Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
102.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 5032
102. MEKTUP
MEVZUU: Borcun, faizi ile birlikte haram
olduğunun beyanı.. Yani: Para mikdarının tamamı; yalnız borçtan ziyadesi
değil.. Bununla ilgili bazı meseleler.
***
NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Molla
Muzaffere yazmıştır.
***
Allah'a hamd olsun.
Selâm, Allah'ın seçmiş olduğu kullara.
***
Siz diyorsunuz ki:
— Bugün, borçta, riba mikdarı, yalnız
fazlasıdır. On dirhemlik bir borç mikdarında, iki dirhem fazlalık konursa.,
haram olan kısım, borca eklenen o iki dirhemdir.
Ancak, fıkıh kitaplarına müracaat ettim;
zahir olan şu oldu: Hangi akidde meblağ dışında bir fazlalık varsa., o,
şeriatta ribadır.. Yani: Faiz.. Bu akid dahi, zarurî olarak, haramdır.
Ve haram tahsiline ne götürürse, o dahi
haramdır. Böyle olunca, o on dirhem dahi haram olur..
Bu mananın izharı için, Cami-i Rumuz,
Rivayat-ı İbrahim Şahî Kitabını göndermek maksud idi. İhtiyaç sureti ile baki
kaldı.
***
Ey Mahdum,
Ribanın (Faizin) haramlığı, kat'i nass ile
sabittir; muhtaç olana da olmayana da şümulü vardır. Bu hükümden, muhtaç olanı
çıkarmak, bu kesin hükmü bozmaya çalışmaktır; kaldırmaktır. Künye adlı eserin
rivayeti, bu kesin hükmü neshedecek mertebede değildir. Bunun için, Mevlâna
Cemaleddin Lahorî şöyle dedi:
— Kunye'nin çoğu rivayetlerine itimad
edilmez. Zira, muteber kitapların rivayetlerine muhaliftir.
Bunu söyleyen zat. Lahor ulemasının
büyüklerindendir.
O rivayetin sağlamlığı kabul edilse dahi, bu
ihtiyacın açlık ve çaresizlik durumunu alması lâzım gelir. Allah-ü Taâlâ'nın şu
hükm-ü kafisi bu manayı ifade eder:
— «... bir kimse açlık durumunda çaresiz
kalırsa..» (5/3)
Meselâ: ölüm derecesine gelmiş ise., kuvvet
kazanması için..
Bir mısra:
Küstem çarpışır rüstem gibilerle..
Şu da bir gerçektir ki..
Eğer ihtiyaç durumu umumî manada alınmış
olsaydı; bir başka yer olurdu ve orada da, faiz için haram hükmü açıklanmış
olmazdı.
Halbuki, faiz olarak fazladan vermeyi kabul
edenler; ancak ihtiyaç dolayısı ile kabul ederler. Zira, hiç kimse; ihtiyaçsız
yere, faiz vererek kendini zarara sokma yoluna girmez.
Yukarıda anlatılan mana olsaydı; Hakim Hamid
Zat katından gelen hükmün dahi faydası kalmazdı. Yüce Allah'ın Aziz kitabı, o
gibi tevehhüm verici şeylerden pek temizdir.
Farzı muhal kabilinden, ihtiyacm umumî manada
alınması gerekse dahi, şöyle anlatabilirim:
— İhtiyaçlar zarurî durumlar cümlesindendir;
zaruretler dahi, kendi durumlarına göre değerlendirilir.
Meselâ: Faizli borç alıp insanlara yemek
vermek, ihtiyaca dahil değildir. Zira, onun zaruretle hiç bir ilgisi yoktur.
Anlatılan mana icabıdır ki: Meyitin teçhizi
için, ihtiyacı olan mikdar malından ayrıldı. Ama bu ayrılan kefen ve defin
olarak kısaltıldı. Ruhu için yemek yedirmek, ihtiyaç listesine dahil edilmedi.
Halbuki meyit, en çok sadakaya ihtiyacı olandır. Yani: Definden ve kefenden
daha fazla..
Şimdi, üzerinde tartışılan manada düşünmeli:
Yemek vermek içîn, faizli borç alanlar muhtaç mıdır; yoksa değil mi?.
Bu manada ihtiyacı olunca; acaba, bu borçla
kendilerine yemek pişirilen diğer kimselere ondan yemeleri helâl olur mu yoksa
olmaz mı?.
Bu iş için ziyafet vermek, merasim ve gelenek
işleri yapmak bir ihtiyaç hilesidir. Faizli borç etmek ise, bu sebebe dayanır.
Böyle bir şeyi de helal ve caiz kabul etmek, dinden ve diyenetten uzaktır.
