Ah medya vah medya!
- Ayrıntılar
- Kategori: Serbest Kürsü
- Gösterim: 1224
Ey her şeyi bilen medya!
Ey her alanda pervasızca kalem sallayan silahşörler!
Ey kendini allame-i cihan zanneden çok saygıdeğer muharrirler, muharrireler,
Bu sözlerim sizedir…
Bu yazıyı uzun zamandır yazmayı düşünüyordum ama sürekli sabır çekmeyi tercih ediyordum her nedense. Belki toparlanırlar, belki birileri kalkar benim adıma da gerekeni söyler, böylece bendeniz de bir polemiğe girmekten kurtulurum dedim. Ama nerde… Çıkmadı böyle bir babayiğit.
Amacım sizinle söz dalaşına girmek değil. Ama unuttuğunuz, kendinizden başka bir şey düşünmediğiniz şu günlerde nacizane ben de edebiyatın alanı dâhilinde bulunan bir yazar olarak size avazım çıktığı kadar “yeteeeeerrr!” demek, dikkatinizi çekmek istiyorum…
Ey kalemini kılıç gibi sallayan silahşör,
Benim çocukluğumda gazete sütunlarında herkes alanıyla ilgili yazardı. Herkes en iyi bildiği sahada kalem oynatırdı. Sonra öyle kitabı olmayan, daha önçeleri değişik platformlarda yazıları yayınlanmayan adamlara hayatta köşe- möşe vermezlerdi. Mustafa Necati Özfatura “Dış politika yazarıydı”, Nazlı Ilıcak “iç siyaset “yazardı… Ahmet Kabaklı bir gün makale, bir gün fıkra, bir gün magazin yazısı yazmazdı mesela. Her gün en iyi yaptığı fıkra muharrirliğini yapardı. Rauf Tamer, Gürbüz Azak ne güzel yazarlardı öyle kısa kısa ama her konuyu tam on ikiden vuran yazılarını…Aykut Işıklar bile magazin yazılarını daha bir güzel yazardı.Henüz şirazesi bozulmamıştı medyanın.
Ve ben de küçük bir okuyucusu idim, o güzel insanları bu gün bile hayırla yâd eden.
Ey benim her şeyi en iyi bilen ve tahmin eden müneccim muharrirlerim,
Siz medyayı dağıttınız, siz medyayı bilgi kirliliği olan, her kafadan bir ses çıkan ama asla ahengi olmayan “Bremenin mızıkacıları” orkestrasına çevirdiniz… Bir gün siyaset, bir gün askeri, bir gün dış siyaset, bir gün edebiyat, bir gün magazin, bir gün aşk, bir gün ekonomi, bir gün kuaförlük, bir gün tavukçuluk hatta bir gün tıp üzerine yazı yazabiliyorsa bir yazar, o böyük çok böyük! bir muharrirdir sandınız mesela!
Ey kendini her şey sanan kalemşörlerim,
Bu gazeteciliğin asla böyle gitmeyeceğini artık öğrenmenin vakti gelmiş de geçiyor. Siz şirazeden çıktıkça tirajınız geriye ket vuruyor, hala okunmuyor, hala ciddiye alınmıyorsunuz. Kendinizden başka sizi ciddiye alan kalmadı bu ülkede. Düşünsenize kendi kendine âşık olmuş bir yazarın halini?
Halkın durmadan kendini ön plana çıkarmaya çalışan bir yazara saygısı kalır mı?
Kendinizi anlatıp, kendinizi öve öve bitiremiyorsunuz!
Dedikodu yapıyorsunuz?
Eskiden Anadolu mahallelerinde dedikoducu kadınlar vardı yedi mahalleyi birbirine katan, emin olunuz ki onlar şimdi sizin yanınızda ne kadar masum kalıyorlar bir bilseniz!
Reytinginizi artırmanın tek çaresi olarak “bizim mahalle” veya “karşıki mahalle” adında iki meçhul mahalle kurmuş, o noktadan kör atışlarla birbirinizi yiyip duruyorsunuz. Bu ülkede mahalle mi kaldı ki yeni yeni mahalleler kuruyorsunuz?
Sanki çok umurunuzdaydı mahallerimiz, sanki üzüntünüzden geceleri uyuyamıyorsunuz. Halkın dertleriyle perişan olmuşsunuz. Sanki başörtülü ve mini eteklinin derdi sizi sardı da ağzınıza sakız etmiş konuştukça konuşuyorsunuz…
Gelin bir gün de her gün onlarca kadının dayak yediği, öldürüldüğü, en insani haklarının dahi ellerinden alındığı güney ve doğu illerimize uzanalım. Ya da yaşı otuzlara vurmuş ama hala işi, aşı olmayan gençlerin duygularını yazalım. Seksen yaşlarında ayakkabı boyayan dedelerimizden söz edelim mesela…
Toplumdaki insan kirlenmesinden söz edelim, nasıl çürüdüğümüzü yazalım gün be gün...
Ama yazmazsınız, yazamazsınız!
Çünkü siz ciddi değilsiniz, samimi hiç değilsiniz, kusura bakmayınız…
Ey uzaktan meslektaşlarım olan çok saygıdeğer kalemşörler,
Aranızda hala eli öpülesi birkaç gerçek yazar dışında hiç biriniz bu mesleği hak etmiyorsunuz! Çünkü kalem mesuliyetini kavramaktan öyle uzaksınız ki! Hiç biriniz gerçekçi değilsiniz! Ve hiç biriniz samimi değilsiniz! Halkı galeyana getirip güzelce gerdikten sonra, şöyle gerinip akşam o fasıl senin, bu fasıl benim dolaşıp birbirinize yağ çekiyorsunuz. Yalan mı?
Yalan mı zengin fasıl sofralarınız? Göklere çıkan şarkılarınız…
Ertesi günü o akşam nasıl eğlendiğinizi halka marifetmiş gibi anlatan yine siz değil misiniz?
Artık yeter diyorum Ey Medya!
Artık titreyip kendimize dönmenin zamanı değil mi? Bu ülke için, bu insanlar için, yarınlarımız için, geleciğimiz için neden doğruları da değil de politik düşlerinize göre yazılar kaleme alıyorsunuz? Bu toplumu neden geriyorsunuz?
Neden bunca dalkavukluk!
Kime?
Dalkavuk yazar, yağı bitene kadar yazar.
Sonra mı?
Medya mezarlığı öyle isimlerle doludur.
Vesselam…
Meryem Aybike Sinan