Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
180.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 4553
180. MEKTUP
MEVZUU : Üzerinde tereddüd vaki olan bazı meşayihin sorulan isimleri..
***
NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Hace Ebülkasım b. Hacegî Emkinegî'ye yazmıştır.
***
Ey Mahdum-u Mükerrem,
Hazret-i şeyhimizden, yani: Hace Muhammed Baki Billah'ı anlatmak istiyorum; meşayihin isimlerinin tahkiki şöyledir:
Mevlânâ Hacegî Emkinegî ile Hace Ubeydüllah Ahrar arasında iki zat vardır. Şunlardır:
1. Mevlâna Derviş Muhammed..
2. Mevlâna Muhammed Zahid.. Bu zat, Mevlâna Derviş Muhammed'in dayısıdır.
***
Geçenlerde Mevlâna Hace Muhammed Havend buraya geldi. İlk karşılaşmada; söz, adı geçen Mevlâna'ya geldi. Onun Hakkında şöyle dedi:
— O hiç kimseden icazetli değildir. Bunun için de, önceleri mürid tutmuyordu, ömrünün sonuna doğru bu işten kelâm etmeye başladı..
Bunun üzerine, kendisine şöyle dedik:
_ O, zamanının büyüklerindendi. Bütün Maveraünnehir halkı onun faziletini, kemalini, üstün şanını kabul ederdi. Akıl kabul etmez ki bu hali ile o, icazetsiz mürid tutsun., ömrünün evvelinde olmuş, sonunda olmuş bu bir şey ifade etmez.. Çünkü böyle bir şey hiyanettir; diyanete sığmaz. Böyle şeyin olması, edna derecedeki Müslümandan bile gelmez. Nerede kaldı ki, din büyüklerinden gelsin?.
Bunun üzerine, Hace Havend Mahmud şöyle dedi:
— Bir keresinde Mevlâna, Hace Gelân Dehbirî'nin yanma geldi.
Bu sırada Hace Gelân karpuz yiyordu. Mevlâna ondan tarikat taleb etti. Bunun üzerine Hace Gelân ona şöyle dedi:
— Senin karpuzun tamamdır; kemale erdi.. Buna karşılık Mevlâna şöyle dedi:
— Karpuzumun kemale erdiğine sen şehadet eder misin?. Hace Gelân dahi şu cevabı verdi:
— Evet, şehadet ederim ki, senin karpuzun kemale ermiştir, işte bu vakitten sonra, Mevlâna mürid tutmaya başladı..
Böyle bir söz, cidden uzak görülmektedir. Mevlâna, böyle bir mücerred sözle nasıl kendisini şeyh kabul edebilir?. Ve mürid toplamaya başlar..
Bundan sonra Hazret-i Hace Havend Mahmud şöyle dedi:
— Üstte anlatılan Hazret-i Mevlâna ile, Hazret-i Hace Ahrar arasında geçen iki şeyhin ismi böyle değildir. Onları bu isimle anlatmak yanlıştır.
Ve., onları bir başka isimle anlattı. Daha sonra şöyle dedi:
— Derviş Muhammed'in dayısına intisabı yoktur; onun bir başkasına intisabı vardır.
Onun anlattığı bu sözlerinden taaccüp hâsıl oldu. Bunun için, zarî olarak, başınızı ağrıtma cihetine gittik. Şundan ki: Gerçek durumu ile, o iki şeyhin ismini yazasmız. Ta ki, hiç kimsenin silsilemiz Hakkında söz söylemeye mecali kalmasın.
İcazet sözünü yazmaya ne lüzumu var?. Onun büyüklüğü üstün şanı adil şahididir. Bununla beraber eğer yazılmış olsaydı, atanların dilleri kesilirdi. Hace Havend'in bundan maksadı nedir?. Yani: Böyle bölücü sözleri etmekle neyi kasd ediyor?.
Eğer onun maksadı, bu sermayesi olmayan fukarayı (dervişleri müridleri) nefyetmeK ise., çünkü: Şeyhi nefyetmek, müridlerini nefyetmek sayılır. Bu fukarayı nefyetmenin yolu çoktur. Bu maksatla o büyük zatları nefyetmenin manası nedir?. Eğer onun esas gayesi o büyükleri nefyetmek ve bundan başka bir maksadı yok ise., bu dâhi hiç bir şey değildir. Bunu, en az dirayete sahib olan dahi anlar..
— «Rabbımız, bizi hidayete erdirdikten sonra, kalblerimizi kaydırma.. Bize katından rahmet hibe evle. Çünkü sen Vehhab'sın » (3/8)
Seyyid'ül-mürselin hürmetine.. Ona ve âline salâtlar ve selâmlar.. Selâm hidayete tabi olanlara..