bilinçsizce verilen bir kararın neticesinde 1958 senesinde yıkılarak yok edilmiştir.
II. Mehmed (Fatih) devrinde tekke vazifesi gören yapı, Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından 17.yüzyılda Yağkapanı Mescidi adıyla camiye dönüştürülür. Viyana yenilgisinde suçu görülerek Belgrad’da idam edilen paşanın vakıflarından biri olan caminin, paşa zamanındaki orijinal hali hakkında yeterli malumat yoktur. Zaman içinde yıpranan ve onarıma ihtiyaç duyulan yapı, köklü bir değişim geçirerek 20. yüzyılın başlarında yıkılıp yeniden inşa edilir. Bu tarihten sonra Karaköy Camii adıyla anılan yapıyı, tasarlayıp uygulama işi, 1893 senesinde Tarım ve Orman Nazırı Selim Melhame Paşa’nın davetiyle İstanbul’a gelen İtalyan kökenli mimar Raimondo D’Aronco’ya kısmet olacaktır. II. Abdülhamid’in talimatıyla saray ser-mimarlığına kadar yükselen D’Aronco’nun, Beşiktaş'taki Şeyh Zafir Türbesi’nde, Yeniköy'deki Huber Köşkü’nde (bugün Cumhurbaşkanlığı’nın Yazlık Konutu olarak kullanılmaktadır), Tıbbıye-i Şahane Binası’nda (günümüzde Marmara Üniversitesi Hukuk ve Eczacılık Fakültelerinin binasıdır) Tarabya'daki İtalyan Elçiliği Yazlık Binası gibi şehrin farklı noktalarında, izlerini halen görmek mümkündür.

Mescid, ziyadesiyle özen gösterilmesi gereken bir yapıydı. Yoğun bir ticaret ağının geçtiği yollar üzerinde konumlandırılmış olan yapı, modern ve geleneksel öğeleri içinde barındıran bir üslupta bina edilmişti. Yirminci yüzyılın moda akımlarından biri olan ‘Art Nouveau’ tarzında yapılan mescid, kubbeli ve sekizgen bir plan üzerinde yükselmekte, İstanbul’da eşine az rastlanan örnekte inşa edilmiş minaresiyle semtin panoramasına zenginlik katmaktaydı. Şehrin hafızasında kendine yer açan bu özellikli yapı, ne yazık ki, yeni ve modern kent oluşturmaya çalışan kadroların zihinlerinde yer bulamayarak neredeyse bir gecede yer ile yeksan edilir.

‘Yıldırım Yıkma Harekâtı’ olarak da bilinen adına yaraşır bir düzenlemeyle (!), oldubittiye getirilerek ortadan kaldırılan bu nadide eserin yıkım gerekçesi, bu dönemdeki her yıkım öncesinde tekrar edilen ‘şehri rahatlatacak yeni yolların açılmasına’ ihtiyaç duyulduğu bahanesidir. Ancak yıkımın ardından sözü edilen gerekçenin hiçbir anlam ifade etmediği görülmüştür. Caminin yanı başında duran bugün Ziraat Bankası olarak bilinen yapının yıkımdan etkilenmemesi ayrıca arsasının yol genişletme çalışmaları sırasında kullanılmayarak günümüze kadar boş bırakılması tamamen keyfi bir uygulamanın varlığına işaret eder. Anıtlar Kurulunun ‘tarihi kıymeti olmadığına’ dair raporuna istinaden gözden çıkarılan caminin yıkılmadan evvel tüm parçaları numaralandırılır, farklı bir yere monte edilir düşüncesiyle. Bundan sonraki hikâye de tam bir sorumsuzluk örneğidir. İbadethanenin numaralanan taşlarının Kınalıada’ya taşınarak aynı formda monte edileceği sözü verilmişse de yerine getirilmemiş, iki parçası dışında kalan tüm taşları, bütünüyle kaybedilmiştir. Taşların Marmara Denizi’ne atıldığı, elde kalanlardan bir kısmının Heybeliada Vapur İskelesi’nin bir kısmının da Kınalıada’daki bir caminin yapımında kullanıldığı söylenmektedir. Taşlarının hikâyesi Marmara Denizi’nde son bulurken, içerisindeki değerli eşyalarla, halı ve seccadeler ile Venedik’ten getirtilen avizenin akıbeti ise muhtemelen yağmacıların elinde son bulur. Yapıyla ilgili detaylı bir yazı sunan Afife Batur’un sözleri, yitirdiğimiz mirasın ne denli mühim olduğunu göstermesi açısından kayda değer.
“Karaköy Cami, gerçekten mücevher gibi bir camiydi. O sırada Avrupa'da ‘art nouveau’ diye bir akım vardı. Modern akımların öncüsü olan bir akımdı bu. Türkiye'de D'Aranco aracılığıyla gelmiş ve farklı bir forma, İstanbul'a özgü bir biçime bürünmüştü. Çünkü Avrupalı mimarlar bu formu hiçbir zaman bir camiye veya türbeye uygulama imkânına sahip değildi. D'Aranco bunu yapmıştı ve Karaköy Camii, bunun Türkiye'deki en yetkin örneklerinden birisiydi.”
2002 senesinden bu yana caminin ihyası için Büyükşehir Belediyesi tarafından çalışmalar yürütülmektedir. Fakat kurumlar içerisinde yaşanan bürokratik tembellik, bu projede de kendini göstermekte. Gerçi beklenen karar çıksa ve caminin ihyası için inşaata başlansa dahi yapımında orijinaline ne denli sadık kalınacağı ve belki de en önemlisi, devrinin anlayışının ve beğenilerinin ürünü olan Karaköy Camii’nin, kaim olduğu yere dolayısıyla da İstanbul’a kattığı zenginliği, 21. yüzyılın ruhuyla kavrayabilecek miyiz sorusu, zihinlerimizin bir köşesini meşgul etmeyecek mi?
KAYNAKLAR
Afife Batur, “Karaköy Mescidi”, İstanbul Ansiklopedisi, c. IV, s.456-458.
Semavi Eyice, Eski İstanbul’dan Notlar, s.121-123.
“Karaköy Camisi’nin sadece kayıp iki taşını bulabildik”, www.arkitera.com.
Önder Kaya, Cumhuriyetin Vitrin Şehri, s. 165-169.
Nazlıgül Bulut / Dünya Bülteni / Tarih Servisi