Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
366.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 4289
366. MEKTUP
MEVZUU: Şu manada sorulan
bir sualin cevabıdır:
-Allahu Taala'ya ibadet ettiğim zaman, nefse istiğna hasıl oluyor; benden bir hata veya şeriat hilafı bir şey sudur etse, nedamet ve inkisar zahir oluyor.
NOT: İmam-ı Rahbani
Hz.leri, çevredeki şeyhlerden birine yazmıştır.
Allah'a hamd olsun. Onun seçmiş olduğu kullarına dahi selâm olsun.
Şöyle soruyorsun:
-Nefsimi riyazet makamında kılıp onunla iştigal eylesem; nefiste istiğna zahir oluyor. Bundan ötürü;
-Benden daha iyisi yok zannediyor, şayet benden şeriat hilafı iş zuhur etse, o zaman, kendisini miskin ve muhtaç tahayyül ediyor. Bunların çaresi nedir?
Ey muvaffak,
İkinci şıkta hasıl olan meskenet ve ihtiyaç ki, nedametten haber getirmektedir. Bu, büyük bir nimettir. Allah korusun böyle-bir nedametin olmayışından, Zira o nedamet; şer'an yasak işleri yaptıktan sonra yapılan tevbeden bir bölümdür.
Nefis, günah işlemekle hızlanır ve lezzet alır. Günahtan lezzet almak dahi, günahta ısrar sayılır. Eğer bu ısrar seyyiede olur ise, büyük günaha götürür. Büyük günahta ısrar ise, küfür dehlizidir.
Sende olan bu büyük nimete şükür etmek lâzım gelir ki, nedametin daha da ziyadesi hasıl ola; dolayısı ile şeriat hilafı işleri yapmayı da engelle-ye. Bu manada. Allahu Teala şöyle buyurdu:
"Eğer
şükrederseniz, sizin için (nimet) artırırım."(14/7).
Birinci sıkta hasıl olan ise, yararlı amelleri yaptıktan sonra uçup husule gelmesidir. Bu uçup dahi, öldürücü zehirdir; helake götüren marazdır. Böyle bir şey yararlı amelleri iptal eder. Tıpkı ateşin odunu yok edip götürdüğü gibi.
Ucübün menşei odur ki yararlı amel, o ameli işleyen kimsenin nazarında müzeyyen ve müstahsen ola. Bunun zıddı ile ilaç eylemek gerek.
Üstte anlatılan mana dolayısı ile gerekir ki, iyi ameller de itham altında tutula. Nazarda onların kötü tarafları izah edile. İnsan, kendi nefsine ve amellerine kusur bağlaması gerek. O kadar ki, kabul edilmeyip tard edilmeye, kabul edilmemeye, lanete müstahak görülmelidir. Bu manada Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurdu:
"Birçok Kur'an
okuyan vardır ki, Kur'an kendisine lanet eder. Nice oruçlu yardır ki, bu
orucundan kendisine açlık ve susuzluk kalır."
Yaptığı iyiliğin kötülük yanı olmadığını tahayyül etmemelidir. Şayet az bir şekilde teveccüh etse, Allah'ın inayeti ile görecektir ki, hepsi kabahatle
doludur; güzellikten yana
hiçbir rayiha almamıştır. Durum üstte anlatıldığı gibi olunca, ucüb neye?
İstiğna kimin için? O kadar olmalıdır ki, amellerde kusur istilâsından dolayı
infiale gelip yararlı bildiği amellerden utanmalıdır. Ucbe girip istiğnaya
kapılmak olmadan.
Amellerde kusur görmek
hasıl olunca, amellerin kıymetini artırır. Hakiki manada dahi kabul edilir. Çok
çalışmak gerek ki, bu görüş hasıl ola da; ucübten halâs meydana gele. Bundan
ötesi, kuru otlar misali savrulup gider. Meğer ki, Allahu Taala'nın dilediği
bir başka mana ola.
O kimseler ki, kendilerine
amellerde kusur görmek müyesser olmuştur; amma kemal üzere. Bunlar sanırlar ki
sağ yandaki kâtip muttaldır; kendisi için yazacak hiçbir iyiliği yoktur. Sol yandaki
kâtip dahi daima vazifesin-dedir; şunun için ki, bütün fiilleri kötüdür ve
kabihtir.
İrfan sahibinin muamelesi
ki buraya ulaştı; onunla ne gibi muamele olunması gerekse öyle olur. Bir mısra:
Kalem buraya kadar yol
aldı; sonra kırıldı...
Selâm hüdaya tabi
olanlara...