Riyazus-Salihin
60) Cömertlik Ve Hayır Yollarına Harcamak
- Ayrıntılar
- Kategori: Riyazus- Salihin
- Gösterim: 4851
60) Cömertlik Ve Hayır Yollarına Harcamak
Bu bölümdeki üç ayet ve on dokuz hadis-i şeriften; hayra ne harcanırsa Allah’ın yerine yenisini vereceğini ve karşılığının da sevap olarak eksiksiz verileceğini, yaptığımız her hayrı Allah’ın bildiğini, Allah yolunda malını harcayan kimseye gıpta edilip imrenilebileceğini, kendi malımızın hangisi mirasçıların malının hangisi olduğunu, yarım hurma ile de olsa ateşten korunma gerektiğini, Rasulullah’tan ne istenirse asla yok demediğini, Yeryüzüne inen iki meleğin, her gün nasıl dua ettiklerini, Ey insan oğlu ver ki sana da verilsin gerçeğini, tanıdık tanımadık herkese yedirip içirmenin hayırlı amellerden olduğunu, kırk iyilikten birinin de sütünü sağıp içmesi için ödünç keçi vermek olduğunu, ihtiyaçtan fazla olanın sadaka olarak verilmesinin iyi olduğunu, Rasulullah (s.a.v.)’in ne varsa herşeyi verip dağıttığını, ve bu işte ırk, meslek, meşreb gözetmediğini; Huneyn ganimetlerini dağıtırken Rasulullah (s.a.v.)’in söylediği sözlerini, Sadaka vermenin malı eksiltmeyeceğini, kulun insanların hatasını bağışlamasıyla Allah tarafından şerefinin artırılacağını, Uğradığı haksızlıklara sabredenin de şerefinin artırılacağını dilenme kapısını açana Allah’ın fakirlik kapısı açacağını, Dünyadaki dört kısım insan ve hususiyetlerini, sadaka olarak verdiklerimizin bizim malımız olduğunu, cüzdanın ağzını sıkmamanın gerekliliğini değilse Allah’ın da sıkarak vereceğini, Cimri ile cömert kişinin neye ve nasıl benzetildiğini helâlinden yapılan hayır ve teberruların Allah katında sevapça çok büyütüleceğini, cömert olan kimseye Allah’ın özel muamele ederek mal ve servet verdiğini öğreneceğiz. [1]
“... Siz Allah rızası için, başkalarına ne harcarsanız, onun yerini daima doldurur.” (Sebe’: 34/39)
“... Ve Allah’ın rızasını kazanmak için harcamanız şartıyla başkalarına her ne iyilik yaparsanız, bu kendi yararınızadır. Çünkü yapacağınız her iyilik size olduğu gibi geri dönecek ve size de hiçbir şekilde haksızlık edilmeyecektir.” (Bakara: 2/272)
“... Hayırdan her ne iyilik yapar harcamada bulunursanız doğrusu Allah hepsini bilir.” (Bakara: 2/273)
545. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ancak iki kişiye gıbta edilir:
Allah’ın verdiği malı hak yolunda harcamayı başaran kimse.
Yine Allah’ın kendisine verdiği ilim ve hikmet ile yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimse.”[2]
* Bu hadisi açıklamaya girmezden önce Kuran’da Hased kelimesiyle ifade edilen Nisa: 4/54, Bakara: 2/109, Feth: 48/15, Felak: 113/5 ayetleri ve Kalem: 68/51’de de yüzlikûneke ifadesiyle hasedin daha hınçlı ve kapsamlısıyla ifade edildiğine ve pek çok hadis-i şeriflerin bu konuda bize bildirdiklerine göre: Hased yani çekememezlik, yani yapılan iyi hareket ve davranışlara karşı olup kin kusmak o nimetin o kimseden yok olmasını istemek gibi tutumlar ancak; iman üzere olup, iyilikler yaparak güzel örnek olanlara yapılıyor. Dolayısıyla bu hadis-i şerifte de iki iyilikten bahsediliyor ve bu iyilikleri yapanlar karşı güçler tarafından daima hased edilebilecek hareketleri yapıyorlar demektir. Bu yüzden bu tip kimseler böyle şerleri dokunacak kimselerden çekinmeli, dikkatli olmalı ve Allah’a sığınmalıdırlar. Hadisimiz bize bu gerçeği anlatmış oluyor. [3]
546. Yine İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ashabına:
– “Hanginize mirasçısının malı, kendi malından daha sevimlidir?” diye sordu. Onlar:
– Ey Allah’ın Resûlü! Hepimiz malımızı herşeyden fazla severiz, dediler.
