Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
423.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 4042
423. MEKTUP
MEVZUU : a) Emir ve halk âleminin cüzlerinden bir araya gelen insan camiiyetinin beyanı., b) insan kalbinin Arş-ı Mecid'e tercihi..
***
NOT
: İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu, Seyyid Mir Şemseddin Ali Halhali'ye
yazmıştır.
***
Allah'a hamd olsun. Onun seçmiş olduğu kullarına selâm..
***
Bilesin ki, insan nüsha-i camiadır. On cüzden mürekkeptir.
Anasır-ı erbaa, nefs-i natıka, kalb, ruh, sır, hafi, ahfa, sair kuvveler ve cevarih anlatılan on cüze dönüktür. Bu cüzler arasında da, tezad vardır. Anasırdan bazısının bazısına tezadı da açıktır.
Aynı şekilde, halk âleminin emir âlemine tezadı dahi bellidir.
Emir âlemi cüzlerinden beş tanesinin her biri, bir işe tahsis edilmiştir; kemale bağlıdır. Nefs-i natıka ise.. kendi isteğini yapmayı iktiza eder; kendisinden başkasına itaat etmeyi istemez..
Sübhan Allah, bu biri birine zıd şeylerden her birini; kendilerine has âdetlerini kırmak sureti ile, şamil inayetine ve kâmil kudretine göre onları bir araya getirdi. Onlara has bîr mizaç, vahdanî heyet verdi. Anlatılan hususî mizaç, vahdanî heyet husulünden sonra; tam hikmeti ile, Sübhan Allah onlara bir suret hibe eyledi.. Ta ki: Bu birbirine zıd dağınık cüzleri koruna.. Bütün bunların toplamına da:
? İnsan..
İsmini verdi.. Onu, camiiyeti ve vahdanî heyet husulü itibarı ile. hilâfet istidadı ile müşerref eyledi.
İşbu anlatılan devlet, insandan başkasına müyesser değildir.
Alem-i kebir, her ne kadar büyük ise de, lâkin o, camiiyetten uzaktır; vahdanî heyetten yana da bir nasibi yoktur.
Bu muamele, bütün insan fertlerinde caridir. Bunda, avam dahi havas ile müşterektir.
***
Bilinmesi yerinde olur ki: Âlem-i kebirin en şerefli cüz'ü parçası Arş-ı Meciddir. Ona, mahsus umu tecelli ise.. diğer cüzlerin tecellileri üstündedir. Zira, o tecelli cami olup o zuhur dahi Yüce Mukaddes vücubiyet isimlerini ve sıfatlarını da bir araya getirmiştir.
Anlatılandan başka, o tecellî daimîdir; onda perdelenme yeri yoktur.
İnsan-ı kâmil kalbinin dahi arşla münasebeti vardır. Bu manadan olarak, onun için:
? Arşullah.. (Allah'ın arşı..)
Denir.. Arşın tecellisinden yana onun bol nasibi, tam bir hazzı vardır.
Bu babda netice mana şu ki: O tecelli küllî o'up bu tecelli dahi cüz'îdir. Lâkin, kalbde bir meziyet var ki, bu meziyet arşta yoktur. Bu meziyet dahi: Tecelli edeni anlamaktır.
Anlatılandan başka kalb: Bir mazhar (zuhur yeri) olup kendisinde zuhur edenle alâkası vardır. Amma arş böyle değildir; böyle bir alâkadan yana boştur.
Hiç şüphe edilmeye ki: Bu anlayış ve alâka, kalbin terakkisini mümkün kıldı.. Hatta, böyle bir mana vaki oldu..
O kadar ki kalb:
? «İnsan sevdiği ile beraberdir..»
Hükmüne göre, ilgilendiği ile beraber olup onun sevgisine de tutkundur.
Eğer isimleri ve sıfatları seviyorsa; isimlerle ve sıfatlarladır. Eğer Yüce Mukaddes Zat'ı seviyorsa; oradaki maiyet dahi sahih olur. isimler ve sıfatlarla alâkadar olmaktan terakki eder..
Amma Arş-ı Mecid anlatıldığı gibi değildir. Zira, onun hakkında isimlerden ve sıfatlardan mücerred olan tecelli onun hakkında vaki değildir.
Vesselam..
***