Özlerim Yağmur
- Ayrıntılar
- Kategori: Serbest Kürsü
- Gösterim: 1358
Mehtabın geceyi sardığı zamanlarda, yıldızları üzerime yorgan yaptığım vakitlerde yağmurla ıslanmaktayım. Karanlıklara yâr diye yürürken ateş böceklerinin izinden, gönlüme sardığım sevgi damlasıyla, vuslatın serinliğinde üşüyorum. Sağanak yağmurlar yüzümü okşarken, dudaklarımda yarım kalmış bir türkü uyukluyor. Aşkın özlemi doğdu yine yüreğime gecede güneş gibi…
Semanın haykırışı olan şimşeklerin kanadında toprağı selamlamak, vadilere bereket olmak, çatlayan kurumuşluklara umut olmak, kurşuni bulutlara tutunup damlalarla yakamozlardan dolunay almak istiyorum… Yağmurun doğurduğu bir tohum olabilmek… Sevgiyle yağmur çiçekleri açmak, dallarda yeşillenmek ve bulanık hayallerle bir akışın ortasındayken, umutlarla ıslandıkça gülümseyebilen bir çiçek olabilmenin güzelliğindeki gözlerim yağmur…
Irmakların akıntısında tutkularla akmak isterken kederle hayatta ıslanmak… Göğsümde yedi dağın ateşi yanarken hesap sormayan bir teslimiyetle sessiz ve de sedasız nefeslenebilmek… Varla yok arasında savrulmalardayken kendini bulabilmenin özlemiyle yanabilmek…
Dostsuz geçen günü yaşanmamış sayan, kalbinden gelenlerle konuşurken hüzünlerle yıkanan bir insanım bu gece…
Rüzgârlar gözyaşımı taşırken bulutlara, yalnızlığın kollarından sıyrılıp, erişmek istediğim yolda ulaşmayı beklemek, zamana mahkûm kuru sözler yüreğimi ıslatmazken, soyuttan somuta uzanmalarda fikrin tenine dokunabilmenin sıkışmışlığındayım.
Bu bekleyişte sırılsıklam olmak varken, maskesinin ardına sinmiş; fakat gözlerinin ferinden yansıyan ruhlarını gizleyemeyen dost görünüşlü sahte dostluklara dayanmak zorunda olmak ve buna katlanabilmek ne zor…
Cümle âlem yer ile yeksan olmuş; ıslak saçlı kem gözlü… Kavim göçlerinden bu yana ağlayan, ağlatan bulutlar gözlerimde… Ağlamayı bilmeyen gülmeyi bilemez de, ya gülmeyi bilmeyenler ne olacak?
Sevginin ateşi ezgiler çalarken yüreğin tellerinde, candan öte bir can ruha eşken, otursa bir dost yanı başıma, anlatsa Erciyes’ten mistik bir aşk destanını gönlüme, demli bir çay kıvamında…
Buharları yere göğe sis olurken buram buram, kokusu bayıltırken ruh ve bedenleri, Erciyes’in emzirdiği kardelenim şimdi… Hazanda baharla uyandım, filizlendim dalında gözlerim yağmur, yavaş gel bana bedenim mahmur…
Güneşin bulutlara saklandığı sırada, rüzgârın esintisini kucaklarken asuman, akşamı iple çekişlerdeyken zaman, kardelen gülsün artık, az essin hicran…
Yağmur öncesi bir gecede bir çift söze yıldızları ortak etmek yalnızlığa ilaç olurken, avuçlarıma dolan görünmez gül yapraklarını koklamak olmalı vuslat…
Hicaz makamından anların telaşıyla, zikrimi ıslatır fikrimin teni…
Gözyaşlarını bilmeyen gözlerin gülmesi ne kadar yavansa, dostu olmayan bir canın dostluğu da yavandır… Aşkın terk ettiği zamanlarda dosttun omzunu ıslatan birkaç damlanın şansı kimde vardır…
Sergül Vural
Berceste Dergisi