Hz. Peygamberimiz de:
– “Kişinin kendi malı hayır yaparak önceden gönderdiği, mirasçısının malı ise, harcamayıp geriye bıraktığıdır!” buyurdu.[4]
* Öyleyse kendi malımızın ne olduğunu bilmeli ve onu artırmaya gayret etmelidir. Değilse başkalarının mallarıyla oyalanmamalıyız. [5]
547. Adî İbni Hâtim radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yarım hurma ile de olsa cehennemden korunun!”[6]
548. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir şey istendiği zaman asla “yok” demezdi.[7]
* Yani kimseyi reddetmez varsa verir yoksa hayır demez sükut ederdi. [8]
549. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğne göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, âlâ şöyle buyurdu:
“Her sabah iki melek iner. Biri:
– Ya Rabb!. Cimrilik edene malının karşılığını (halef) ver, der. Diğeri de:
– Ya Rabb!. Cimrilik edenin malını telef et, diye dua eder.”[9]
550. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğne göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah Teâlâ şöyle buyurdu” demiştir:
“Ey âdemoğlu! (Allah için) infak et ki, sana da infak olunsun!”[10]
* Ey kulum sen ver ben de sana vereyim demekle Rabbimiz, yapılan iyiliklerin karşılıksız kalmayacağını bildirir. [11]
551. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre bir kimse Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:
– Müslümanın hangi ameli daha hayırlıdır? diye sordu. Hz. Peygamberimiz de:
– “Tanıdık tanımadık herkese yemek yedirmen ve selâm vermendir” buyurdu.[12]
* Yemek ikramı ve selamı yayma işi hayır yapmakta iki önemli adımdır. İnsanlar arası sosyal ilişkilerde bu iki hareket çok olumlu neticelerin elde edilmesini sağlar, kimseyi ayırdetmeksizin selam vermek ve yemek yedirmek cömertlik ve iyilikseverliğin en alt sınırıdır. Müslüman ayırdetmeksizin herkese iyilik yapmak durumundadır. Toplumda sıcak ilişkilerin bu vasıtalarla kurulmasına öncülük etmelidir. [13]
552. Yine Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kırk iyilik vardır. Bunların en üstünü, birisine sağıp sütünden faydalanması için ödünç olarak sütlü bir keçi vermektir. Kim, sevâbını umarak ve mükâfâtını Allah’ın vereceğine inanarak bu kırk hayırdan birini işlerse, Allah Teâlâ onu bu sebeple cennete koyar.”[14]
553. Ebû Ümâme Suday İbni Aclân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ey âdemoğlu! İhtiyâcından fazla olan malını sadaka olarak vermen senin için iyi; vermemen kötüdür. İhtiyacına yetecek kadarını elinde tutmandan dolayı ayıplanmazsın. İyiliğe, geçimini üstlendiklerinden başla. Veren el, alan elden üstündür (unutma).”[15]
554. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, İslâm için kendisinden ne istenirse onu mutlaka verirdi. Hele bir keresinde yanına gelen bir adama iki dağ arasını dolduran bir koyun sürüsü verdi… Adam kabilesine dönünce:
– Ey milletim! (Koşun) müslüman olun. Çünkü Muhammed, fakirlik ve ihtiyaç korkusu duymadan çok büyük ikrâm ve ihsanlarda bulunuyor, dedi.
(Hadisin râvisi Enes diyor ki), kimileri sırf dünyalık elde etmek için müslüman olurlardı. Fakat çok geçmeden müslümanlık onların gözünde, dünyadan ve dünya üzerindeki her şeyden daha değerli hale gelirdi.[16]
* Zekat, ganimet gibi devlet gelirlerini insanların gönüllerini islama ısındırmak için harcamanın neticeleri ne güzel sonuçlar doğuruyor. [17]
555. Ömer radıyallahu anh şöyle dedi
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mal taksim etti. Ben:
– Ey Allah’ın Resûlü! Kendilerine mal verdiğiniz şu kimselerden başkaları o mala daha layıktır!” dedim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Onlar beni iki durumla karşı karşıya bıraktılar: Ya çirkin sözlerle benden mal isteyecekler, vereceğim. Ya da vermeyeceğim bu defa da beni cimrilikle suçlayacaklar. Ben cimri değilim” buyurdu.[18]
* Kaba saba cahil kimseleri idare etmek ve onların kabalıklarını önlemek için tedbir alıp ikramda bulunmak uygundur. Bazen kişilere ikram layık olduklarından değil kötülüklerinden korunmak için de yapılabilir. [19]
556. Cübeyr İbni Mut’im radıyallahu anh şöyle dedi:
Huneyn Gazvesi’nden dönüşte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte yürürken bedevi arablar ganimetin taksimini ısrarla istemeye başladılar. Neticede Hz. Peygamberimiz’i Semüre ağacının altında durdurdular. Cübbesi ağaca takılıp kaldı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem devesini durdurup:
“Cübbemi verin bana! Şayet şu gördüğünüz ağaçlar kadar hayvanım olsaydı, onların tamamını size paylaştırırdım. Siz de benim cimri, yalancı ve korkak olmadığımı görürdünüz!” buyurdu.[20]
* Ne cömert ve ne âdil insan, taşlar arasındaki yakut ve mercan gibi. [21]
557. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sadaka vermek malı eksiltmez. Kul başkalarının hatalarını bağışladıkca Allah da onun şerefini arttırır. Kim Allah için alçak gönüllü davranırsa, Allah da onu yükseltir.”[22]
* Allah rızası için sarfedilen sadaka malı noksanlaştırmaz bilakis bereketlendirir. [23]
558. Ebû Kebşe Amr İbni Sa’d el–Enmârî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre o, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinlemiştir:
“Haklarında yeminle söz söyleyebileceğim üç haslet vardır; iyi belleyiniz!
