Siyah Beyaz'dan Renkliye

redrose-copySiyah beyazdan renkliye dönüşen fotoğraflar...**

Bir "Heim" odasında radyo başında çekilmiş siyah beyaz fotoğrafları gelirdi, hasret kokan mektuplar içinde....

Bizden siyah okul önlüklerimiz içinde çekilmiş, arkaları "Seni çok özledik" le biten notlar yazılmış siyah beyaz fotoğraflar giderdi "West Germany" adresli zarflar içinde...

Yılda bir ay sevinç, 11 ay Babaya hasretle geçti koca 10 yıl...

Öldüğünü kendisinden gizlediğimiz kızkardeşime nasıl yandığını hatırlarım.

İzine geldiği bir sabah vakti...

Sirkeci'den Almanya'ya kalkan trenlerin peşinden Kumkapı'ya kadar koşar, babamızı birkez daha görmenin heyecanı ile el sallardık trenlerin arkasından...

Ne zaman "kara tren" ile başlayan bir türkü dinlesem gözyaşlarına boğulmam hep o günlerden kalmadır...

Hep siyah beyaz fotoğraf kareleri gibi ama hep heyecan, hep haraket dolu koskoca bir on yıl...

Sonra siyah beyaz fotoğraflar renkliye doğru dönüşmeye başladı.1970 yılının Ekim soğuğunda indik ben, iki kardeşim ve anam Münih Tren İstasyonu'nda...

Filmlerde gördüğümüz Avrupanın tam ortasındaydık...

Tüylü fötr şapkaları, deri pantolonları ve pos bıyıkları ile bira göbekli Bavyeralılar garibimize gitmişti önceleri...

Ne işimiz vardı bu köylülerin içinde?

Neden bırakıp gelmiştik "Dünyanın incisi" İstanbul'umuzu?

Okuduk, çalıştık, yorulduk, yine çalıştık çok çalıştık, çok yorulduk...

Gezdik, tozduk, sevdik, aşık olduk, evlendik, ayrıldık...

Bir sandık dolusu fotoğraf gibi rengarenk geçti yıllar...

Günde 45 dakika yayın yapan "Köln " Radyo-su'ndan alırdık memleket haberlerini...

Siyah beyaz bir televizyondan izlerdik dünyayı...

Portatif pikaplarımız Yüksel Özkasap'ın "Nasıl oldu yolum düştü Köln'e" türküsünü çalardı Asöcal markalı 45'likten...

Türk televizyon programları VHS kasetlere çekilmiş olarak Türkiye'den gelirdi...

Mektupların yerini "Sahibinin sesinden" doldurulmuş kasetler aldı daha sonra...

Özlemimizi, halimizi, elde mikrofon teybe kaydeder yollardık memlekete...

Sonra bir ara sarardı renkli fotoğraflar...

İlk gelenler emekli olup geri döndüler...

Yine hasret, yine ayrılıklar...

Aynı "Sessiz Gemi" şiirindeki gibi dönenlerden hiç haber gelmedi...

Cefayı çekenlerden, sefayı süremeden çekip gidenler oldu ahirete...

Bir musalla taşında yatan "Gurbetçi" babamıza nöbet tuttuk iki kardeş bir camii avlusunda...

Geriye hep "Hasret" dolu hüzün siyah beyazı anılar kaldı...

Öyle yapıştık ve kaldık ki gurbete...

Evlendik, çoğaldık...

"Gastarbeiter" olarak geldiğimiz "Doyçland" da Vorarbeiter, Meister, hatta işveren oldu çoğumuz...

"Çok" olmaya başlayınca "Auslânder Raus" demeye başladılar...

Sokaklarda kıstırılıp, dövüldük, otobanlarda "bizzat" polis tarafından öldürüldük...

Evlerimizin içinde "canlı canlı" yakıldık...

Sustuk, çoğaldık...

Çoğaldık, milyonları aştık...

Daha sonraları fotoğraflar daha da renklendi...

Mektuplar elektronik postalara dönüştü...

Bağı, bostanı artık Almanya'da almaya başladık...

Almanlara ev sahibi olmaya başladık....

Aile fotoğraflarından eksilenler oldu yıllar geçtikçe...


Þimdilerde 3'ten fazla kişiden oluşamıyor aile fotoğrafları...

Azaldık...

Siyah beyazdı önce resimler...

Sonra renklere dönüştüler...

Ama uçları hep yanıktı duyguların...

Eyüp Kökçe

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.