***
Layık olan odur ki: Emr-i Maruf ve nehy-i
anil-münker vazifesine riayet edile ve bu belâva düşen cemaate engel oluna.. Bu
hile yolunun doğru olmadığı da kendilerine anlatıla; caiz olmadığı bildirile..
Mahzurlu işi irtikâp sureti ile, bu kısım iptilâyı insan nasıl ıhtılar
edebilir?. Kaldı ki, maişet yolları çoktur; yalnız bir şeye inhisar etmiş değildir.
Siz salâh ve takva ehli olduğunuz için; yemek
işlerinde pak yanları anlatan rivayetleri size gönderiyoruz.
***
Yazıyorsunuz ki:
— Bu zamanda, şüpheden hali bir şey bulunmaz.
Bu söz doğrudur; ancak, imkân nisbetinde sakınmak lâzım gelir.
***
Denmiştir ki:
— Taharet (abdest veya gusül) olmadan yapılan
ziraat temizliğe münafidir.
Ancak, Hindistan beldelerinde böyle bir
şeyden korunmak mümkün değil. Allah-ü Teâlâ'nın bu manada şu emri var:
— «Allah bir nefse gücü yettiğinden fazlasını
teklif etmez.» (2/286)
Ne var ki, faizli yemeğini yememek gayet
kolaydır.
***
Helâli helâl, haramı da haram itikad
etmelidir. Bilhassa bir şeyin helâl oluşu ve haram, oluşu kat'î ise., inkâr
eden kâfir olur.
Ancak, zanna dayalı şüpheli olanlar, üstte
anlatıldığı gibi değildir. Bu manada bazı şeyler vardır ki: Hanefî Mezhebinde
mubah olduğu halde, Şafiî Mezhebinde mubah değildir. Aksi olduğu da vakidir.
Bizim üzerinde durduğumuz mana başkadır.
Şöyle ki:
Kat'i nass hükmü açık olduğu halde; ihtiyacı
meşkûk birinin faizle borç alması helâl olduğu üzerinde bir şahıs tavakkuf
ederse., onu dalâlette görmek ve helâl itikadını zorlamak uygun düşmez. Belki
de, doğru onun tarafındadır. Bu böyledir; ona aykırı olan tehlikedir.
***
Arkadaşlarınızdan bazısının anlattığına göre,
Mevlâna Abdül-fettah bir gün huzurunuzda:
—Faizsiz borç almak yolu bulunsaydı; güzel
olurdu. Bu durumda insan neden faizli borç alsın?..
Söylemiş; siz de kendisini:
— Helâli inkâr etme.
Diyerek tekdir etmişsiniz. Ey Mahdum,
Anlatıldığı gibi sözlerinizin yeri, ancak, helâl
olduğu kesin olursa o zaman olur. Helalliği şekli ise., hiç şüphe yok ki, o
şeyin terki en uygunudur.
Vera, ehli (şüpheli işlerden sakınan)
kimseler, ruhsatlı emirler vermezler; azimet yolunu gösterirler.
Lahor uleması; İhtiyaç sebebi ile fetva vermişlerdir.
Ama, ihtiyaç eteği hayli geniştir; eğer uzasa, asla riba kalmaz. O zaman,
ribanın haramlığı üzerine olan kesin hüküm, daha önce de anlatıldığı gibi boş
olur.
Onların düşünmeleri gerekir: Başkalarına
yemek yedirmek, faizle borç alan kimsenin hangi ihtiyaç bölümüne girer?.
Kunye'nin rivayeti, faizle borç almanın caiz
olması, şöyle böyle şeylerden sonra, muhtaç kimsenin yalnız şahsı için caizdir;
başkaları için değil.
Şayet denirse ki:
— Zıhar, yemin kefareti niyeti ile, muhtaç
olan kimse, bu yemekleri pişirtir yedirir.. Zira, kendisi, bu kefaretleri eda
etmek zorundadır.
Bunun çin şöyle derim:
— Şayet bir kimsede yemek yedirebilme gücü
yoksa., onun yerine oruç tutar. Faizle borç alıp kefaretini üzerinden atamaz.
İhtiyaç kısımlarından belli olan hepsi bu kabilden ise., takva bereketi ile, az
teveccüh az düşünmek sureti ile, yerine gelir.. Bu manada Allah-ü Taâlâ şöyle
buyurdu:
— «Bir kimse, Allah'a karşı takva sahibi
olursa., onun için bir çıkış yolu yaratır. Ummadığı yerden rızkını gönderir.»
(65/2-3)
Selâm sizlere ve hidayete tabi olanlara..