Sadaka vermekle kulun malı eksilmez.
Uğradığı haksızlığa sabredenin Allah şerefini arttırır.
Dilenme kapısını açan kimseye Allah, fakirlik kapısını açar. (Veya buna benzer bir cümle söyledi).
“Yine size bir söz daha söyleyeceğim, onu da iyi belleyiniz” dedi ve şöyle buyurdu:
“Dünyada dört kısım insan vardır:
(Birincisi) Allah’ın kendisine mal ve ilim verdiği kimsedir. Bu kişi Allah’a karşı saygılı davranır, hısımlarını görüp gözetir, o maldaki Allah’ın hakkını yerine getirir. Bu, en üst derecedir.
(İkincisi), Allah’ın kendisine ilim verip mal vermediği iyi niyetli kimsedir. O, iyi niyetle, “Eğer malım olsaydı ben de falan adam gibi davranırdım” der. Bu, iyi niyetinin karşılığını görür. İkisinin sevabı eşittir.
(Üçüncüsü), Allah’ın mal verip ilim vermediği kimsedir. O bilgisizliği yüzünden malını gelişi güzel harcar, Allah’a karşı sorumlu davranmaz, hısımlarını görüp gözetmez, o malda Allah’ın hakkı olduğunu idrak etmez. Böylesi kişi, en kötü durumdadır.
(Dördüncüsü), Allah’ın ne mal ne de ilim verdiği kimsedir. Bu kişi der ki, “Eğer malım olsaydı, ben de falan gibi yer–içerdim”. Bu da niyetinin karşılığını görür. Binaenaleyh bu iki kişinin vebâli eşittir. ”[24]
559. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûl–i Ekrem’in ailesi bir koyun kesmişlerdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir ara:
– “Ondan geriye ne kaldı?” diye sordu. Hz. Aişe:
– Sadece bir kürek kemiği kaldı, cevabını verdi.
Bunun üzerine Hz. Peygamberimiz;
– “Desene bir kürek kemiği hariç, hepsi duruyor!” buyurdu.[25]
* Bizim olan mal elimizle dağıttığımızdır mealindeki 545 numaralı hadise müracaat. [26]
560. Esmâ Binti Ebû Bekir radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre Esmâ, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu” demiştir:
– “Kesenin ağzını sıkma! Allah da sana sıkarak verir!”
Bir rivayette[27] şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“İnfak et sayıp durma, Allah da sana karşı nimetini sayıp esirger. Paranı çömlekte saklama, Allah da senden saklar.”[28]
* Cimrilik mahrumiyet sebebidir. İkram ve infak edene Allah bol bol verir. [29]
561. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre o, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işitmiştir:
“Cimri ile cömerdin durumu, göğüsleri ile köprücük kemikleri arasına zırh giyinmiş iki kişinin durumuna benzer. Cömert, sadaka verdikce, üzerindeki zırh genişler, uzar, ayak parmaklarını örter ve ayak izlerini siler. Cimri ise, bir şey vermek istediğinde zırhın halkaları birbirine iyice geçer, onu sıkıştırır; genişletmek için ne kadar çalışsa da başaramaz.”[30]
* Cömert kimse içinde bir sıkıntı duymadan verebilir. Cimri ise elini kıpırdatmayacak derecede kendisini sıkıntı ve baskı altında hisseder ve iyilik yapmayı vermeyi başaramaz. Cömertlik bu dünyada ve öteki dünyada huzur demektir. [31]
562. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim, helâl kazancından bir hurma kadar sadaka verirse, – ki Allah, helâlden başkasını kabul etmez – Allah o sadakayı kabul eder. Sonra onu dağ gibi oluncaya kadar, herhangi birinizin tayını büyüttüğü gibi, sahibi adına ihtimamla büyütür.”[32]
* Allah helal maldan verilen sadaka ve hayırları kabul eder. Değeri ne kadar az da olsa Allah katında geçerlidir ve Allah kabul ettiği sadakayı tahmin ve tasavvurların ötesinde büyütür. Bir dağ gibi hatta daha fazla büyüterek kulunun sevabını artırır. [33]
563. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Sahrada yolculuk yapmakta olan adamın biri, yolculuk esnâsında, bulut içinden “falanın bahçesini sula!” diye bir ses duydu. Bunun üzerine o bulut, kara taşlık bir yere saptı ve oraya suyunu boşalttı. Adam derelerden birinin o suyun tamamını topladığını hayretle gördü ve suyu takip etti. Bir de baktı ki, adamın biri bahçesinde elindeki kürekle suyu oraya buraya çevirip bahçesini suluyor. Ona:
– Ey Allahın kulu! Adın nedir? diye sordu.
