Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979

46.Mektup

46. MEKTUP


MEVZUU :


a) Yüce Mukaddes Vacib Allah'ın varlığı ve vahdaniyeti.,
b) Muhammed Resulûllah'ın nübüvveti ve risaleti.. Allah-ü Taâlâ, ona salât ve selâm eylesin. Onun Allah katından getirdiklerinin her biri açıktır; fikre, delile, zikre muhtaç değildir. İşbu mananın izahında geniş bir mukaddime..

***

NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu Seyyid Nakib Şeyh Ferid Buhari'ye yazmıştır.

Allah-ü Taâlâ, size ecdad-ı kiramınızın yolunda sebat ihsan eylesin. Başta onların evveline ve en faziletlilerine, ikinci olarak da kalanlarına salât ve selâm..

***

Bilmiş olasın ki,

Yüce Mukaddes Yaratıcı'nm varlığı ve o Sübhan Zat'ın vahdaniyeti; Muhammed Resulûllah'ın nübüvveti ve Allah katından getirdiği şeylerin hepsi açıktır. O kadar ki: Düşünmeğe, delüe ihtiyacı yoktur. Ama bu durum: Kuvve-i müdrikesi manevî marazlardan, düşük afetlerden selâmette olanın takdirine göredir. Zira, nazar ve fikir yürütmek; afetm sübutu ve illetin bulunduğu zemine konmuştur. Amma, kalbî marazdan necat bulup gözün perdeli durumu geçtikten sonra; ortada bedahetten başka bir şey kalmaz.

Safravi hastalığa tutulanı görmez misin?. Bu kimsede safra illeti bulunduğu süre; şekerin ve balın tadım kendisine anlatmak için bir sürü delil getirmek gerekir. Ama o illetten kurtulduktan sonra, asla bir delile ihtiyaç olmaz.

Aslında, bir afetin varlığından ötürü delile ihtiyaç duyulması ile; bedahet, yani: Açıklık arasında bir şey yoktur.

Şaşı olan kimseyi görmez misin?. Biri, iki görür ve o gördüğü şeyin bir olmadığına hükmeder. O, bu hükmünde mazurdur. Kendisinde bulunan afet dolayısı ile, bu hükmün dışına çıkamaz. Ama, o şeyin tekliği de bedahetten sayılır ki, o hususta hiç bir nazariye yürütülemez.

Şu bir hakikattir ki: Delil getirmek alanı cidden dardır. Delil, nazar, fikir yolundan da, yakın halinin husulü pek zordur. Yakine dayalı iman tahsili için, kalbi marazın giderilmesi zarurîdir.

Şekerin tadına yakin tahsili için safra illetini gidermek; şekerin tadı babında delil ikame etmekten daha zordur. Bir kimsede, safra illetinin bulunması sebebi ile; vicdanında şekerin acılığına hükmetmiş durumdaysa.. kendisine getirilen delille nasıl yakin hâsıl ettirilir?.

İşte, çinde bulunduğumuz halin hükmü de budur.

Nefs-i emmare, bizzat şer'î hükümleri inkâr etmektedir; yaratılışı icabı onların tenakuzuna hükmetmektedir. Üzerinde delil getirilen şeylerin varlığını inkâr mevcud olduğu süre; ona bu doğru hükümlerin hak olduğunu delille kabul ettirmek cidden pek zordur. İş, bu duruma gelince, nefsin tezkiyesi zarurî olur. Çünkü bu olmadan, lâzım olan yakin husulü zordur. Bu manada, şu âyet-i kerime sarihtir:

— «Onu tezkiye eden iflah oldu; onu kirleten kaybetti.» (91/9-10)

Üstte anlatılan manadan, takarrür eden şudur ki: Bu Şeriat-ı Bahireyi, Millet-i Tahireyi inkâr eden kimse; şekerin tadını inkâr eden kimsenin tutulduğu illete benzeyen bir illete tutulmuştur. Amma, şu şiir anlatılan manada pek güzeldir:

Güneşe ne zarar duha vakti ufukta doğan;
Göremez hiç aydınlığını gözü yoksa bakan..

***

Seyr ü sülûkten, nefsin tezkiyesi ile kalbin tasfiyesinden gaye; manevî afetlerin izalesi olup:

— «Kalblerinde maraz vardır.» (2/10)

Mealine gelen âyet-i kerimede işaret edilen kalbi marazların izalesidir. Ta ki: İmanın hakikat ile taHakkuk edebilsin. Anlatılan afetler mevcud olduğu halde, iman bulursa., o: Ancak, işin zahiri iledir. Zira, nefs-i emmarenin vicdanı, onun aksine hakim olup küfründe ısrarlıdır. Bu sureta imana sahib olanın misali: Safralının, şekerin tadına inanması gibi bir şeydir. Zira o: Vicdanında, inandığının aksine hâkim ve şahiddir. Şekerin tadına hakikî yakinin hâsıl olması: Ancak safra hastalığının gitmesinden sonra olur, imanın hakikatına inanmak da buna benzer.. Yani: Şer'i hükümlerin hak ve doğru olduğuna iman etmek: Ancak nefsin tezkiyesi ve itminanı sonunda olur. O zaman, iman, vicdana dayalı bir iman olur. îşte, imanın bu kısmı, zevalden mahfuzdur. Bu manada Allah-ü Taâlâ, şöyle buyurdu:

— «Haberiniz olsun, Allah'ın veli kullarına korku yoktur; onlar mahzun da olmazlar.» (10 62)

***

Allah-ü Taâlâ, hepimizi, bu hakikî kâmil imanla müşerref eylesin. Nebiyy-i Ümmi-i Kureşi hürmetine.. Ona ve âline salâtların en faziletlisi, selâmların ekmeli..

 

Günün Sözü

"“Cenâb-ı Hak, kime hayır dilerse onu sıkıntıya dûçâr eder.” (Hadîs-i Şerif—Buhârî)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.