Osmanlı İle Diğerlerinin Farkı

857d1f66-osmanli-resimleri2Tarih boyunca, Müslümanlar idareleri altındaki milletlerin hukukuna saygı göstermişler, hiçbir devirde bunlara zulüm işkence yapmamışlardır.

Mesela Osmanlının hiçbir döneminde kendilerinden olmayanlara zulüm yapılmamış, bunların birbirlerine düşürülerek kırdırılmamıştır. Batılı sömürgeciler ise, her türlü zulmü işkenceyi reva görmüşlerdir.

 Sadece Müslümanlara değil, kendi inançlarından olmayan yani Hıristiyan olmayan herkese aynı muameleyi göstermişlerdir.  Umulur ki, 21. yüzyılda artık bu huylarından, politikalarından vazgeçmişterler. Geçmişte yaptıklarından ders almışlardır. İbret alınması için geçmişte yaptıkları bazı uygulamalarından örnekler vermek istiyorum: Meselâ, İngilizlerin en büyük sömürgeleri olan Hindistan'ın Amritsar şehrinde 1919 senesinde bir gün âyin sebebi ile toplanan Hindûlar, bisikleti ile oradan geçen bir Hıristiyan kadın misyonerine gereken hürmeti göstermedikleri için misyoner kadın, İngiliz generale bunları şikâyet eder.


General derhâl askerlerine emir vererek, ma'bedde âyinle meşgûl halkın üzerine ateş açtırıp on dakîkada yüzlerce kişiyi öldürtür. General bununla da yetinmeyerek, halkı üç gün elleri ve ayakları üzerinde hayvan gibi yürütür.


Þikayet üzerine olayın aslını tahkîkât için Hindistan'a gelen müfettiş, generale müdafaasız halka ateş açtırmasının sebebini sorar. General: “Buranın kumandanı benim. Öyle lüzûm gördüm ve emrettim” cevâbını verir. Müfettiş: “Pekâlâ, halkın yüz üstü sürünmesini emretmenizin sebebi nedir?” diye sorar. General: “Hindlilerden bir kısmı tanrıları karşısında yüz üstü sürünüyorlar. Bunlara, bir İngiliz kadının bir Hindû tanrısı kadar mukaddes olduğunu ve onun karşısında da hakâret değil, sürünmeleri îcap ettiğini anlatmak istedim” diye cevap verir.


20. asrın başlarında Hindistan’a yapmış olduğu seyahati ile meşhur, Fransız yazar Marcelle Perneau  “Hindistan seyahatı notları” nda şunları anlatır:


“Avrupa’da şöhret bulmuş, hatta bazı üniversitelerce kendisine profesörlük ünvanı verilmiş olan Hindli bir ilim adamına, Hindistandaki bir İngiliz kulübünde buluşmak üzere söz vermiştim. Hindli gelmiş, fakat İngilizler, şöhretini bile hiçe sayarak onu içeri bırakmamışlar. Bundan haberdar olunca, ısrarım üzerine Hindli ile ancak kulübde görüşebildim.”


Hindistan hükümdarı Bahadır Þah, İngilizlerin  yaptıkları zulümlere dayanamayarak, 1857'de, İngilizlere karşı askerlerin ve halkın teşvîki ile büyük bir ayaklanma başlatmıştı. İngilizlerin Þah'a karşı tepki ve zulüm çok şiddetli oldu. İngiliz askerler,  genç, ihtiyâr, kadın erkek demeden bütün Müslümanları, hattâ çocukları kılıçtan geçirdiler.


Þâh teslîm oldu. İki oğlu ve torunu teslim oldukları takdirde öldürülmeyeceği garantisi verilmesine rağmen öldürüldü. Bir gün sonra başları, genel vâli Henri Bernard'a gönderildi. Bunların etinden çorba yaparak Þâh'a ve hanımına ikram edildi. Çok aç olduklarından hemen ağızlarına aldılar. Fakat, ne eti olduğunu bilmedikleri hâlde çiğneyemediler, yutamadılar. Kustular, çorba tabaklarını yere bıraktılar. Vâli Henri Bernard onlara: “Niçin yemediniz? Çok güzel çorbadır. Oğullarınızın etinden yaptırdım” dedi. Bir insan bunu nasıl yapar? Yapar çünkü, bunlar kendilerinden başkalarını insan kabul etmiyorlar.


Araştırmacı yazar sayın Yusuf Gezgin, Aktifhaber’de bakınız İngizleri ve politikalarını nasıl  anlatır: “Köleliği sistematik hale getirip, insanları yurdundan, ailesinden kopararak “bir ticari meta” haline getiren bunlardır. Çok değil beş asır önce bir toprağı, kimliği medeniyeti olan Kızılderililerden, Aborijinlere, Mayalara, Asteklere kadar onlarca milletin-medeniyetin köküne kezzap suyu döken bunlardır.


Bütün sınır anlaşmazlıklarının ve toprak kavgalarının arkasında İngilizler vardır. İngilizlerin çekildiği coğrafyalarda nizasız, kavgasız, huzur içinde tek bir ülke, bölge gösteremezsiniz. Çekildikleri yerlerde özellikle problem bırakırlar ki, elleri o coğrafyadan çekilmesin.


İngiltere demokrasinin beşi bilinir. Ama demokrasiyi sadece kendilerine layık görürler. İngilizlerin çekildiği bütün coğrafyalar acımasız diktatörlerin, müsamahasız kralların elindedir. Bu otoriter yönetimlerin tamamının devlet ve yönetim altyapısını İngilizler kurmuştur. Zira diktatörleri idare etmek, yönlendirmek ve buyruklara amade kılmak milletleri yönlendirmekten çok daha kolaydır. Halklar demir yumruklar altında ezilirken bunlar "demokrasiyi", "insan haklarını" değil, diktatörlerden tahtlarını koruma mukabili rüşvet aldıkları imtiyazları, zenginlikleri hatırlarlar.


İngiltere kraliçesinin tarihi turistik yöreleri gezmek için geldiğini sanmıyorum.  Acaba kraliçe Türkiye’de, kendi kurdukları sarsılan derin dengeleri yeniden inşa etmek veya revize etmek için mi geldi? Yoksa, Ortadoğu’da uygulanacak yeni planlara bizi hazırlama, altyapı oluşturma amacı mı var?”

Mehmat Oruç

 

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.