Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
119.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 4811
119. MEKTUP
MEVZUU: a) İktida edilen (uyulan)şeyhin
sohbetine devam etmeye teşvik,
b) Kâmil zatlar bazı nakıs (noksan halli) müridlerine; iyi niyet ve doğru gaye,
ile zaman zaman tarikat talimi yapmalarına cevaz verirler.
***
NOT : İMAM-İ RABBANİ Hz. bu mektubu, Mir
Muhammed Numan'a yazmıştır.
***
Mir'in hizmetçileri ile gönderilen mektup
ulaşmıştır.
***
Bu tarikata, bir manada:
—C ü n u n .. (delilik)
Lafzı uygun düşer. Bir hadis-i şerifte bu
mana şöyle anlatıldı:
— «Sizden hiç biriniz, kendisine:
— Mecnun. (delirmiş)
Denmedikçe elbette mümin olamaz..»
Bir kimsede cinnet alâmeti varsa, onun,
insanların ve çocukların işini yönetmekten ayrılma durumu da vardır. Böyle
olunca da, tefekkür yönü ile şöyle veya böyle bir derlenme haline kavuşur.
Bu cinnet, sizin yaratılışınızda mevcuttur.
Ama siz onu, ömrü olmayan geçici sebeplerle örtüp gizlemeye çalışıyorsunuz.
Bunun için ne yapabiliriz?.
- Bu çalışmada, cidden bir münasebetsizlik
anlaşılıyor. Derhal bırakman uygun olur. Gücün yetmediğine inanarak, sureta
ondan bir uzaklaşma çıkarmalısın.
Şundan ki: Bu taifenin cemiyeti, (gönül
birliği) bu halkın içinde bulunduğu cemiyetten pek ötededir. Bu halkın
cemiyetine sebepler arasında, bu taifeyi dağıtmak vardır. Uygun düşer ki:
Halkın tefrikasına sebeb olacak işlere teşebbüs edile; ta ki: Bu taifenin
birliği sağlana..
Şayet bu taifeye, sair halkın cemiyeti içinde
bir yer verilirse., bundan korkulmalı ve Cenab-ı Hakka iltica etmelidir. Ta ki
bu cemiyet: Ruha bir afet olmaya..
Falanın ve filanın durumu ile kıyas yapmak
uygun değildir. Zira, iş tamamı ile bitmedikten sonra, değişik derecelere göre
noksan mertebeler olacaktır.
Bir mısra:
Küçük görme dostlardan ayrılığı, sahi olsa
da.
Kemal derecesine ermeden, bazı müridlere
tarikat talimi için icazet vermek, tarikat meşayihinin âdetidir. Nitekim Hace
Bahaeddin Nakşibend Hz. Mevlâna Yakub Çerhi'ye, tarikat talimi yaptıktan ve
bazı menzillere sülûkünü sağladıktan sonra şöyle dedi:
— Ey Yakub, bizden sana her ne ulaşırsa, onu
halka ulaştır. Halbuki kendisine ayrıca şöyle de demişti:
— Benden sonra, Alâaddin'in hizmetinde
olacaksın.
Böylece o, işlerinin çoğunu Hace Alâeddin'in
hizmetinde gördü. Bunun içindir ki, Mevlâna Abdürrahman Cami, kendisini başta,
Hace Alâeddin'in müridleri arasında saydı; sonradan, ikinci defa Hace Nakşibend
Hz. ne bağladı.
Hülâsa: Bu dağınıklığın ilâcı, manen derlenip
toparlanmış, gönül birliğini bulmuş kimselerle sohbettir.
Tekrar tekrar ve tekidli olarak yazdılar ve
biz de işittik ki: Mevlâna Muhammed Sadık askerliği tercih etmiş; dervişler
vaziyetini ve halini terk etmiş. Yazık çok yazık, o kimseye ki: Âlâ-i
illiyyin'den esfel-i safiline düşer.. (Yüceler yücesi halden, aşağıların
aşağısına düşer.)
Onun hali şu iki şeyden hali değildir:
a) Askerlikte kendisine yine gönül birliği
verilir, manen toparlanır.
b) Yahut, üstte anlatılan hal kendisine verilmez.
Şayet verilirse ne âlâ, verilmezse., beter
olur..
***
— «Rabbınuz, bize hidayet verdikten sonra
kalblerimizi kaydırma. Şanından bize rahmet hibe eyle.
Çünkü sensin, sensin Vehhab..» (3/8)