Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
284.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 4087
284. Mektup
MEVZUU : a) Haller ve vecidler, emir âleminin nasibi
olduğu..
b) Hallere dair ilim, halk âleminin nasibi olduğu..
c) Bu marifetlerin maarif-i sabıkadan olduğu ve muamelenin hakikati odur ki:
Tarikat beyanında Merhum Merhum-u Ekber için sudur eden mektuba yazdım.
***
NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Molla Abdülkadir Enbalî'ye yazmıştır.
Bilesin ki,
İnsan, kendi zahiri olan âlem-i halk ile; batını olan âlem-i emirden
mürekkeptir.
İptidada ve orta hallerde zuhur eden haller, vecidler, müşahedeler ve
tecelliler; insanın batını olan âlem-i emrin nasibidir.
Hayret, cehalet, acz, ye's ki; intihada hâsıl olur, bu dahi âlem-i emrin
nasibidir. Bu dahi insanın batınıdır. Ve bu: Hükmen dahi zahir içindir. Yani:
Yerin dahi nasibi vardır keremliler kadehinden..
Mısraındaki mana hükmünce.. Amma, bu muameleden yana onda bir kuvvetin
bulunduğu süre.. Şayet onda bir sebat ve istikâmet olmazsa, insıbağ yollu bir
şey iktisab eder.
Asaleten zahire taalluk eden iş odur ki: Bu hallere karşı ilim sahibi ola..
Batın için bu hallerin husulü vardır amma, onlara karşı ilim yoktur. Eğer zahir
olmasaydı; ilim ve temyiz yolu açılmazdı. Misale dayalı suretlerin zuhuru ve
makamların yükseklikleri ancak zahirin idrâki içindir..
Hülâsa: Hal, batın içindir; hali bilmek ise., zahir içindir.
Yukarıdaki beyandan bilinmiş oldu ki: îlim sahibi olan evliya ile, kendilerinde
ilimden nasib olmayan, yani: Hallere dair, evliya arasında bu hallerin husulü
için hiçbir fark yoktur.
Eğer bir fark var ise., o da: Bu halleri bilmek veya bilmemek cihetinden olur.
Misal olarak şöyle diyebiliriz:
— Bir şahsa açlık hali gelip kendisini perişan etmiştir; bu kimse bilir ki, bu
haletin ismi açlıktır. Bir başka şahsa dahi aynı halet gelir; amma bilmez ki,
bu hal için, açlık tabiri kullanılır.
Bu şahıslardan her biri, işin özünde diğerine müsavidir. Ancak bilip bilmemek
cihetinden birbirlerinden ayrılırlar.
***
Bilinmesi yerinde olur ki, hallere dair ilimleri olmayanlar iki kısma ayrılır.
Şöyle ki:
a) Onlardan bir taifenin, bu hallerin husulüne dair ilimleri yoktur. Onların
telvinatına dahi vukufları yoktur.
b) Bunlardan diğer taife ise., kendilerinin hallerden haberleri vardır; lâkin
hallerin teşhisi için kendileiir.de kudret yoktur. Bunlar, her nekadar hallerin
teşhisine güçlü değillerse de, ilim erbabına dahildirler.. İsterse, hallerin
teşhisine güç yetiremesinler. Bunlar, şeyhlik yapmaya müstahaktırlar. Zira,
hallerin teşhisi, her şeyhe vazife değildir. O kadar ki, bu devlet: Uzun bir
zamandan sonra zahir olur; hatta bir kişi onunla müşerref olur ki, diğerleri
onun ilmine havale edilip uydusu kılınırlar. Tıpkı: Enbiyadan ülülazm
sayılanlar, uzun bir müddetten sonra baas olundukları gibi.. Bunlardan her
birine, ayrı hükümler tahsis edilir. Kalan peygamberler ise., bunlara uymak
emri alır; bunların ahkâmına davetle yetinirler..
Bir şiir:
Allah'a ne zorluğu olur;
Âlemi, bir şahsa doldurur.
Vesselam..