Adam, daha önce buluttan duyduğu ismi söyledi, peşinden de:
– Ey Allahın kulu! Adımı niçin soruyorsun? dedi. O da:
– Ben şu suyu yağdıran buluttan, “senin adını vererek falanın bahçesini sula!” diye bir ses duymuştum da onun için soruyorum. Sen ne yapıyorsun ki bu lutfa mazhar oluyorsun? dedi. Bahçe sahibi:
– Madem ki merak ediyorsun söyliyeyim; “Ben bu bahçenin ürününü hesap ederim; üçte birini sadaka olarak dağıtırım, üçte birini çoluk–çocuğumla birlikte yerim, üçte birini de tohumluk olarak ayırırım” dedi.[34]
* Allah rızasını kazanmak için yapılan her türlü harcama en olumsuz ortamlarda bile olsa ihsan ve lütuf sebebidir. Allah, infak eden, malını Allah rızası için dağıtan kullarını ikramıyla ödüllendirir. İyilik eden mükafatını görür, mahrumiyet çekmez. [35]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 188.
[2] Buhârî, İlim 15, Zekât 5, Ahkâm 3, Temennî 5, İ’tisâm 13, Tevhîd 45; Müslim, Müsâfirîn 268.
571 – 997 – 1378’de tekrar gelecektir.
[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 189.
[4] Buhârî, Rikak 12.
[5] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 189.
[6] Buhârî, Zekât 9, 10, Menâkıb 25, Rikak 49, 51, Edeb 34, Tevhîd 36; Müslim, Zekât 66–68. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 1, Zühd 37; Nesâî, Zekât 63, 64; İbni Mâce, Mukaddime 13; Zekât 28.
Bu hadis önceden 139 ve 406’da geçmişti. 693’de tekrar gelecek ve gerekli açıklama orada verilecektir.
[7] Buhârî, Edeb 39; Müslim, Fezâil 56.
[8] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 189.
[9] Buhârî, Zekât 27; Müslim, Zekât 57.
297’de geçmişti, gerekli açıklama orada verilmişti.
[10] Buhâri, Tefsîru sûre (11) 2; Nefekât 1; Tevhid 35; Müslim, Zekât 36, 37. Ayrıca bk. İbni Mâce, Keffârât 15.
[11] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 189.
[12] Buhârî, Îmân 6, 20; İsti’zân 9, 19; Müslim, Îmân 63. Ayrıca bk. Nesâî, Îmân 12; İbni Mâce, Et’ime 1.
[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 190.
[14] Buhârî, Hibe 35. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 42.
138’de geçmiş gerekli açıklama orada verilmişti.
[15] Müslim, Zekât 97. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 32.
510’da geçmiş, açıklama orada verilmişti.
[16] Müslim, Fezâil 57–58.
[17] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 190.
[18] Müslim, Zekât 127.
[19] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 191.
[20] Buhârî, Cihâd 24, Humus 19.
[21] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 191.
[22] Müslim, Birr 69. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 82.
[23] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 191.
[24] Tirmizî, Zühd 17.
[25] Tirmizî, Sıfatu’l–kıyâme 35.
[26] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 192.
[27] Müslim, Zekât 88.
[28] Buhârî, Zekât 21; Müslim, Zekât 88. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd. Zekât 46; Tirmizî, Birr 40; Nesâî, Zekât 62.
[29] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 192.
[30] Buhârî, Cihâd 89; Zekât 28, Talâk 24; Libâs 9; Müslim, Zekât 76–77. Ayrıca bk. Nesâî, Zekât 61.
[31] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 192.
[32] Buhârî, Zekât 8; Tevhîd 23; Müslim, Zekât 63, 64. Ayrıca bk. Tirmizî, Zekât 28, Nesâî, Zekât 48; İbni Mâce, Zekât 28.
[33] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 192.
[34] Müslim, Zühd 45.
[35] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 193.